DÜNYA DERİN DEVLETİ VE TÜRKİYE
Dünya derin devleti yıllar önce kuruldu. Theodore Hetzel’in Siyonist kongresini topladığı gün bu derin devletin tesisinin ilk adımları atıldı. Dünya Siyonist kongresi toplandı. Burada bazı kararlar alındı. Bunların en önemlisi Büyük İsrail devletinin kurulması kararıydı. Bunun için yapılması gerekli olan ilk büyük iş Osmanlı Devletinin tarih sahnesinden kaldırılmasıydı.
Siyonist kongre öncelikle dünya sermayesinin Yahudi emelleri için kanalize edilmesine karar verdi. Ünlü Rockfeller ailesi ve Rohtcildler bu alanda büyük rol oynadılar. Bir takım vakıflar kurarak amaçlarına ulaşmak için birçok hedefleri gerçekleştirdiler. Öncelikle birçok devlet yönetimini Yahudi asıllı yöneticilerle ele geçirdiler.
Parayı kontrol altına aldılar. Dünya borsalarını spekülatörler vasıtasıyla ele geçirdiler. Altını ele geçirdiler. Büyük şirketler vasıtasıyla petrolü kontrolleri altına aldılar. Uluslararası şirketler yeraltı ve yerüstü kaynakları üzerinde tam bir hakimiyet tesis ettiler.
Osmanlıyı parçalamak için planladıkları oyun tuttu. Dünya savaşı çıkararak Türkiye’yi ittifak güçlerine yama yaptılar. Rusya’ya savaş açan Almanya’yı Rusya’nın Bolşevik ihtilali dolayısıyla savaştan çekilmesine rağmen mağlup ettiler. Yedi cephede savaş yapan Türk ordusu galip gelmesine rağmen Almanya’nın yenilmesi yüzünden yenik sayıldı.
Cephede galip olan Türkiye masada mağlup sayıldı. Çanakkale’yi geçemeyen düşman barış gerekçesi ve politik oyunlarla İstanbul’u işgal etti. Ordu terhis edildi ve silahlara düşman tarafından el konuldu. Ve İsrail devleti parçalanan Osmanlı mülküne çıbanbaşı gibi yerleştirildi. Cetvelle bölünen Osmanlı hinterlandı hainlere bölüştürüldü. O gün bu gün bu topraklar huzur ve barış yüzü görmedi. Çünkü Dünya Derin Devleti böyle istiyordu.
İsrail kurulacaktı, dünya Yahudileri burada toplanacak Büyük İsrail Devleti tesis edilecekti. Siyonist esaslara göre Yahudi’nin Dünya hakimiyeti böyle kurulacaktı. Aslında Yahudi dünyaya hakim olmuştu. Gerek ABD, gerek Rusya Siyonist güçlerin hakimiyetine girmişti çoktan hatta Çin bile bu gücün etkisi altındaydı.
Zaten bu devletler varlığını güç ve kuvvetten alan zorba devletler olarak kurulmuşlardı. Benim Yeni Roma diyar tesmiye ettiğim bu devletler topluluğu çoktan Siyonizm’in gizli gücü altına girmiş, onun emellerini gerçekleştirmek için kendi halkına rağmen emre amade bir vaziyet almışlardı. Siyonist güç artık bir gizli Dünya devleti olarak kurulmuştu. Bu derin devlet bütün güç ve devletlerin üstündeydi. Bu derin yapı her yerde gücünü hissettiriyordu.
..
DÜNYA OSMANLIYI BEKLİYOR
Dün dünya Osmanlı ile barış ve adalet içinde yüzüyordu, bu gün emperyalist devletlerin elinde zulüm altında inim inim inliyor. Osmanlı yok edildiği günden beri adalet dünya yüzeyinden silindi, süpürüldü. Onun yerini sömürü, kargaşa ve zulüm aldı.
Bu gün tüm dünya o günleri hasretle anıyor ve dört gözle ondan bir işaret bekliyor. Herkes ve her şey Onu arıyor. Katledilen çocuklar, bombalanan şehirler, öldürülen masumlar. Filistin, Gazze onu bekliyor, Mısır onu bekliyor, Arakan onu bekliyor, Türkistan onu bekliyor. Kırım onu bekliyor, Çeçenistan onu bekliyor, Pakistan, Bangladeş, Hindistan onu bekliyor. Dahası bütün mazlum halklar, bütün mazlum milletler, bütün masum çocuklar onu bekliyor.
Bu bekleyiş daha ne kadar sürecek kimse bilmiyor. O geri gelecek mi kimse bilmiyor. İslam dünyası halifesini bekliyor. Sahte İşid halifesinden ağzı yandı, İsrail’le dost ve işbirliğiyle halifeliğini ilan edecek, zulme adalet makyajı yapacak sahte kahramanlardan usandı. Dindar görünümlü zalimlerden, sıkıştığı zaman Müslüman olduğunu iddia eden sahtekarlardan bıktı. Kendini kahraman ilan eden sahte kahramanlardan, kendini kurtarıcı ilan eden batırıcılardan bıktı İslam dünyası.
İsrail’in yaptığı zulümlere ses çıkarmayan Arap dünyasının despot ve zalim liderlerinden gına getirdi İslam dünyası. Batının hümanist yalanlarından nefret ediyor artık. Bu timsah gözyaşları onu ne kandırıyor, ne acısını dindiriyor. Aksine acısına acı katan bu dünya karşısında kendi haline yanıyor, yalancı kurtarıcılardan nefret ediyor. Yahudi güdümlü birleşmiş milletlerden, güçlüden yana dünya konjonktüründen usandı.
Şimdi kendi haline ağlıyor mazlum milletler. Ölümlerden kanıksadı. Ölmeye can atar hale geldi. Irak kan ağlıyor, Suriye kan ağlıyor, Filistin kan ağlıyor, Doğu Türkistan kan ağlıyor, Çeçenistan kan ağlıyor, Myanmar kan ağlıyor, Afganistan kan ağlıyor, Karabağ kan ağlıyor, Bangladeş, Keşmir, Hindistan kan ağlıyor.
Dünya top yekun bir adil hükümdar bekliyor. Dünya evrensel adaleti sağlayacak bir büyük devlete muhtaç. Düşmanın silahıyla silahlanmış, uluslararası dengeleri gözeten ama adaletten ayrılmayan bir süper gücü bekliyor. Bu güç Osmanlının yerini alacak, onun boş bıraktığı adalet koltuğuna kurulacaktır.
Bu güç İslam dünyasını birleştirecek, küfür dünyasını ise top yekun karşısına almadan adalet terazisini elinde tutacaktır. Her an mazlumların imdadına yetişecek maharette olacak bu güç. Güçler dengesini iyi ayarlayacak, her türlü yanlış oluşumun önünü alacaktır.
Bu güç evrensel İslam kurallarını uygulayacak, yalanın ve zulmün saltanatına son verecektir. Bu güç gizli dünya devletinin saltanatını yıkacak, Yahudi’nin dünya hakimiyetini sarsacaktır. Tagutların, diktatörlerin, despotların zulmüne son verecektir bu adil devlet. Bu adil devlet dünyaya barış getirecek, düşmanlarına bile adaletle davranacaktır. Bu yeni Osmanlıdır. Ve bunun merkezi İstanbul, mekanı Türk devletinin sınırları olacaktır.
..
GİZLİ DÜNYA DEVLETİ
Gizli bir el diye başlamıştık önceki yazımıza. Gizli bir el karıştırıyor her şeyi. Olup biten her şeyi arka planda yöneten bir gizli güç mü var? Bu gizli güç her şeye müdahale ediyor, her şeyi karıştırıyor, olup biteni kendi istediği istikamete çeviriyor.
Şehir efsanesi midir bilinmez; bu gizli el hep konuşulur, her olayın ardında o araştırılıyor, o bulunuyor, o keşfediliyor. Bu gizli el giderek bir güce dönüştürülüyor. Bu gücün dünya çapında bir hâkimiyet oluşturduğu düşünülüyor. İşte bunun adına Gizli Dünya Devleti deniyor. Bu yapılanma her alanda kendini hissettiriyor.
