DÜNYA
SERÜVENİ
“ İnsan “ olma,
hevesiyle çıktığım
bu yolda.
İki bilinmez arası bir
diyardayım;
birine gidemiyorum,
öbürün de kalamıyorum.
Huma kuşu gibi
asılı kaldım göklerde
yanıyorum,
yanıyorum,
küllerimden
doğamıyorum.
…
Bu dünyada;
ya ben çok eskiyim
ya bu zaman çok yeni.
Bir gün bakıyorum
her yanım
sıcacık bahar
ertesi gün
karakış zemheri.
Simsiyah
kara bulut misali,
doluyum ama
yağamıyorum.
…
Bir rüzgar bekliyorum senden
ne zamandır esmiyor.
Kaç gönüle döktüm içimi
senin gibi kesmiyor.
Şu üç günlük dünyada
tüm ümidimi sana
bağladım.
Kırk kapıya eşik oldum.
Kırk sabır taşına ağladım.
…
Bütün,
bu hengamede
en iyi sen anlarsın
diye beni;
derleyip toplayıp
hayra yorduğum
düşleri,
her şeyi terk ederek,
her şeyi göze alarak,
yaktığım gemiler de
ben de yanarak,
canımı dişime takarak
sana geldim.
…
Yol uzun,
ben yorgun,
zaman az,
vakit dar.
Sana
anlatacak dertlerim,
emanet edecek
sırlarım var.
…
Bu;
ne kurşun,
ne hançer,
ne gönül yarası.
Tarifsiz bir sızı içimde
anlatayım da,
aklansın ruhumun
karası.
…
Bana
bir çay koy
kendi ellerinle
dilim sussun,
yüreğim konuşsun
sen dinle.
Sonra;
derin derin bak gözlerime
merhametli
bir gözle,
temiz bir sayfa aç
gönlümde
iki çift tatlı
sözle.
…
Usul usul öğret bana
sevilmeden sevmeyi.
Gönlüm incinirken
yüzüme, gülmeyi.
…
Ben yönünü şaşırmış
bir hûma kuşuyum göklerde.
Bir kanadım dünya,
bir kanadım ahret
Bana küllerimden
doğmayı değil;
“ kul “ olarak göçmeyi
öğret.
Öyüce
Ömer YüceKayıt Tarihi : 5.5.2025 19:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!