Büyük buhranını genç yaşlarında bir taşrada geçirdi. bu şairi bir şeyler aramaya ve varoluş kavgasına sürükledi. günümüz türkiyesinde postmodern eserler yazdı ve verusya adlı dergide genel yayın yönetmenliği yaptı. sinema alalınında kısa filmler çekti ve senaryolar yazdı.
Underground topluluklarda Çeşitli işler yaptı. modern zaman kurgusunda bir şeylerin değişeceğini ön gördü ve çalışmalar başlattı...
İnan aylardır sabahı görmemiş biriyim ve tapıyorum raca hükmeden budalaya.
Şanssızlığımı kendim yaratıyorum artık bu şehirde boğuluyorum. Yaşamın hal eki almasıyla doğrulduğum sandalyeden kalkıp artık boşluklarca gölgeme uzanıyorum.
Bu eylemlerin amacı ne bilmiyorum ama ben fütursuzca sevişmek istiyorum, geceyi dinlendirdiğimiz gözlerimiz kimin umrun da sen ellerini uzattıkça uzatıyorsun bense boynumda hissediyorum nefes verişlerini, işte o an ve gelecek senin dudaklarında oh be yaşadığımı hissediyorum sonunda, geriye kalanlar kimin umrun da.
Bir berduş vurulur kolayca sen yaşa mı hatırla. Üstüne basıp geçtiğimiz çoğrafya tam da bu çoğrafya ama artık sıkışıp kaldığımız aralıksız zaman boşluğun da ‘’birimiz gitmeli’’ dedi Oscar wilde.
Şu barakanın arkasında bir kız çocuğu sigarasını içiyor, görüyorsun. aynı zaman çizelgesinde bir mumya çürüyor, bilmiyorsun. ve yaşam hatırlatıyor her seferin de ölümün tatminkarsızlgını hissediyor musun ?
Ölümü fotoğraflaya bilirmisin? Zannediyorum çaydamlı denedi bunu
Ve umuyorumki içinde kimseye anlatmadığı bir sonuçu vardır.
Ve enginlerinde batıya kıyısının
Basit bir denklemdir şimdi türeyen zamana seni uydurmak... Ama ne var ki bu bir moru sadece bir mor yapmaz; kostiğinde kırmızı ruj bulunan sigaranı sadece sigara yapmadığı gibi. Basit taşralar tütüyor şimdi. sen geliyorsun gündüz bitiyor sevişme ritüelini bozmadan diyor Fas'lı mülteci...
Yuhanna bebeğim, yuhanna.
İlkel kalmış tüm medeniyetler seninle sevişmemize zıt ama
varoluşumun ilk hamleti bu, sakın oynamayı bırakma, ki sana gerçek moru anlatabileyim diye sevgilim,
sevişelim.
Evren öylesine mor tıpkı yıpranmış göz altı torbaların gibi.sahi kaç gecedir uykularına yenik düştün ? Kaç zamandır kendini aradığın çıkmaz sokak,altı patlar silah kara kediyle baş ucumdasın. Ne oluyor öyle, neden bu kadar depresif moddasın.
Yakıştırdığın kırmızı adlı kadifiye sokaktasın ama ulusların terkettiği bir insanlık dramıdır bu, kasaba yalnızlık fısıldarken hemde. Altı üstüne denk sayılabilecek bir kışlanın önünde durduk işte.sayı sayamamakla ilgili bir sorunum var,kaç asker var ? Tanrım terketti şu dağları insan olmakla alakalı tereddüt içindeyim. Boşluklarca uzansam coğrafyayı dolduramam.seni barut kokan tarlalardan bu saatten sonra toplayamam. Savaş verdiğimiz zaman, işte o zaman algıyı yenersek belki tatile de gideriz.
Ama bir kaç hususta canını sıkıcam
Boğuluyorum, suda balık;boğuluyor.
Mevsim liyakatle kızgın dağlara kar yağdırıyor. Ben oturduğum coğrafyaya hakimim ve milenyum,milenyum piçiyim ki
Bu yüzyıla tehlike arzede bilir.
Sen ölü bir kadınsın, Verusya. Yaşamın dogmalarını doldurduğum bir çuval da.
Eksiliyorum, biliyor musun Verusya. Hem de tam manasıyla kesiklikler oluyor; topluma ayak uydurmak istemiyorum, biliyorum eğer topluma ayak uydurursam benliğimden kayıplar vereceğim, o samimiyet mağduru insanlara dönüşeceğim. Kafam çok derin, Verusya hiç bir zaman kendine bilge diyenlerden olamayacağım. Bekle şimdi eksildiğim ilk günün betimlemesini yapacağım: Deniz kıyısında yağmurlu bir gündü ve ben üşüyordum, biraz biraya ve insana ihtiyacım vardı üşümeme aldırmana gerek yok, yağmurdan ve üşümekten korkanlardan olmadım hiç. Bir bira yeterdi aslında o gün bana, ama aklımdaki insan kalabalığı hiç yetmedi, kalabalık içinde kayboluyordum giderek perspektif yukarı çıkıyor insanlar artıyor ben küçülüyordum bir bankta günlerce oturuyordum insanlar değişiyor ben olduğum gibi kalıyordum Verusya, dünyadaki rolümde doğru cast değildim o an zaman durmuştu atlı karıncada bir ben vardım bir de sen Verusya.
kelimeler içinde dansa kalkıyordum her fırsatını bulduğumda ve bu bana olabildiğince hakim olduğum bu coğrafyaya zaman tanımam gerektiği fikrini empoze ediyordu bu bana yetiyor mu diye sorarsan eğer, biram oldukça yeterdi bu vasıfsız ülkeye dayanmama.
Tarantino gibi adam öldürüyorum ara sıra.
Bankalarla arayı iyice bozdum çek kredi de vermiyorlar artık bana
Bir insan nasıl öldürülür bu yoklukta ?
Bir gece ansızın gel; yine ceplerinde cesedimin külleriyle ve bu farklı bir messebe uyanış olsun buhariler çıldırsın, hanefiler devlet yıksın
Antik plazalarda resmedilmişti bir dişi
Yollarda kalmıştı buruk bir zenci.
Öylesine şehirler vardı surlarımızın arkasında sevgili
Güller kurur kalır zamansız yokluğun alev alır
Papatyalarım seninleler
Belki bir gün anlamsız beni sana hatırlatır
Gel diyemem gidişlerim kutsaldır ama gidemem
Yinede gözlerin gözlerime değince içimde bi ukte kalır.
Tatlı bir oğlan çocuğu gibi dilimi yeni kavrıyorum
Ve kaç baharı terkettik saymıyorum.
Üstüne üstlük açık unutulmuş ayazda hain bir pencereydik üzerine kapı kapanan
Ve tereddüt etmeden tekerrür eden tarih
Bizi yine aynı köşeye sıkıştırıyordu
Evham dolu bir gece kondu,
Ruhun bana gelir
Ve yeniden şekillenir
Derinlikler eklenir
Mevsim senin için bir liyakat meselesidir
Ve aşkımız filizlenir
Çoğu coğrafyada yaşam keşfedilmemiştir
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!