Bu gizli gücün sermaye gücü olduğu, bu sermayenin etrafında örgütlenen bir yapı olduğu sanılıyor. Bu yapılanmanın devletleri, örgütleri kullandığı düşünülüyor. Bu yapılanma dünyayı parmağında oynatıyor, huzursuz ediyor. Dünyanın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürüyor.
Bu yapılanma savaşlar çıkarıyor, devletleri parçalıyor, toplumları karıştırıyor, kargaşa ve kargaşa yaratıyor. Bu yapılanma siyasetleri yönlendiriyor, iktidarları deviriyor, katliamlara yol açıyor. Bu yapılanma dünya borsalarını yönetiyor, indiriyor, çıkarıyor, enflasyonlara sebep oluyor, kıtlık yaratıyor, buhran ve bunalımlara neden oluyor.
Bu yapılanma tüm yapılanmalardan güçlüdür, hepsinin üstündedir ve gücünün büyüklüğünü gizliliğinden almaktadır. Bu gizlilik yanında sermayeyi kontrol etmesi, yönetimlere sızması ve medyayı elinde tutması da gücünün asıl unsurlarıdır.
Dünya savaşlarının arkasındaki güçtür. Her an yenidünya savaşları çıkarabilecek durumdadır. Bu güç kitleleri maniple edebilecek durumdadır. Bu güç siyaseti kontrol etmekte, askeri güçleri çeşitli yollardan elde ederek, kendi istekleri doğrultusunda kullanabilmektedir.
Bu güç legal ve illegal yapılara sızmakta, onları ele geçirmekte, istediği zaman ve yerde, istediği şekilde kullanabilmektedir. İstihbarat örgütlerine sızmakta, kontrgerilla yapılanmalarını istediği gibi yönlendirebilmektedir.
..
BATININ ÇİRKİN YÜZÜ
Osmanlı ortadan kaldırıldığı günden beri dünya kan ağlıyor. Osmanlı dünyada barışı sağlayan en büyük güçtü. Batı güçlenince Osmanlı’yı önünde en büyük engel olarak gördü. Ve sömürüsünün önündeki engeli kaldırmak için kendi aralarında anlaştı. Rusya’yı da bu palana dahil ederek elbirliğiyle onu ortadan kaldırmayı başardı.
Şimdi dünya kan ağlıyor. Devlet-i Ebed Müddet gitti sömürü imparatorluğu Roma yeniden hortladı ve dünyayı ezim ezim ezmeye başladı. Bu gün Avrupa Birliği Batı Roma’nın doğusudur, Amerika Batı Roma’nın batısı, Rusya Doğu Roma’nın batısı, Çin Doğu Roma’nın batısıdır. İşte doğusuyla batısıyla Roma zulüm Devleti hortlamıştır. Modern çağın en büyük zulümlerini icra etmektedir.
En kötüsü de bu Roma en büyük düşman olarak parçalayıp yok ettiği Osmanlı’yı görmekte, gelecekte de sömürüsüne engel olabilecek muhtemel gücün o topraklardan çıkacağını bilmekte ve onunla savaşını son raddesine kadar sürdürmeye kararlı görünmektedir.
Roma putperesttir, Pagan kültür ve inancının eseridir. Roma kendisine en büyük düşman olarak İslam’ı seçmiştir. Ne Komünizm ne Yahudilik hiç birini gerçek düşman olarak görmemiştir bu yeni Roma. Dünyayı paylaşarak istila etmiştir bu yeni Roma. Dünyayı baştanbaşa sömürge imparatorluğuna döndürmeyi azmetmiştir bu azgın canavar. Bu azgın canavar Rönesans ve reformlarla hortladı yeniden. Hristiyanlığı ve Yahudiliği bünyesinde eriterek kendine kattı. Tek dönüştüremediği son din İslam’dır. Bunu da denedi çok kere ama başaramadı. Şimdi onu yok etmeyi planlıyor.
11 Eylül komplosunu bunun için ayarladı, kurguladı, mizanseni uyguladı. Şimdi onu bahane ederek dünyanın her tarafında işgal ve soykırımlarını sürdürüyor.
El-Kaide onun taşeronu, İşid onun bir parçası, Boko Haram örgütü onun eseri, Yemen’deki, Libya’daki karışıklıklarda onun parmağı var. Mısır’daki kukla yönetimin zulümleri onun eseri. Afganistan’da zulümlerine devam ediyor hala. Pakistan’ı karıştırmakta bütün maharetlerini sergilemekte. Dünyanın her tarafında kan ve gözyaşı onun eseri. Suriye’yi parçaladı, Irak’ı kaosa sürükledi. Sırada kim bilir hangi ülkeler var. Türkiye için hayırlı şeyler düşündüğü söylenemez.
Doğu Roma’nın doğuda da boş durmuyor. Dünya İsrail ve İşid zulmüne odaklanmışken Çin Türkistan’ı inim inim inletiyor.
..
SİYONİZMİN AMACI VE HEDEFLERİ
Önce Siyonizm’in amacı hakkında konuşalım. ’İnanışa göre David’in soyundan gelecek olan Mesih İsrail’in on üç kabilesini toplayarak Siyon’a götürecek ve orada dini bir krallık kuracaktır.’ (Ilgaz Zorlu-Evet Ben Selanikliyim)
Bu dini krallık yalnızca devletsiz kalmış bir kavmin amaçlarından sadece biridir ve esas nihai amaç dünya hâkimiyetidir. Planın birinci aşaması Kudüs ve çevresinde hakimiyet kurmak, ikinci parçası ise Nil’den Fırat’a va’d edilen topraklara sahip olmak ve orada büyük bir devlet kurmak. Büyük İsrail Devleti. Bir sınırı kuzeyde Kapadokya dağları ve öbür sınırı güneyde Sudan çölleri olan Büyük İsrail Devleti. Ve 3. Aşama da dünya hakimiyetidir.
Bu onlara kutsal kitaplarında va’d edilmiştir. ‘O günde Rab Aram’la ahdedip dedi: Mısır (Nil) ırmağından Büyük Irmak (Fırat) ’a kadar bu diyarı senin zürriyetine vereceğim.’
‘Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan’a, Irmaktan, Fırat Irmağından Garp denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak. Tanrınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bu diyar üzerine koyacaktır.’
‘Fakat gerçekten onun sözünü dinlersen ve söylediklerini yaparsan, o zaman senin düşmanlarına düşman olacağım ve senin hasımlarına hasım olacağım. Çünkü benim meleğim seni n önünden gidecek ve seni Emarilerin, Hititlerin ve Perizzilerin ve Kenanlıların ve Hivilerin ve Yebesilerin arasına götürecek ve ben onları helak edeceğim.’ (Tevrat-Tekvin)
Bütün bu ayetlerin gösterdiği hedef bellidir. Ve Siyonizm’in amacını belirleyici inancı oluşturmaktadır. Onlar bu amacı gerçekleştirmek için çok yönlü çalışmalar yapmış, bu amaca giden yolda birçok uluslararası gizli ve açık örgütler, tarikatlar kurmuşlar, legal ve illegal faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Bu örgütler Siyon Teşkilatı, Tapınak Şövalyeleri, Bilderberg’çiler, Masonlar, Rotaryenler ve Lionslar. Bu örgütler dünyayı bir örümcek ağı gibi sarmış, bir noktadan planlanan her şeyin uygulanması için faaliyet göstermektedirler.
Bu örgütler sayesinde ülkelerde istedikleri yönetim şeklini değiştirmekte, yöneticileri satın almakta, karışıklıklar çıkarmakta, amaçlarına giden yolda istedikleri her şeyi gerçekleştirmektedirler.
..
GİZLİ ELLER DEVREDE
Gizli ve derin yapılar her zaman faaliyet içerisindedir. Bu yapılar küresel sermayeyi yönetmekte ve sermayenin menfaatine olacak her şeyi önceden planlamaktadır. Küresel sermaye sömürüsüne engel olacak tüm yönetim ve yönelişleri bertaraf etmek için teyakkuz halindedir.
Dünya üzerinde sermayeye tahakküm eden ailelerin çoğu Yahudi kökenlidir ve hepsi Siyonizm idealine gönül ermiştir. Siyonizm’in amacı ise Büyük Yahudi Devletini kurmaktır. Bu devletin sınırları Arz-ı Mevud’la belirlenmiştir. Arz-ı Mev’ud’un sınırları ise Nil’den Fırat’a kadar uzanmaktadır. Dünyanın en bereketli topraklarına göz dikmiştir Yahudi. Küresel sermaye Büyük İsrail Devleti için tüm hazırlıklarını yapmıştır.
Bu gün bu topraklarda büyük bir hareketlilik yaşanmakta, kargaşa ve kargaşa hüküm sürmektedir. Işid terör örgütü bu toprakları işgal etmek için katliamlar yapmakta, koalisyon güçleri bu örgütü bombalamaktadır. Bir yandan Işid ile savaş bahanesiyle PKK silahlandırılmakta, diğer yandan bölgenim istikrar adası istikrarsızlaştırılmak için elden gelen yapılmaktadır. Suriye’de dengeler sarsılmamakta, gerek özgür Suriye ordusu, gerek Esed güçleri aynı dengede tutularak kaosun sürmesi sağlanmaktadır.
Bu topraklar artık küresel sermayenin oyun alanıdır. Siyonizm dünya devletini kurmak azmindedir. Aslında bu dünya devletinin iz düşümü olan gizli dünya devleti kurulmuştur ve dünya çapında icra faaliyetine bütün gücüyle devam etmektedir.
Bu gizli dünya devleti tüm argümanlarını kullanmaktadır. Tüm gizli ve açık servisler bu strateji çerçevesinde ortaklaşa çalışmaktadır. Son olayları da bu çerçevede düşünmeli, bu olayların Kürtlerin isyan provası olduğunu dillendiren PKK’ya bakılırsa asıl kalkışma arkadadır. Devlet güçleri bu durumu göz önüne alarak önlemler almalıdır.
İsrail’le bozulan ilişkiler, Mısır, Suriye ve Irak’tan sonra İran’la da karşı karşıya getirilmek istenen ülkemiz için hiç iyi rüyalar görülmemektedir. BM’ye tek başına kafa tutan Cumhurbaşkanı, İsrail’in Filistin’e ve Sisi’nin Mısır’da kendi halkına yaptığı zulme sesiz kalmamış, bu edimleriyle küresel sermayenin hışmını üzerine çekmiştir.
Bütün bunlar olmasa bile yeni Türkiye’nin Milli ekonomiye ulaşması, küresel sermayeye muhtaç halden çıkması, savaş sanayiine el atması, oyun kuran güç haline gelmeye çalışması, büyük projeler peşinde olması, Arap sermayesinin merkezi haline gelmesi Gizli dünya devletinin düşmanı haline gelmesi için yeterli neden oluşturmuştur.
..
SİYONİZMİN DÜNYA HAKİMİYETİ
Siyonizm uzun vadeli plan ve programlarını yapmış, lanetlenip kovulduğu topraklara yerleşmek ve orada Deccal ’ın imparatorluğunu kurmak için son hazırlıklarını yapmış, Arz-ı Mevut dediği topraklara göç etmiş ve bin bir entrikalarla mesken edindiği toprakları önce terör, sonra işgal ederek devletini kurmuştur. Şimdi bu topraklar üzerinde Büyük İsrail Devleti’ni kurmak Nil’den Fırat’a kadar uzanana büyük zulüm imparatorluğunu neşet ettirmek üzere harekete geçmiştir.
3 bin yıldan beri bu toprakların sahibiyiz diyerek isyan çıkardıkları için kovuldukları topraklar üzerinde hak iddia ederek, batıl itikatlarının peşine düşmüş ve bütün dünyanın bu sapık düşünceye inanmasını beklemektedirler.
Müslümanların ve Hristiyanların mukaddes kabul ettikleri Mescid-i Aksanın kutsalına hakaret eden Siyonist çapulcular dünyanın gözü önünde her türlü küstahlığı yapar hale gelmişlerdir. Dün Gazze’yi hunharca çoluk çocuk, hasta, sağlam, kadın erkek, sivil, asker demeden bombalamış, buğunsa daha tam bir anlaşma ve barış yapmadan, küstahça barışı bombalarcasına saldırılarını manevi değerler üzerine yöneltmiştir.
İslam dünyasıyla alay edercesine yapılan bu maddi manevi saldırılar artık haddini aşmış, tüm İslam dünyasının maşeri vicdanını yaralar, İzzet’i-nefsini ayaklar altına alır olmuştur. Bir türlü uyanamayan İslam dünyası Siyonizm’den yediği darbelerle ayılır gibi olmakta, ölüm uykusundan uyanana dev yarı uykulu, yarı baygın yattığı yerden doğrulmaktadır.
Süleyman mabedi daye uydurulmuş bir efsaneyi bahane ediyor İsrail. Bu antik inanç Müslümanların kutsalını ihlal için bahane olmakta, Siyonist Yahudi dünya hâkimiyetini test etmektedir. Bütün İslam âlemi başta olmak üzere bütün dünya ile alay etmeye alışmakta olan Siyonist dünyası kendi güç ve hâkimiyetinin ilanı peşindedir, bu davranışıyla bütün dünyaya meydan okuduğunu ilan etmiştir.
Bu gün bütün dünya bu Siyonist oyun karşısında apışıp kalmış, ne olup bittiğinden habersiz lal kesilmiştir. AB ülkelerinin Filistin devletini tanımaya başladıkları bu zamanda Siyonizm öldürücü darbesini vurarak intikamını almıştır.
Belki de oynana bu oyun bir mizansendir ve dünya bu mizansenle aldatılmakta oyun içinde oyun sergilenmekte, Siyonizm hedeflerine bir adım daha yaklaşmaktadır. Büyük İsrail’ in kuruluşu ve gizli dünya hakimiyetinin dünya hakimiyetine dönüşmesi için son dönemeç alınmıştır. Siyaset, medya ve finans dünyasına hakim Siyonist hareket dünyayı parmağında oynatmakta, bunu yaparken bütün dünyanın gözünün içine bakarak alay etmektedir.
Bugün yapılan tam da budur. ABD ve AB’yi hakimiyeti altına almış, Rusya ve Çin’i sindirmiş bir Yahudi Siyonist zihniyet tüm dünyanın karşısına dikilmiş, İslam dünyasını rezil etme bahasına, İslam dünyasının şerefini bin para etme adına en sefil planlarını yürürlüğe koymaktadır.
..
İSRAİL SİYONİZM VE FİLİSTİN 3
Bütün dünya ile alay ediyor İsrail kendini büyük gören bir millet. Kendilerini seçkin insan, Allah’ın sevgilisi ve dostu sanan zavallı mahluk. Diğer insanları insanlık dışı bir mahluk yahut bir hayvan, başka bir deyimle ağaçlara sarılı böcek, yok edilmesi gereken haşere sayan bir zihniyet. Bu zihniyet insanlığın karşısına geçmiş kahkahalar atarak katliam yapmakta.
Bütün insanlık sus pus olmuş. Korkudan mı, aldatılmışlıktan mı, bilgisizlik yahut yanlış bilgilendirmekten dolayı mı? Ya da başka bir ihtimalle bütün dünya zalimin arkasında saf tutmuş bile bile, isteye isteye. Bu gönüllü köleliğin tohumu ne zaman ve nasıl atıldı? Buna bir bakmak, tecessüsümüzü bu alana kaydırmak gerek. Daha fazlası giderek hatta zorunludur. Bu alanın araştırılması, incelenmesi hayati önem arz etmektedir.
İslam karşısında birliğe giden bir yapı var tam anlamıyla. İslam’ı bir sapma olarak gören kitabı mukaddes cephesi o günden sonra bu din mensuplarını sapkın, anarşist ve terörist saydı. Kitaplarını birleştirdi ve muharref batıl bu iki din kendilerini yürürlükten kaldıran bu yeni dine cephe aldılar. Yahudilik başlangıçta İseviliğe baş düşman ilan etmişti. Önce ona açıkça savaş açtı. Sonra onu sinsice tahrif etmeye yöneldi. Bu konu Mevlana’nın Mesnevi’sinde çok veciz bir şekilde anlatılıyor. Sonra putperest Roma tarafından dönüştürülerek benimsendi.
Ve tahrif edilen bu iki kitabi din onları yürürlükten kaldıran İslam’la karşılaştılar. Baş edemeyeceklerini anladıkları İslam’a karşı birleştiler. Muharref Tevrat ve İncil’in Kitap-I Mukaddes olarak birleşmesi bu dayanışmanın eseri. Ayrıca kurnaz Yahudi Hristiyanlığı içinden kuşatan Evangelizm kurarak kendi ideallerine Hristiyan dünyadan gönüllü köleler edindi.
Ayrıca dünya hakimiyeti yolunda dünya finans kaynaklarını ele geçirdi. Gerek dünya bankası gerek IMF gibi finansal kuruluşları tesisi etti. Önce Avrupa’yı ele geçirdi, sonra yenidünya Amerika’ya el attı.
Ardından dünya medyasını avucunun içine aldı. Tam anlamıyla dünya hâkimiyeti elde etti. Siyonizm’in yönlendirdiği bu lanetli kavim arzu mevut sevdasına düştü. Theodore Hetzel’in sistemleştirdiği bu düşünce yapısı şimdi dünyayı parmağında oynatıyor.
İşte İsrail budur ve kendine ait bir düşünce ve inanç yapısı içinde yaşamakta, eylemlerini buna göre yapmaktadır. Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail Devleti’ni kurmak için her eylemi meşru saymakta, günahsız çocuk ve kadınlara zulm ve canice katliamlar yapmaktadır. Bu katliamları yapmakta kendine göre haklı gerekçeleri vardır her zaman. Bu gerekçelerini dünya kamuoyuna elinde tuttuğu medya ile inandırmakta, gerçekleri gizleyerek katliamları haklı göstermektedir. Dünyayı uyutarak aldatmakta, her geçen gün zulmünü artırmaktadır.
..
SİYONİZM VE ORTADOĞU
Ortadoğu’da olan biteni anlamak için Siyonizm’i iyi bilmek gerekir. Siyonizm’in hedefleri, amaçları nelerdir bunları bilmek gerek. Bunları bilmeden bu bölgede neler oluyor bilmek, anlamak mümkün değildir.
Ortadoğu’da bugün neler oluyor, gelecekte neler olabilir, bunu sezebilmek, olanları anlamak, anlamlandırılabilmek için Siyonizm konusunda araştırma yapmak gerekecektir. Bu araştırmalar arz-ı mevut düşüncesinin, sapık Talmud ideolojisinin, kabala öğretisinin ne olduğunu bize öğretecek, biz de Ortadoğu’da geçmişteolup biten, şu an olan ve gelecekte olacakları daha iyi kavrayabileceğiz.
Siyonizm, dünya devleti hayali peşinde. Bütün dünyaya hakim olacak Büyü İsrail Devleti hayalidir bu. Bu hayal yalnızca Büyük İsrail devleti hayalinden de ibaret değildir. Bu ütopya bütün dünyaya hakim oma hayalidir. Bu hayal yalnızca dünya hakimiyetinden ibaret de değildir. Bu hayal Üstün insan, Allah’ın sevgilileri, üstün ırk olan Yahudi soyunun tüm dünya milletlerini köleleştirme hayalidir. Bu ütopya Büyük İsrail Krallığının ütopyasıdır.
Bu krallık Yahudilere dünya cenneti kurma amaçlıdır. Ahiret düşüncesini inanç dünyasından söküp atan bu sapık ideoloji dünya cenneti peşine düşmüş, 2000 yıl sürecek bir yalancı cennetin peşine düşmüştür. Bu cennet şeytani bir cennettir. Bu krallık şeytanın krallığıdır. Bu hakimiyet şeytanın hakimiyetidir.
Şeytanın saltanatı peşinde olan Siyonist ideoloji, Deccalı büyük kurtarıcı olarak seçmiştir. Kurtarıcı Mesih fikrini kendine düşman ilan etmiş, şeytanın son temsilcisi Deccalı kendisine kurtarıcı seçmiştir. Şeytanın dünya hakimiyeti peşindedir bu sapık düşünce. Dünyadan başka cennet tanımamaktadır.
Aslında ilahi kökenli bu din ilahi olanla bağını koparmış, dünyevileşmiş, bir ırkın sapık ideolojisi haline gelmiştir. Bu dönüşün İsrail oğullarının ruhunda vardı. Bu puta tapıcılık Samiri’nin önderliğinde altın ve gümüşten yapılma buzağıya tapınma şeklinde kendini göstermişti. Bu günde altına ve paraya hakim olan Siyonizm Yahudi ırkından buzağı yapmış ona tapınmakta ve bütün dünyayı ona tapınmaya mecbur kılmak için elinden geleni ardına koymamaktadır.
Bu yüzden Ortadoğu’da sular durulmamaktadır ve asla da yakın gelecekte durulma ihtimali yoktur. Böyle bir ümit ışığı ufuklarda görülmemektedir. Çünkü Ortadoğu Büyük İsrail Krallığı’nın va’d edilmiş topraklarıdır. İsrail’in yayılma politikası gereği bu bölge daima karışıklık içinde olmalı, bölge halkları birbiriyle savaşmalıdır.
Bu Amerika’nın da işine gelmektedir, Avrupa’nın da Rusya’nın da Çin’in de. Çünkü Yeni Roma dediğimiz bu maddeci krallık yeraltı zenginliğinin muhteşem olduğu bu bölgede çıkar peşindedir. Zengin yeraltı kaynaklarının rahat sömürülmesi için bu gereklidir.
..
HERKES PLAN YAPAR
Evet, herkes plan yapıyor. Herkes her şey için plan yapıyor. Fertler, toplum mühendisleri, iç ve dış mihraklar, gizli örgütler, legal ve illegal örgütler, devletler, derin devletler, partiler, Tapınaklılar, mason örgütleri, Rotaryen ve Lions kulüpler, Neon Conlar… Hepsi hepsi bir plan peşinde. Ama Allah’ın da bir planı var.
Dünya yüzeyinde büyük devletler sayılan ABD, Rusya, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere hep bir plan yapıyor. Hepsi de dünya yüzeyinde daha çok sömürü yapabilmek için. Özellikle doğal kaynakları bol olan doğu ülkelerini sömürebilmek için binlerce plan ve bu planlara bağlı binlerce anlaşma yapmakta, binlerce entrikalarla amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Bu planları uygulamaya koymak için faaliyet gösteren bir sürü gizli servis, kontrgerilla, özel harp daireleri, gladyovari örgütlenmeler hep bu iş için varlar, hepsi de yeraltı ve yer üstü kaynaklarının sömürüsüne dayalıdır.
Dünya savaşları, mahallî savaşlar, keşifler, icatlar, bilimsel alandaki gelişmeler, seyahatler, konferanslar, antlaşmalar, birlikler, uluslararası örgütler, kuruluşlar, organizasyonlar hepsi bu sömürü amaçlıdır, şöyle veya böyle bu amaçlar doğrultusunda yapılmaktadır.
Hileler, entrikalar, gizli servis faaliyetleri, terör örgütleri hepsi bu amaç uğruna yapılmakta. Devletler kurulmakta, devletler yakılmakta, büyük devletler parçalanmakta, topraklar işgal edilmekte, isyanlar ve işgaller sürmekte, meydan savaşları yapılmakta, suikastlar tertip edilmekte, adam kaçırılmakta, devlet adamları zehirlenmekte, uçaklar düşürülmekte, gemiler batırılmakta, ülke içi karışıklıklar çıkarılmaktadır.
Borsalarda spekülasyonlar yapılmakta, adamlar satın alınmakta, kara propaganda yapılmakta, karşılıksız para dağıtılmakta. Yayın organları çıkarılmakta, medya şirketleri kurulmaktadır. Devrimler yapılmakta, ihtilaller tezgahlanmaktadır.
Bütün hepsi sömürü temellidir, dün de bu gün de olup biten olayların anlamı budur, açıklanamayan birçok olayda ana neden bundan ibarettir. İnanç kavgaları bile bu alanda ikincil sebep olarak kalır.
Evet, herkesin bir planı var, herkesin bir oyunu var. Herkesin bir planı olduğu gibi Allah’ın da bir planı var. Herkesin bir oyunu olduğu gibi Allah’ın da bir oyunu var. Herkesin bir hilesi olduğu gibi Allah’ın da bir hilesi var. Bunca plana ve zulme karşı Allah’ın da bir hesabı var. Ve hesap günü için birçok şey hazırlanmakta, ya da başka bir deyişle o gün görülecek çok büyük bir hesap var. Büyük hesap günü.
..
ESAD, İSRAİL VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
Dünyanın gözünün içine baka baka bir komedya oynayan dünya çapında bir teşkilat var. Bunun adı; adıyla, şanıyla Birleşmiş Milletler. Bu komedyanın iki yüzü var. Biri görünen yüz, diğeri ise gerçek yüzü. BM’nin gerçek yüzü onun gerçek kuruluş amacını da deşifre etmektedir.
Bu dünya çapındaki entrikacı kuruluş batı dünyasının gerçek yüzünü de ortaya koymaktadır. Dünyayı sürekli yalan dolanlarla aldatmakta Batı. Bu aldatış öyle sistemlidir ki dünyanın bunu algılaması ve bu yalan ve aldatma sarmalından kurtulması pek kolay değildir.
Batının yalan dolan üzerine kurduğu sistem öyle planlı ve girifttir ki dünyanın ezilen halkları bunu asla fark edememekte, fark edemediği için de bundan kurtulamamakta, gelecekte kurtuluş ümidi de ufuklarda görünmemektedir.
Bu yalan ve aldatış düzenini öyle kurumlarla desteklemiş, öyle kurumsallaştırmıştır ki dünyanın önünde bu kurumlarla çıkmakta, güya adaleti, eşitliği, hakkı korumaya adanmış, savaşları önlemek, katliamlara mani olmak, jenosidi ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuş olduğu iddia edilen bu kurumların bizzat bu olayların müsebbibi, baş aktörü olduğunu görürüsünüz.
Dahası da var bu kuruluşlar başta BM olmak üzere diğerleri hep bu zulüm düzeninin sürdürülmesi, batının şeytanı saltanatının güçlenerek devam etmesine ayarlıdır. Bu da yetmemekte zalim batı bu kuruluşlar vasıtasıyla mazlum, yardımsever, merhamet anıtı, mazlumların dostu rollerini oynamakta, önce işkenceyle katlettiği insanlığın başında oturup ağlamakta, suçu hep birilerine atmakta, timsah gözyaşları dökmekte, hatta hatta kendine acındırmakta, zulmüne kılıflar ve mazeretler icat etmekte ve dünyayı buna inandırmaktadır.
Dünyanın dört bir yanında gizli örgütler ve ajanlık faaliyetleriyle başlattığı kitle kıyım ve katliamlarını, din savaşlarını ince bir şekilde planlamakta, bir yandan da bu kıyımlara karşı propaganda güçleriyle mazlum hamiliği rollerine soyunmakta, öbür yandan katliamım artarak sürdürülmesi için bir bir gizli büyük planlar yapmakta, en son parsayı toplamayı da büyük bir maharetle becermektedir.
Bunu Ruanda katliamları, Bosna Hersek, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Myanmar, Açe ve daha binlerce ülkede yapılan zulümlere seyirci bu teşkilat ve onun yan şebekelerinin aslında bu zulümlerin baş müsebbibi ve baş aktörü, gizli planlayıcısı, yöneticisi, yürütücüsü, uygulayıcısı olduğunu anlamazsak, bunca kuruluşa rağmen bu kıyımın, katliamın nasıl sürüp gitmekte olduğunu anlamak pek zor olacaktır.
İşte şu an bile devam eden korkunç Esad zulmünü anlamak için dünya çapında bu korkunç plana dikkat etmek gerekecektir. Esad’ın bunca zulümden sonra Nobel barış ödülünü istemesi, Miloseviç ve Karadziç’in biz bu savaşı sizin için yaptık diyerek Bosna-Hersek katliamlarını savunması, İsrail’in Filistin’deki sürüp giden korkunç zulmü, Çeçenistan’da sırf petrol uğruna devam eden Rus zulmü, hepsi hepsi bu iki yüzlü, hatta çok yüzlü dünyanın, hatta kendini dünya yerine koyan batının gerçek yüzünü ve korkunç planını ortaya çıkarmakta, deşifre etmektedir.
..
BU ZULÜM DAHA NE KADAR SÜRECEK
Bir el sürekli dünyayı karıştırıyor. Dünya bu el yüzünden hiç rahat yüzü görmüyor, göremiyor. Dün neyse bu gün de öyle. Şöyle bir düşünün dünyanın hiç rahat bir günü oldu mu? Her zaman bir olayla çalkalanıp durdu dünya. Dün el kaide bu gün Işid belası sardı tüm dünyanın ufuklarını. Dün Esad zulmü bu gün Sisi zalimiyle kan ağladı durdu dünya.
3, 5 senede bir Filistin’e saldırarak yakıp yıkan İsrail barış zamanlarında da adım adım Filistin’i yok ediyor, masum insanların başına evlerini yıkıyor, dünyanın bu zulme sesi çıkmıyor, hatta bazı zalimler bu zulmü tasvip ediyor, zalimi mazlum gösteriyor, mazlumu zalim. Çin her fırsatta Doğu Türkistan’da zulmünü tekrar ediyor, zavallı Türkmenlere hayatı zindan ediyor.
Avrupa’nın hapishane kaçkınları gemilerle Amerika kıtasına çıkınca oradaki çiftliklerin sahibi olan Kızılderililere jenosit uygulamış, koca bir ırkı yok etme dercesine varmıştır. Yok, edemediklerini de dönüştürmüş, zulüm sisteminin bir parçası haline getirmiştir. Kızılderililerden boşalan toprakları ekip biçmek için kölelere ihtiyaç duymuş, bu köleleri bakir topraklar ola Afrika’dan hayvan gibi avlayarak gemilerle yük gibi taşımış, gayr-i insani şartlarda nakledilen zavallı zencilerin yolculukta çoğunu telef etmiş, cansız bedenlerini okyanusta vahşi balıklara yem yapmıştır.
Bakir Afrika daha önce de hem Fransızlar, hem İngilizler tarafından sömürülmüş, zavallı yerliler hiçbir zaman batılıların zulmünden kurtulamamıştır. Rusya ise ezel ebed tahakküm ettiği halkalar jenosit uygulamaktan geri durmamış, Stalin’in Sibirya’ya sürdüğü Kırım ve Ahıska Türklerinin acıları bir türlü sona erdirilememiştir. Komünist ihtilalin Romanya, Çekoslovakya ve Polonya’da yaptığı zulümler hep söylenegelmiştir.
Hindistan’ın Keşmir’de sürdürdüğü zulüm düzeni, Arakan Müslümanlarına Myanmar’da Budistlerin yaptığı katliam ve zulümler daha yakın zamana dek sürmekte, masum Müslümanların çığlıkları ve çaresizliğin ıstırabı böğrümüzü yakmaktadır.
Yakın zamanda Amerika’nın başlattığı zulümler en çok da Asya kıtasında ve Müslüman coğrafyasında olmaktadır. Önce Afganistan, sonra Irak ve Suriye ve Arap baharıyla karıştırılan ve iç isyanlarla boğuşmaya itilen Müslüman halklar…
Bunca zulüm ancak Cahiliye devrinde vardı ancak. Amma bu Cahiliye eskisini aratmıyor 21. Yüzyılın cehalet ve zulmü ayyuka çıkmıştır. Dünya bu zulüm ve cehalet içinde inim inim inlemekte, kan, gözyaşı ve masum ve mazlum halkların çığlığıyla zindana dönmüştür. Bu gün Polonya, Tunus, Yemen, Irak ve Suriye tam bir cehenneme dönmüştür. Bu Cehennemin baş zebanisi Amerika’dır. İçinde yananlarsa mazlum dünya milletleridir. Yeni Roma dediğimiz bu büyük zulüm devletleri dünyayı kana boyamaktadır. Mazlumların gözyaşları sel gibi akmakta, kan oluk oluk akmaktadır. Masum ve mazlum halkların çığlıkları arşa çıkmaktadır.
..
