Dönüp Dolaşan Hikaye Şiiri - Ahmet Öztürk

Ahmet Öztürk
161

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Dönüp Dolaşan Hikaye

I.

kara tahta, sıralar ve okulun merdivenleri aşınmakta
kitaplı eller beynimi kucaklamaktaydı
bir yığın ders, iki yığın yıl, gurbet
aralarında sen
sana gelene kadar
arayışımın dayanaklarında
arzuladığım geçmişim

sıfırdan bire ise sevemiyordum şiiri bile
birer birer yağmurlar birikmekteydi yerküreye
tutsak öyküme ilerledim geceler boyu
sessiz ve iz sürerek avcı gibi

sen bağlanmış bir düğüme kördüğüm
kalabalıklarda bir sabitlik gibi durmaktaydın
sağın dolu
solun cümbüş...

seyr-ü sefer eyliyor, baharı bekliyordum
birbirimizi göremeyeceğimiz bir karambolde
susuyor ve yürüyorduk birgün koşacakmışcasına haykırarak
çocukluğumdan yansıttıkların öz aynama
dirsekli anımsamalar ve dolan boşluklarım
oysa ne gözlerin değdi
ne sözlerin gazel
ben sana vurulmam derken
sen beni vurmuştun

atlas geceleri yaşıyordum öte yıllarda
ötedeki yollarda
sense başka kollarda
'sen' diyordun seni ve senin hiç bitmeyecek kışını anlatırken
sesini ahizeye hapsedip sabahları bekliyordum
kulağım telefonda, yüreğim bilmem kaçıncı boyutta
iki ses yoğuruluyordu
hayattı, aşktı, mizahtı
bir de masallar kahramanıymışız gibi

güzelliğinin ötesinde aradığım
ve görüp de oturamadığım tahtı
ah bir bilseler kan çıkar aşk bağında

sözleştik ilk başladığımız yerde buluşmaya
ardına gördüğümde seni
dönüyorduk istanbula
yolları çiğnedik
omuzunda uyudum bir dünya döndü
benim olacaktın umudum vardı
başka bir sıcağa sıcaklığımdan alıp bıraktım seni
oy dilsizim (*) umudum ağlayan çocuktu
ve koptuk salkım salkım sesten, haberden
işte o zaman kazıdım seni
kan oturarak yüreğimden
o kanı ve o revanı ne ben bilirim
ne de sen...
bir garip yürek bilir


II.

yeni bir hayatı ve eksilmiş bir yüreği yeğlerken
kaçış rüzgarına kapılmışken dolu dizgin
set çektin rüzgarıma
rüzgarlı bir bank akşamında
sabahı bulduğumuzda
bir kadın bir erkek uyanmıştık
bir kadın mahcup
bir erkek sarhoş

sana ve milyarlarca renge vurdum kendimi
toparlanman, tanımlaman lazım geliyor
bir erkeğe vız gelip tırıs gidiyordu
sen toparlandıkça ben dağılıyordum
hep tedirgin hep yanımda hep yaralayandın
beni ve bir garip yüreği


gittin birgün ve peşine yirmi gün
ve koptuk salkım salkım sesten, haberden
kainatı serdim yüreğime seni bastırsın diye
kazıdım seni kan oturarak yüreğimden
biliyorsun işte ne ben ne de sen...
olanları bir garip yürek bilir

III.

yokluğun süresince yok oluyordum
yavaş yavaş
başka dudaklara, başka nefeslere
başka yüreklere sattım kendimi
döndüğün gündü sessiz, habersiz
bıraktığın şeylere baktığında
onlar çoktan seni ve hatıralarını bırakıp gitmişti
oysa yüreğim çatal çatal olmuş
bir sağa bir sola uzuyordu

ben kararımı vermiştim sevmiyordu sevilen
aylar geçti
ne adın ne sanın geçti
susmuş ve herşeyi o akışa bırakmıştık yine

