Kapının tak tak sesleriyle,
Gözlerimi açıyorum.
Ve nerede olduğumu anlamaya çalışıyorum.
Kafamı koyduğum tahta masadan,
Sakince kaldırırken etrafı süzüyorum.
Yan tarafta cılız bir ateşi olan, köy ocağı.
Ocağın yanındaki, sandığın üzerinde,
Neredeyse yarı olmuş, bir kum saati
İs tutmuş ocağın yan duvarında, Jan van’ın
Arnolfinin Düğünü tablosu.
Tablonun yanındaki çiviye, ehreti tutturulmuş
Bir gaz lambası.
Oturduğum masanın üzerinde ise,
Bir kasede, birkaç yeşil zeytin,
Biraz tulum peyniri,
Ve öküzgözü, shiraz karışımı,
Rengi bordoya yakın, kırmızı şarap.
Ocağa birkaç odun atmak için,
Hamle yaptığımda kapı tekrara tak tak.
Hemen kapıya yöneliyorum ve açıyorum.
Her taraf bembeyaz karla kaplı.
Gözgöze geldiğim bir korkuluk.
Benimle konuşmaya başlıyor.
Çok üşüdüğünü, biraz ısınmak istediğini söylüyor.
Ocağın yanına koyduğum, tabureye
Oturmasını söylüyorum.
Kime ait olduğunu bilmediğim köy evinde,
İkram edilecek bir şeyler arıyorum.
Evin içinde duvara dayalı merdivenin,
Üst kısmında asılı bir sepet görüyorum.
Sepeti yere indirdiğimde,
İçindeki elma ve incirlerden
Korkuluğa ikram ediyorum.
Boşalmış olan tahta şarap kadehine,
Biraz şarap doldurup, korkuluğa ikram ediyorum.
Korkuluk gülümseyerek alıyor.
Yazı çok sevdiğini, kışın tüm dostlarının
Ya göç ettiğini, ya da kış uykusuna yattığını söylüyor.
Yazın bu evi, tarlaya hasata gelen,
Köylülerin kullandığını, kışın kimsenin uğramadığını,
Üzülerek anlatıyor.
Benim nereden geldiğimi soruyor.
Ben ise hatırlamaya çalışıyorum.
Fakat bulamıyorum.
Derken kapı tekrardan, tak tak çalıyor.
Kapıyı açtığımda,
Üşümüş ve yorgun bir halde.
Kolkola girmişler.
Beni ve korkuluğu selamlıyorlar.
Can YÜCEL, Nazım HİKMET, Bon MARLEY
Ve de Ömer HAYYAM.
Konuklarımızı hemen masaya alıyordum.
Arkadaşım korkuluk ise bana yardım için,
Ocağın başından kalkıyor,
Benim fark etmediğim tel dolaptan,
Konuklarımıza ikramlık çıkarıyordu.
Biraz soluklandıktan sonra;
Beni ve korkuluğu yeni yıla girerken,
Yalnız bırakmak istemediklerini söylüyorlar.
Can hocam, - Hayatına girmek isteyene,
Tam zamanında açmalısın kapını!
Ve tam zamanında çıkarmalısın,
Sevginden şımarmayana başlayını. Derken,
Nazım hocam, - Bir gün bensizlik çalar kapını,
Benli düşünür avunursun.
Sanmaki yalanlar içinde
Bengibi bir doğru bulursun.diyordu.
Korkuluk ise usta bir uşak gibi, Bob Marley’e
- Biraz daha alırmısınız? Efendim. Diyerek, ikramını sunar.
Bob Marley ise, - Bazı insanlar seni çok iyi anlıyor,
Hemde çok iyi. Ama uzaktalar derken, gülümsüyor.
Ben ise, konuklarıma yeni yıl hediyesi vermek istiyorum.
Lakin hiçbir şeyim olmadığı için etrafıma bakınıyorum.
Ve kum saatini üzerinden aldığım sandığı açıyorum.
Sandıktan bir gramofon çıkıyor.
Konuklarıma o gecenin şerefine şarkı çalmak istiyorum.
Gramofondaki plağı açtığımda, Rahmetli Barş MANÇO’nun
Hoş geldin yeni yıl şarkısı çalıyor.
Şarkının bitmesiyle birlikte, Ömer HAYYAM üstadım;
- İnsan yiyeceksiz, giyeceksiz edemez,
Bunlar için didinmeye bir şey denmez.
Ondan ötesi ha olmuş, ha olmamış.
Bu güzelim ömrün, satmaya değmez. Derken.
Yeni yılada giriyoruz. Bana güzel ve eşsiz bir yılbaşı yaşatan,
Dostlarımı uğurlarken. Barış MANÇO’nun Yeni yıl şarkısıyla,
Gözlerimi açıyorum. Ve telefonumun uyandırma melodisini,
Kapatarak yaşadığım mutluluğu aileme anlatıyorum.
Kayıt Tarihi : 1.12.2014 11:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!