BÜYÜK OYUN
3
Dünyada Neler Oluyor:
Dünyada çok şey oluyor, hatta çok şeyler oluyor. Büyük resme bakarsak diyoruz ki olaylar mevzii değildir. Hemen hatırlayalım; basından öğrendiğimize göre ABD eski Dışişleri Bakanı Kissinger ‘artık biz Hristiyanlar aramızda savaşmayacağız. İslam dünyasını savaştıracağız. Zaten AB’nin de kurulma amacı bu değil mi?
Avrupa 20 yıl ve 100 yıl savaşları yaptıktan sonra büyük bir plan yapmıştır. Bu plan dünya sömürüsüne dayanmaktadır. Bu sömürü enternasyonal sömürüdür. Uluslararasıdır. Bu sömürü uluslararası şirketlerin dünyanın yeraltı ve yer üstü kaynaklarıdır. Bu sömürü düzeni sanayi devriminden sonra kurulmuştur ve her şeye rağmen tıkır tıkır işlemektedir.
Sömürü odakları planlarını dünya çapında anlamda planlamıştır. Aynı sömürü kaynakları dünyayı her geçen gün yeniden dizayn etmektedir. Aynı sömürü kaynakları savaşları organize temekte, dünya savaşlarını çıkarmakta, ülkeleri bölmekte, parçalamakta, iç karışıklıklar çıkarmakta, anarşi ve terör odaklarını organize etmekte, onları eylemlere yöneltmektedir. İsyanlar, ihtilaller planlamakta, uygulamaktadır.
Devletleri yıkmakta, yeni devletler kurmakta, ülkeleri bölmekte, ülkeleri birleştirmektedir. Demokrasilere müdahale etmekte, yönetimleri düzenlemekte, seçimleri etkilemektedir. Medyayı kontrol etmekte, onlar vasıtasıyla küresel planlarını uygulamakta. Gizli örgütler kurmakta, bu örgütleri amaçları doğrultusunda kullanmaktadır.
..
EVRİM TEORİSİ YALANI
Bu yalan asırlarca nasıl sürdürüldü. Bir teoriyi bilim diye yutturanlar tüm dünyayı aptal yerine koydular.
İspatlanamamış bu teori için yüzlerce yalan belge düzenlediler. Yahudi Darvin attı ortaya bu teoriyi. Sonra tüm Yahudi kuruluş ve örgütleri arkasında durdular bunun. Sözde bilim olarak yutturdular bu büyük yalanı. İslam ülkelerinde –Hristiyan ülkelerde olduğu gibi- eğitim sistemlerine dahil ettiler bunu. Okul kitaplarına soktular. Bilim diye öğrettiler derslerde. Böylece nesilleri ilahi doktrinden kopardılar kitlelerin inançlarını sarstılar. İnançsızlık uçurumuna yuvarladıkları nesilleri kolayca avladılar. Uyuşturucu ve kumar batağına batırdılar. Hatta ahlaksızlık çukuruna ittiler. Böylece dünya çapındaki sömürülerini sürdürdüler.
Dine doğma dediler, kendi dogmalaştırdıkları yalanları din haline getirdiler.İlkokul üçüncü sınıflarında hayat dersleri kitaplarında gördüğümüz bu müthiş yalanı biz imanımızla reddetmiştik. Ama bizim kadar şanslı olamayanlar da vardı. Kimileri bu yalana din gibi inandı. Oradan pozitivizm çukuruna yuvarlandılar. Orada da kalmadılar pozitivizm onları tatmin etmedi. Oradan komünizm gayyasına battılar. O gayya onları dibe çekti, ateizm cehennemine battılar.
Bu inançları, ya da İslam’a olan inançsızlıkları yüzünden milletle ve onun düşünce yapısıyla bağlarını kopardılar. Bağlarını koparmakla kalmadılar, onlarla savaştılar. Kendi milletine onun inanç değerleriyle korkunç bir şekilde saldırdılar.
Hepsi bu inanç değerlerini kaybetmeleri yüzündendi.Hepsi bu inanç dünyasından kopartılmalarının bir sonucuydu. Hepsi İslam ruh ve düşünce dünyasının bir sahte bombayla infilak etmesi sonucuydu. Bir nesil böylece milli ülkülerinden kopartılarak yabancı mihrakların oyuncağı haline geldi. Yabancı inanç ve değerler uğruna birbirleriyle savaştılar. Uluslararası sermaye ve sömürü odaklarının emrinde birbirlerini öldürdüler. Bir kısmı genç yaşlarda hayatını kaybederken, bir kısmı en güzel çağlarında zindanlarda çürüdü. Ülkeler kaoslardan kaoslara sürüklendi. Bu arada ülkenin zenginlikleri uluslararası sermaye odakları tarafından talan edildi ve sömürüldü. Hatta sömürü düzeni kurumlaştı, kurumlarını kökleştirdiler.
Uluslararası sermaye odakları bütün bu İslam dışı düşünce ve ideolojileri büyük sömürüleri için kullandılar. Bu sahte teorileri uyduran ve yayan kendileriydi. Ellerindeki tüm güçleri kullanarak yaydılar. Kitleleri ve özellikle gençliği afyonladılar. Sömürülerinin en büyük engeli ilahi dinlerdi. Dinleri doğma diyerek dışladı gençlerin dimağlarında. Onların dünyasından dini kovdu. Sekülerizm ile dinleri yaşanmaz hale soktu. İnançsız bir yaşantı içine attı kitleleri. Ondan sonra sahte inanç ve düşünce yapılarını ileri sürdü.
Kapitalizm, Sosyalizm, Liberalizm,Marksizm, Leninizm ve Maoizmgibi afyonlarla dünya sarhoşa çevrildi. Bunların hepsinin temelinde Darvinizm vardı. Ve tüm bu izmlerin altında da Yahudi ırkı ve onun ele geçirdiği global dünya sermayesi vardı. Bütün felsefi doktrinler ve yapay ideolojilerin tek amacı bu sermayenin dünya çapında sömürüsünü güçlendirmesi içindi. Ve bu büyük bir gayretle başarıldı. Dünya sermayesinin en büyük destekçisi global medyanın ve gizli teşkilatların tek hedefi buydu.
..
ÇILGIN İNSANLIK
İnsanlık bu kadar hiç çılgın olmamıştı. Bu denli egoist, bu denli hodbin, bu denli hedonist hiç olmamıştı insanlık. Hiç bu kadar gasıp, hiç bu denli zalim, hiç bu denli gaddar olmamıştı, olamamıştı insanlık. Yavrularını diri diri gömerken bile bu kadar acımasız değildi.
İnsanlık artık ölçüsünü kaybetti. Kendini kaybetti, kendinden geçti, insanlığını kaybetti insanlık. Her şeyimizi kaybettik biz. İnsanlığımızla beraber tüm değerlerimizi kaybettik. Erdemlerini kaybetti insanlık. Kabil ’in öz kardeşini bir kız uğrun, öz kardeşi olan kız uğruna katletmesinden sonra insanlık Allah’tan ve onun iradesinden ayrı bir yola koyuldu ve iki yolda ilerledi: birisi hak yol ki adı sırat-ı müstakimdir. Öbürü doğru yola aykırı giden, şeytan igvasına kapılanların yoludur.
İşte şeytan saltanatını kurmuş, tüm dünyada hakimiyetini ilan etmiştir. Bu hakimiyet o kadar büyük boyutlardadır ki Müslüman dünyasını ümidini kaybedecek duruma düşmüş, düşmanlarından yardım istemeye ve onlara yataklık yapmaya varmıştır.
Bu insanlıkla beraber Müslümanlığın da tereddiye uğradığı, insanlıkla beraber Müslümanların da alçalmaya başladığı noktadır. İşte bu noktada gelecekten ümitvar olmak zor görünmekte, Müslüman dünyasını karamsarlığa itmektedir.
Bu ortamda insanlığın bu denli kendini kaybettiği bu fecaat ortamında -ki ben buna hakiki cehalet devri diyorum- Müslümanların üzerine düşen çok önemli görevler var. Bunların başlıcası bu zulüm ortamında öncelikle İslam’ın yüce değerlerini öğrenerek yaşamak ve yaymaktır. Hakkın ve hakikatin o en büyük meşalesini yakmak ve bu meşaleyi dünyanın en yüksek yerine dikmek çağdaş Müslümanın gönül borcudur.
