haydi, tutuşup el ele
dünyayı güzelleştirmeye koşalım.
yeşil sulu boyalarımız orman,
mavi yağlı boyalarımız deniz olsun.
arasına kuru boya kalemlerimizle
incecik nehirler çizelim
üzerinde ördekler yüzsün.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Değerli Şair Dostum,
Bu toplumsal içerikli, güzel bir dünya dileyen şiiriniz, en az diğer şiirleriniz kadar çok güzel. Yazıp çizen, düşünen, toplumda sorumluluk görevi olan insanların bir görevi de topluma kalemi ile yön vermektir. Yaşlı ama zor da olsa yaşanır dünyamızı, bir kenarında olan bu emsalsiz, doğal güzellikleri hiç bitmeyen ülkemizi, el birliği ile güzelleştirmek, yaşanır hale getirmek, güzellikler içinde yaşamak ayşe, fatma, ahmet, mehmetin hakkı olduğu kadar sorumlulukları da var. Karınca misali her bireyin bu yangını söndürmeye su taşıması boynunun borcu diye düşünüyorum. Aydın’da, Manisa’da, Sinop’ta, Amasya, Tokat’ta nasıl güllük gülistanlık gibi yaşanıyorsa; Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Cizre’de de yaşanabilmeli. Oralardaki silahlar ömrübillah bir daha çıkmamak üzere toprağa gömülmeli. Cezası olan cezasını, affı olan affını alıp; yaşanır bir hale getirilmelidir. Buralarda seksendokuz günlük bebek kurşunla vurulup ölüyorsa, bunda hepimizin günahı vardır. En çok da oralara bu silahları savaşmak için yığanlarda. Yıllardır yangına ya odun attık, ya da menfaat bekleyip, kazanç sağlamaya çalıştık. Karınca bile olamadık.
Suriye’lilerin, Irak’lıların, Tatar’ların, Kafkasların hepsinin gidip sığınabileceği bir Türkiye’si var. Bizim neremiz var ki? Olursa bir Azerbaycan başka bir yer yok. O da çok zor gözüküyor. Bu yüzden bir an önce ülkemizin her yanını yaşanır bir hale getirmek için çaba sarf etmeliyiz.
Bu güzel şiiriniz bana bu gün, sanki görevimi yapmıyormuşum gibi bir his uyandırdı. Sırtıma kamçı gibi indi. Ben de doğmamış çocuklarımıza borçlu olduğumuz bu yaşlı dünyayı, içerisinde bütün güzelliklerinin olduğu eşsiz yurdumuzu neden sizin dediğiniz gibi daha güzelleştirmiyoruz?
En güzel yaşanır, savaşsız, ölümsüz, günlük güneşlik, karlı yağmurlu, benim ülkem deyip toprağını öpebileceğim, sevgili gibi gözümden sakınacağım bir ülke dileklerimle.
İyi ki bu şiirinizi yazmışsınız.
Nice şiirlerinizi okumak üzere, selam ve saygı sunuyorum. m.e.
Ah! Elimde olsa hiç solmayan ve çıkmayan renklerle boyardım. Çocukların yüzlerine en güzel gülücükleri, herkesin kalbine de kocaman kocaman mutluluk resimleri çizerdim.Mutluluk resimleri nasıl çizilir bilmiyorum... Bol merhamet, sevgi,şefkat.... Renkleri nasıl olurdu acaba? Minik yüreklerdeki aydınlığı yansıtmaya fırçamdan süzülen renkler yeterli olur
muydu? Ve bütün acıları, mutsuzlukları; Top ve tüfeklerin açtığı yaralardan daha derin açılan gönül yaralarını silebilen bir silgim olsaydı...Bu resmi gökyüzüne asabilseydim... Hattâ duvarlara, ağaçlara...O zaman mutlaka teneffüs ettiğimiz hava ve suların tadı da başka olurdu...Ne Olurdu...?
mütiş güzel bir dünya paletimiz yüreğimizden gelen renklerle dolu boyayalım....kutluyorum saygılarımla
haydi, tutuşup el ele
dünyayı güzelleştirmeye koşalım.
savaş fotoğraflarının hepsini
okunmayacak kitaplara yapıştıralım.
yağmalar, cinayet ve ihanetler
silinsin sözcüklerden
bütün çirkinlikler.
son dinamitin fitili ateşlensin
yoksullukların dibinde.
bizler güler yüzlü insanlar olalım.
severek okudum
kutluyorum...
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta