voltigeur
kırık sesli gecelerin çağlığıyla haykırıyorum sana
gecenin gözü ve kulağı mavi bir yürek taşması
dilindeki melodinin ruhundayım uzaklarımda
yüreğinde yorgun rüzgâr telaşı
Meyvan
gece suskularının yanık bağrı
yaralı turnadır
uçmayı bilmez yürek
yel esse dal kıpırdamaz
gel derim böyle bir anda
ama gelmezsin...
voltigeur
günden döndüm ışın ışın
saçlarının dalgasında, lülesinde
kapını çaldım ufukların dibinde
gitmiştin sen
yoktun
sadece parfümün kalmıştı
gül gibi kokan kelebeklerin gecesefası yanağında
Meyvan
yıldızlar senin saçlarında konaklardı
dile gelirdi şafak vakti alnında şebnemler
sarsak gün dönümlerinde
ikindiğin, akşama karşı
duyduğun kokular solan karanfillerdi
ve ben seni bir mavi bulut gibi düşlerdim
sen yoktun...
voltigeur
ekinokslara renk vermeye
sızlayan ellerimi kabuslardan
koparmaya gittim
sığmadılar geceye
sığmadı onlar hiç bir yere
senin olmadığın o yerlerde
gittim çok uzaklara gittim
Meyvan
ah bilmezdin sen
bilmezdin Munzur’un oğlu
ellerin senin Spartaküs direnciydi
dağ gibi yücelirdi başın
kayaydın Diyarbakır kalesinde
pamukta, tütünde
dişleri arasında çarklıların
birdin beştin
on,yüz, bin
milyondun sen
voltigeur
sefaletleri yüzdüm tenimde
yüzdüm bütün denizlerinde
kirlenince hava ve nehirlerimiz
başımıza asit gibi yağınca göklerden
tabu sağanakları - kimlik arayışları
sensiz sokaklarda
devrildim kendi kanımın üstüne....
Meyvan
hep izini sürdüm
geçit vermez dağ yamaçlarnda
alyazmamı yırttılar
adına töre dediler de
kazıdılar ellerimden adını
görmedin sen
göremedin...
bütün sokakları bir adımda geçtim
kayıptı o kentler
sen yoktun
şafak bakışlım sen yoktun...
voltigeur
umutları ürküttüm
tenine yaklaşınca
hülyalar küstürdüm
hamağında sallanınca
eylül tozları
çökünce sisli yollara...
Meyvan
Eylül karası kasırgalardan geçtik
aşkı kazıdık bulanık sulara
ay düşürüp yıldız çaldık
iki can bir tende yandık seninle
aynaların sessizliğinde
düşsüz kaldım sonra
dilini unuttuğum asırlardan bilmediğim
bilmem kaçıncı bin yıldan kalmıştı aşk
kaçıncı acının tortusuydu göğsümü yakan
stepleri tutuşturdu kanım
voltigeur
eğilip ağzına
dilindeki şarkıları öptüm
suların depreşen köpüğünde
üşüyen düşlerini örttüm
yüzümü sürdüm yüzüne
her iklimin apayrı bir köşesinde
ne kadar döndüysem yönlere
apayrı bir yara vardı hep /sen yoktun...
Meyvan
yine aynamda yüzün
imge süzüyor kirpiklerin
dilimde şarkılar sana dair
bana dair
bize ve bizimkilere dair
bizimkiler ki
al kızıl şuaydılar
halaylarla gelip ağıtlarla gittiler
asi bir gelincik tomurlansın şimdi yüreğinde
bak yakamozlanmış ellerin ellerimde
deniz eyle umudu
varlığınla varlığım
Asya’dan Afrika’ya çocukların gözlerinde başaklansın...
voltigeur
halay tuttum kaybolan ellerine
ovamıza ateş yaktım
içine tenimi attım
aşka baktım
gözbebeklerine baktım
sen yoktun
medeniyetin yuları ve tımarı vardı
bütün kıtaları ve insanlardan renkleri sildim
aynı dilin trajedisinde
aynı kan/aynı kanser dehşetinde
ateşler içinde üşüdüm
üşüyorum bak hala yoksun
soluğun tüterken ayazlı sabahların körfezinde düşlerinin falezinde
unuttum ellerimi...
Meyvan
bilmedin sen
duvar diplerinde aradım ayak izlerini
eylem meydanlarında
geçit törenlerinde, yoldaş omuzlarında
kayıp mezar taşlarında
göçebe kuşlara sordum
kanat çırptılar
düş düşürdüğüm dizeleri küstürdüm
ne nergizler bıraktım kaya diplerinde
ne sümbül perçemli yağız delikanlı bakışlar
hep yağmur yağardı yaylalara
boz bulanıktı nehirler
mevsimler dönerdi kaç bahar
çift gezerdi kurdu kuşu kainatın
börtü-böcek insanoğlu
genç-ihtiyar çift gezerdi
bir ben kısır-kıraç
ve sen yoktun...
voltigeur
kalburu gibi
dünyayı sırtında tutan Atlas’ın
karnını deşmeye gittim
omuzlarına şişler saplamaya gittim
her şey yeni olsun diye...
yol
yakılmamış bir meşale
altında kapkaranlık iken
bu gece yarısı hevesi içinde
tutsana meşaleni
ateşlerimsimizin küresine
hayatın avucunda tutuşan
mavi yelesinde
güzel günlere
aşkımızın Anka küllerinde
yeniden doğuşa....
Meyvan
unuttum
düşürdüm sanma seni canımdan
özüne tozlanmışım bilirsin
yaprak açmazdım sen yokken
gelişini yazdım günün ak kanatlarına
dağıldı yüreğimdeki buzul dağları
şimdi bulut olup yağıyorsun ya
anaç olur topraklarımız
bahar gelir bizim dağlara
akasya kokuları saçlarından saçılır
ankalar kanat açar sana
işte ellerim ellerinde
bak her yan al yeşil bahar şimdi...
Meral Vurgun Yaşar Doğan
Meyvan: Zazaca misafir
Meral VurgunKayıt Tarihi : 27.4.2005 11:07:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kalburu gibi
dünyayı sırtında tutan Atlas’ın
karnını deşmeye gittim
omuzlarına şişler saplamaya gittim
her şey yeni olsun diye...
yol
yakılmamış bir meşale
altında kapkaranlık iken
bu gece yarısı hevesi içinde
tutsana meşaleni
ateşlerimsimizin küresine
hayatın avucunda tutuşan
mavi yelesinde
güzel günlere
aşkımızın Anka küllerinde
yeniden doğuşa....
Meyvan
unuttum
düşürdüm sanma seni canımdan
özüne tozlanmışım bilirsin
yaprak açmazdım sen yokken
gelişini yazdım günün ak kanatlarına
dağıldı yüreğimdeki buzul dağları
şimdi bulut olup yağıyorsun ya
anaç olur topraklarımız
bahar gelir bizim dağlara
akasya kokuları saçlarından saçılır
ankalar kanat açar sana
işte ellerim ellerinde
bak her yan al yeşil bahar şimdi...
Meral Vurgun Yaşar Doğan
guzel oldugu kadar derin bir düet, özellikle finali vurmuş.
her iki şaire de gönülden tebrikler.
tebrikler efendim
TÜM YORUMLAR (3)