Bu gün dünyanın her yerinde süregelen zulüm daha fazla devam edemez, edemeyecektir. Bu zulüm düzeninin sürmemesi için Müslüman vicdanı sızlamalı, kafirlere dost olmaya çabalayan Müslüman tipini dışlamalı ve tavrı reddetmelidir.
Bu gün dünyanın her tarafında zulüm devam etmekte, gerek İslam alemi, gerek dünya halkları bu zulmün sorumluluğunu taşımaktadır. Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Çeçenistan’da Orta Afrika’da, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da, Kırım’da, Myanmar’da Suriye’de Müslüman kıyımı ve zulmü sürmektedir. Bu zulüm, kan ve şiddetin sürmesi dünyanın bu yükü taşımaya daha fazla devam edemeyeceğini göstermektedir. Dünya kana doymuştur. Kan tüccarları her ne kadar doymamışlarsa da zulüm haddini aşmıştır. Silah tüccarları dünyayı yangın yerine çevirmiş, her geçen gün bu yangını artırmaktadır. Maddeci zihniyetin bu denli azgınlaşması insanlığı git gide geri dönülmez yola sokmuştur.
Madde ile mananın çatışması, maddeciliğin ilahi olanı bu denli sıkıştırması tarihin hiçbir döneminde bu denli fazla olmamıştır. Ancak bu son kerteye varmışlık bizde bir umut ışığı doğurmamakta da değil. Karanlık haddini aşınca gün doğumu başlar. Hiçbir zulüm ilanihaye devam edemez, etmeyecektir.
..
06-05-13 PERŞEMBE
Gezi olayları diyorlar bir park neden bu kadar önemli. Tüm yurdu sarıyor bu ateş. Hatta bütün dünya başkentlerinde organize hareketler baş gösteriyor.
Birden bire patlak veren bu olayların sebebi ne? Kimi diyor polis aşırı güç kullandı kimi diyor masum bir protestoyu provoke edenler var. Evet hepsi doğru. Ben dahasını görüyorum. Bütün bunlar doğru ama eksik. Bence olay çok yönlü ve karmaşık. Olayın manevi boyutuyla birlikte maddi boyutunu da düşünmek lazım.
Halkın yüzde ellisinin desteğine ulaşan bir parti öbür yüzde elliyi ihmal etti bu bir. Alternatifi olmayan iktidar yanlışlarını göremez hale geldi bu iki. Muhalefeti olmayan bir yönetim önünü göremez hale geldi bu üç. Zayıf muhalefet partisi iktidarı desteklemeyenlerin sözcüsü olamadı ve bu muhalif kesim alternatif olarak basit bir olayı çıkış yolu olarak seçti. Bu dört. Ayrıca bir de dış dengeler söz konusu. Geçmiş iktidarların boşalttığı devlet hazinesi artık doldu. Dış ve iç sömürücü odaklar soyacak bir hazineye kavuştu. Yahudi sermayesi ve içteki sabataist sermaye artık doluluk oranı haddi aşan hazineyi soymak için beklenen zamanın geldiğine karar verdi.
Hep böyle olmadı mı? Sağ iktidarların doldurduğu devlet kasası bazı mihraklar tarafından planlı bir şekilde soyulmadı mı? Mustafa Kemal döneminde güçlü devlet ekonomisi İnönü hükümetlerince cumhuriyet halk fırkası yöneticilerine soydurulmadı mı? Sonra demokrat parti dizginleri ele aldı ekonomiyi ayağa kaldırdı yurt çapında yatırımlar kalkınma hamleleri başlatıldı, yollar fabrikalar yapıldı ekonomi tam rayına oturdu karışıklıklar başladı sokak hareketleri toplumu galeyana getiren yayınlar demokrat partinin diktalaştığı yaygaraları aynı sahne tekrarlanmıyor mu dersiniz bu günlerde_ sonra yalan haberler üniversite gençliğinin kıyma yapıldığı asfalta karıştırılıp yol yapıldığı büyük yalanları –benzeri Abdülhamit’in hali öncesi 31 Mart vakasında görülmüştü hatta o dönemde şeriatçı padişahın şeriata karşı eylemler içinde olduğu, medrese talebelerinin öldürülüp Sarayburnu’ndan denize atıldığı şayiaları. Hep aynı kirli ve yalan propaganda hep aynı entrika hep aynı komplo sürekli tekrarlanmıyor mu?
Uluslararası Yahudi sermayesi yıllardır bunu yapıyor ve ülke idarelerini istediği gibi yönlendiriyor, iktidarları deviriyor ekonomileri ele geçiriyor. İşte olayın uluslararası boyutlarından biri. Bir diğeri de uluslararası siyasette zulüm düzeninin devamı için düzene karşı çıkan cesur seslerin susturulması harekâtı. Abdülhamit, Menderes, Özal, Elçibey ve Tayyip.Abdülhamit ozamanın süper güçleri İngiltere,Rusya,Fransa ve Avusturya-Macaristan imparatorluğunun oyunlarını bozuyordu.menders Cezayir e sgizli silah sevkiyatıyla Fransa'nın dünya hakimiyyetine çomak sokuyordu.Özal Türki cumhuriyetlerin olan aşırı ilgisiyle Rusya'nın eğemenlik alanına sarkıyor güçlü Türkiye ile güç dengelerini sarsıyor büyük güçlerin kokularını körüklüyor, Yeni Osmanlı kabuslarına sebep oluyordu. Elçibey'in bağımsız devletler topluluğuna katılmayı reddetmesi muhtemel bir Türk İslam Birliği tehlikesini hatıra getiriryordu.Tayyip de tam bu noktada önce batı kontrolunden çıkmış ergenekonu dize getirmiş onu batı için yeniden tercih edilebilir güvenli ortak haline getirmiş ekonomiyi düzlüğe çıkarmakla kalmamış devlet hazinesini doldurmuş dünya üzerinde düzen kurucu bir aktör haline getirmekle süper güçlerin rakibi olma durumun asokmuş ve güvenlik konseyini tartışan israili ve dünya zalimlerini mazlumlar adına sorgulamaya başlamasıyla muhtemel bir düşman haline girmiş bıu kez Osmanlının Ozal'dan sonra ikici dirilişinin ilk işaretlerini vermiş ve muhtemel rakiplerince doğmadan boğdurulma kararı alınmıştır.işte tüm bu nedenle ak parti iktidarı hile ve desiseyle inkiraza uğratılma planları yapılmıştır.
Ayrıca İran'ın pers zihniyeti ABD ve Avrupanın sünni şii savaşı planları Suriye rejiminin intikam çabaları eklenince düşmanların ne denli çoğaldığı akpartinin sıfır sorun politikalarına rağmen dünya politik dizayncılarının işi ne noktaya getirdiği görülüyor.
..
MISIR DARBESİ FİLİSTİN’E
Bu darbe niçin yapıldı? ABD merkezli sosyal medya kaynaklı şimdi darbeler. Türkiye’de denendi başarılamadı, ama yine umut içindeler. Yeniden deneyecekler. Bu belli.
ABD ve arkasındaki Yahudi işbirlikçileri bu yeni darbe şeklini tercih ediyorlar. Y kuşağının zaaflarını kullanıyorlar. ABD bunu Walt Street olaylarından öğrendiler ve bastırdılar. Şimdi aynı olayı İslam ülkelerinde deniyorlar. 12 Eylül vari uzun karışıklıkları beklemeye tahammülleri yok. Hem o tip darbelerin sonunda aleyhlerine döndüğünü keşfettiler şimdi bu yarı modern bir darbe peşindeler. Hemen ekecekler hemen biçecekler ve yaptırdıkları darbenin milli güçlerce aleyhlerine dönmesine izin vermeyecekler. Böyle düşünüyorlar.
