hey, siz….
söyler misiniz?
doroty’i bilir misiniz?
“o da kim? ” mi
…………..diyorsunuz yoksa?
ne büyük eksikliktir…
eğer (ondan) haberiniz yoksa..
o, hepimizin yaşamında
gereksinim duyabileceği,
en temel, en özel varlığı
özleneniydi belki de..
başkaları için de,
doroty olabildiğimiz sürece,
bizi insanlaştırabilecek
büyülü bir şeydi.
peki kimdi doroty?
ya da neydi?
anlatacağım size
tanıtacağım hepinize
mutlaka dokunacak birazcık
bir yerlerine kalbinizde.
aslında o biriydi bizden
biriydi içimizden
belki sendin o,
belki de bendim.
belki, en çok sevdiğimizdi
belki de hepimizdi.
çok yaşlı bir kadın yaşardı
kalabalık şehrin yalnızlığında
bir apartman dairesinin
sessizliğine gömülü
bitmek bilmeyen
sabahlara özlem dolu.
hiç kapanamayan gözlerin
acılarla dolu gecelerinin
üşüten, titreten, koynunda.
sabahları beklerdi
hıçkırıp kendi yalnızlığında
seksen beş’lerindeydi yalnız kadın
çok dertliydi, dermansızdı
acılara gark olmuştu yüreği,
dert küpü olmuş adeta
kahreylemiş hayata.
sanki hayat ona
oynayabileceği tüm oyunları
oynamıştı yıllarca …
acı dolu sesiyle
geçip giden yılların arasında
kaybettiği yaşamını arıyordu.
ve onu acılara götüren
geçmişini dile getiriyordu sürekli
bazen gülüyordu konuşurken
bazen yaşlar süzülüyordu anlatırken
kendini öyle avutuyordu
hayata böyle tutunuyordu
bir komşusu vardı kadının
kırk- kırk beş yaşlarında
ruhu da fiziği kadar genç,
hayata tutkun, capcanlı
hep pozitif bakışlı,
neşeli, aktif, heyecanlı
yardımseverdi ve hamarat
iyi bir komşuydu,
modern zamanlara inat
almak değildi onun derdi
karşılıksız vermekti
hayat doluydu bu kadın.
onu hayata bağlayan şey,
insanı sevmekti,
mutluluğu; sevebilmekti,
birilerini hep dinlemekti.
her gün birkaç kere
o yaşlı kadına geliyor,
perdesini asıyor
makinesini çalıştırıyor
küçük ev işlerinde
yardım ediyordu..
bazen elinde sıcak bir çorba,
yeni yaptığı kurabiyeler,
poğaçalarla evine dalıyordu..
yaptığı en önemli şey;
o yaşlı ve dertli kadını
her gelişinde uzun uzun
ve candan dinliyordu..
yaşlı kadın konuşuyordu
yorgun, bitkin ve
yalnızlığın acısının işlediği
hüzünlü sesiyle …
genç komşusu sesini
hiç ama hiç kesmeden
büyük bir sabırla
pür dikkat dinliyordu onu
bu konuşmaların birinde,
şöyle sesleniyordu:
yaşlı kadın genç komşusuna
“ ahh sevgili dostum doroty,
biliyorum ki sen
benim acılarımın
hiç birini çözemeyeceksin,
acılarıma sebep olan
sorunlarımı bitirmek gibi
bir gücün yok senin,
bunu çok iyi biliyorum.
ama sana şunu söylemeliyim ki;
seninle konuşurken
sanki ağzımdan çıkan
her bir sözcükle birlikte,
sanki içimdeki dertler.,
acılar, sıkıntılarım da
beni birer birer
terk ediyor
ve ben inanılmaz
rahatlıyorum” diyordu
ve ona yürekten
teşekkür ediyordu.
gerçek hayatta hangimizin
gerçek bir doroty’e
gereksinimi yoktu?
bizler kimler için
ne kadar doroty olabiliyorduk?
sevdiklerimizi ne kadar
dinleyebiliyoruz
ya da sevdiklerimiz
bizi ne kadar dinleyebiliyordu?
eşimiz, çocuğumuz,
öğretmenimiz,
iş arkadaşımız,
dostumuz,
sevgilimiz,
bizi ne kadar dinliyordu
biz onları ne kadar
dinleyebiliyorduk?
bakkalımız,
bindiğimiz otobüs şoförümüz,
müdürümüz,
patronumuz,
müşterimiz,
bizi ne kadar dinleyebiliyordu?
ya da biz onları ne kadar
dinleyebiliyorduk?
yoksa tüm yalnızlıklarımızın,
tüm acılarımızın
perde arkasındaki
gerçek nedeni
etrafımıza
arkamızı döndüğümüz
bu bencilliklerimizle mi ilgiliydi?
onun için mi birileri
kimselere söyleyemediği
hasretlerini,
özlemlerini,
aşklarını,
acılarını,
yalnızlıklarını
gidip denizdeki
dalgalara haykırıyordu?
ya da,
sırtını aynalara yaslayıp
süzülürken kuytularda
yürekte sıkışıp kalan
ve gözlerden patlarcasına
akan damlalarımız,
içimizi aydınlatacak
bir doroty’miz olsaydı,
böyle musluğu bozuk
bir çeşme gibi
olabilir miydi,
gözbebeklerimiz?
böyle cömertçe akabilir miydi
gözlerimiz?
yürekle göz arasındaki
tanımsız mesafedeki
derin sızıların
ve gözlerden boşa akan
sessiz damlaların suçlusu
sadece o çeşmenin
sahipleri miydi acaba?
hemen yanı başımızdaki
parça parça yüreklerin,
derinlerdeki ahh’larını
duyabiliyor muyduk?
ve biz dalgaların sesi kadar
etrafımızdaki insanlara
doroty olabiliyor muyduk?
doroty olabiliyor muyduk?
Metin Başol/12-15/11/2008/Ankara,saat:02.16
………….
Metin BaşolKayıt Tarihi : 15.11.2008 03:06:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tüm Doroty lerin hikayesi..

En zor meziyettir, sanattır, dinlemek.. Önyargısız, ego yapmadan, 'mış' gibi yapmadan, karşındakini ilgiyle, hayranlıkla dinlemek.. Empati yaparak, içten dinlemek..Harika bir yazı..100+100 puan... Sevgiler
TÜM YORUMLAR (2)