Gelelim asıl konumuza. Mısır darbesi şunu gösterdi ki İslam ülkelerinin en yakınında ve tam ortasında açılmış bir çıbanbaşı gibi duran İsrail, dünya Yahudi sermayesi sayesinde her tarafa el atıyor, bütün dünyayı parmağında oynatıyor, istediği yerde istediği liderleri gerek demokrasi gerekse darbe yoluyla işbaşına getiriyor kendi milli menfaatleri Siyonist idealleri için kullanıyor. Kuran’ı Kerimin ilk Suresi olan Bakara suresinde uzun uzun anlatılan Yahudi zihniyeti işte şimdi lokla bir problem olmaktan ele geçirdiği dünya sermayesi ve uluslararası medya sayesinde devletleri ele geçirmiş tüm devletlerin arka planında derin devletler kurmuş, mason Rotary ve Lions kulüpler aracılığıyla dünyanın her yerinde kendi kölelerini yetiştirmiş, bu kapıkulları vasıtasıyla o ülkelerin iliklerine kadar sömürülmesine yol açmışlardır. Ayrıca Hristiyanlığın özüne işleyerek onu Yahudiliğe payanda yapmış daha ileri giderek Yahudi dünya devletine inanan mezhepler oluşturmuştur.(Evangelizm)
Evet, bu lanetli kavim aslında Allah’ın değil şeytanın peşindedir ve onun dünya saltanatı için savaş vermektedir. Onun her şeyi zulüm kan kin ve mazlum milletlerin gözyaşıdır. Öyle bir sapık inanç içindedirler ki bu inanç uğruna yapamayacakları şey yoktur. Aslında dünyanın en korkak milleti oldukları halde en büyük entrikaları planlayıp gözü kırpmadan uyguluyor kitlesel katliamlara sebep oluyor, birçok kavim ve topluluğu ortadan kaldırmakta tereddüt etmiyorlar.
İşte Siyonizm’in gerçek yüzü. Bu Yahudilik değil sapkın Talmud tefsirinin ortaya çıkardığı korkunç zulüm felsefesi. Bu milletlerin başına bela olan ideoloji yüzünden tüm milletler, özellikle İslam milletleri inim inim inlemektedir. Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de Mısır’da, Pakistan’da, Filistin’de, yapılan zulümlerin baş sebebi hep aynı zihniyettir. Bu zihniyet birçok Yahudi’nin de onayladığı bir zulüm imparatorluğu gizli dünya devletinin zihniyetidir dünyanın neresinde olursa olsun bütün zulümler onun eseridir. Süper güç ABD’yi parmağında oynatan derin el budur, bütün adaletsizliklerin altında yatan onun planlarıdır.
Şimdi Mısır’da olup bitene bakalım. Darbenin daha ilk günlerinde yapılan nedir? Gazze tünellerinin yıkılması, sınır kapılarından geçişlerin sınırlandırılması. Darbe ne zaman yapıldı. Tam Türkiye Başbakanın Gazze’ye gitme planları yaptığı günlerde. Bu olay Gazze ablukasının tam da yırtılacağı böyle bir gezi öncesi yapılıp tüm planların bozulması Gazze’nin yarı açık cezaevine dönüştürülmesine sebep olmuştur. Bir yandan Mısır bir yandan Türkiye Milli yönetimlere kavuşmuşken Yahudi derin güç ABD süper gücü harekete geçirerek her iki ülkede Y Kuşağını kullanarak kendilerine karşı çıkan bu iki soylu sesi boğmaya kalkmışlardır. Buna karşılık İslam ülkelerindeki kendi kuklalarını harekete getirerek darbe yönetimlerini desteklemişlerdir(Arabistan yardımı, Ürdün Kralı ziyareti, Esad desteği)
İşte bu ortamda bu derin devletin daha neler yapacağını izleyecek dünyanın her yerinde yeni zulümlere tanık olacağız. Ta kıyamete ve Mehdi’nin çıkışına kadar. Umarız bu çıkış çok gecikmez ve zulüm çok canlar yakmaz. Ama korkarım bu vahim olaylar devam edecek zulüm zirveye tırmanacaktır.
Ama bu onların zannettiği gibi 2000 yıl sürmeyecek belik 50 belki 100 sene içerisinde tamamlanacaktır. Ve tekrar İslam’ın ışığı tüm dünyayı kuşatacak İsa as eliyle İslam’ın asrısaadeti tekrarlanacaktır. Diyelim İstikbal İslam’ındır elbette istikbalde en yüksek seda İslam’ın sedası olacaktır diyor Bediuzzaman. Biz de öyle diyor ve İslam ümmetine ümit aşılamak istiyoruz. Çünkü ümitsizlik yasaklanmıştır. Güç ve kudret Allah’ındır.
Ahmet KEMAL
..
HİÇ ÖLMEYECEĞİZ BİZ
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz bu dünyada. Hiç bir zaman ölmeyi düşünmüyoruz, aklımızdan bile geçirmiyoruz. Ebedi yaşayacakmış gibi hareket ediyoruz. Hep dünya için yaşıyor, dünya için çalışıyor, dünya için ebedi yaşayacakmış gibi mal mülk biriktiriyoruz.
Bu dünyadan başka dünya yokmuş gibi davranıyoruz. Demirdenmişiz, hiç hastalanmayacakmışız, hep sağlıklı olarak kalacakmışız gibi yaşıyoruz. Argo tabirle dünyaya kazık çakacakmışız gibi yaşamımızı sürdürmekte ısrarcıyız. Ahiret yokmuş, gibi, hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Bize göre hep başkaları ölecek.
Sabah oluyor akşam olsun diye uğraşıyoruz. Akşam oluyor sabah olsun diye bekliyoruz. Günler geçiyor öbür güne endeksleniyoruz. Haftalar geçiyor öbür haftaları kolluyoruz. Haftalar haftaları kolluyor, ayları bekliyoruz. Hep memur ve işçi olarak aybaşlarını hayal ediyoruz. Aybaşları geliyor değişen bir şey olmuyor. Öbür aybaşlarını gözlüyoruz. Dahası ayın sonunu elimize geçen paralarla geçirmeye çalışıyoruz. Esnafsak çeklerle ömrümüz geçiyor birini ödüyor öbürüne koşturuyoruz. Hiç bitmiyor bu kavga.
Bir kaosa sürüklenmiş gibi yaşıyoruz. Yaşadıkça kargaşa daha derinleşiyor. Bir bakmışız ki yaşlanmışız. Çocuklar büyümüş, kiminin evlilik zamanı gelmiş, kiminin üniversite sınavı. Oysa daha dün biz üniversite sınavına girmiştik. Oysa biz daha dün gibi yeni evlenmiştik. Çocuklarımız olmuştu, onları büyütmüştük. Okula yazdırmış, okulları bitirmesini beklemiştik. Hatta ondanda öncesi akşam olup eve gelmelerini gözlemiştik. Biraz gecikince korkuya kapılmış, onları bin bir telaş ve korku içinde aramaya başlamıştık.
Onlarla sevinmiş, onlarla üzülmüştük. Onların masraflarına yetişmeye çalışmıştık. Kredi kartlarını ve faturaları ödemeye çalışmıştık. Süt paraları, Pazar paraları, kent kartlar bizi kovalıyordu. Hasılı bir hayat böyle sona geldi. Sona geldi ama biz hala farkında değiliz. Farkındayız diyoruz ama umursamıyoruz. Nüfus kağıdımız olmasa kendimizi 18’inde sanacağız. 18’den büyük çocuklarımızın olması bile durumu değiştirmiyor.
Biz Peygamber Efendimiz (as) ın Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışın’ emrine canla başla uyduk, hala da uymaktayız. ‘Yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın’ emrine ise uyduğumuz şüpheli. Bu gidişle uyacağımız da pek kesin değil. Çünkü hayatı seviyoruz, hayatı seviyoruz ama ölümü sevmiyoruz. Bu hayat geçici de olsa biz ona ebediymiş gibi dört elle sarılmışız.
İşte bu sonsuz yaşama fikri aslında bizim ruhumuza yazılmış ezel aleminde. Ama biz onu yanlış yerde aramaktayız. Ölümün bir son olduğunu sanıyor, üzerimize alınmıyoruz. Çünkü biz fani değiliz başkalarını fani. Oysa bu dünyaya gelen her şey ve herkes fani.
Bir gün bakacağız ki hayatla ölüm arasına gelmişiz. Ama hala dünyada yapacağımız işler kalmış. Oysa bitireceğiz sanmıştık biz bütün işlerimiz. Ama olmadı, olmayacak her istediğimiz. Bizim istediğimiz şey de pek normal değil. İmkansız iş. Biz Sultan Süleyman gibi bin yıllık ömür istiyoruz. Hayat çok kısa. Günler de pek çabuk geçiyor yazık.
..