köşeye bucağa saklandığım birgün
teker teker döküldüler sözcükler dudaklarından
konuşmak istiyordun
yok diyesi gelmez alnında insan yazanın
bu kaçışı yazanın yok diyesi gelmez
kabul ettim kaçarak geçmişimizden
ve geleceğimizden
ne kaçabildim ne kovalayabildin
'önemli değilse konuşmayalım' dı
öneminden korkarak söylediğim
oturdun karşıma saplanarak gecenin ortasına
içimde çağlayan gizli ve haleli şeylerin
bir kanat çırpmasını bekliyordum
kaçıp çıkabilmesi, damarlarımın boşalması için
önemliymiş anlatacakları ve soracakları beyaz yarin

açtı gözlerini yumdu ağzını
anlatıyordum ondan üryan kaçışımı
'neden? ' diyordu sabah gelmesin der gibi
'neden beklemedin beni? ' diyordu
bu gece sana zindan der gibi
dört mevsimi, uzak yolları
kokusunun karıştığı rüzgarları anlattım ona
beynimin kalbime maruzatnamesi olarak
'peki... bunları diyorsun, hoş
ben de sana seven beklemez miydi derim o zaman' diyordu
düşülen kuyu nasılmış gör der gibi

sevmiyordu sevilen narin vahşi
sanki seviyordu ve soruyordu
o bana sordukça sormayı öğrendim
'neden aramadın iki kıta istanbuldan? ' diyordum
sabah gelmesin der gibi
boğazın mavisini, yarımadanın tarihini
mayısı, inzivadaki evini
beni içindeki sorgulayışını anlatıyordu
biraz lamı biraz da cimi katarak

düşündün de ne oldu ki...
kaçtın gittin işte
ve kalakaldım derinlerinde su alan gemimle
ben de bir limana kaçtım işte' diyordum
düşülen kuyu nasılmış gör der gibi
'geldiğimde kararımı vermiş
ve sana gelecektim umutla' dedi
geldi sabah
geldi geçmiş

dört duvar ancak bu kadar sıkabilirdi suyumu
ancak ölüm geçirirdi gözlerimden yaşadıklarımı
film şeridi gibi
ne olurdu yarılaydı yer
ben içine düşeydim
içime kor düşmeden balam

çok sonradan sen söyledin
etrafıma duvar ördüğümü o saatlerde
uzanmış yerdeki yatağına
uzanmış yerdeki sevdama
yanıma gelmeni nasıl duvarlıyordum
duvarı kırman saatler almış
çok sonradan söyledim üflesen yıkılırdı
bir baktım kollarımdasın
yürek bak dedim sevdanın yollarındasın

yıllarca aradığınız birşeyi bulduğunuzda
doya doya onu yaşarsınız
biz de öyle yaşadık o geceyi
herşeyin orada bitmesi gerekirken
artarak sürdü doymamışlık
yarım kalan bir aşkı soruyorsanız
açgözlülüğün son noktası diyebilirim

sabahı bulduğumuzda
bir kadın bir erkek uyumamıştık
aynı gün yine kaderin şakası
ve gene zorunlu ayrılık
memleket çilehanelerine seferler
döndüğümüzde kaçamadım bu örümcek süreçten

IV.

geceydi gene her zaman olduğu gibi kuyusunda zamanın
oturuyordum içim sereserpe yerlerde
sokaktaydın umarsız ve sarhoş edasıyla
ki umarsızdın sarhoş değil
gene yıldız kaydı yeterdi artık
yukarıda kayan yıldıza aldandım
bankımıza gittik yine havuzun yanına yer ayırtmıştık
şarkılar... sözlerinin içimizi burkması ve anlatması

yasaktık ve öylesine güzeldik
öylesine özeldik haftalarca
korktuk sorgulamaktan birbirimize duyduklarımızı
hissettiklerimiz kulaktan dolmaydı sanki
iki geceni emanet ettin sürüklenerek
rüyayı reel yaşamak buydu ey şiir
sonrası...
sonrasıysa arayıp sormak
hissedilen bir ton lak lak
tuttun üzerken üzüldüğün tek insan olduğumu
yapıştırdın uzak denizlerde canlanan onca şeye
dalgalar, bir sandal, bir okyanus
yani bir batışı hissettim ilk defa

ne kaçabiliyorum ne kovalayabiliyorsun
günler tutsak ben gardiyan yuvarlanıp gidiyorduk
'hayatımın en güzel iki günü' diyordun
bu süreç devam edecek
ve her yaklaştığımızda bizi ayıracak birşeyler hep olacaktı
biliyordum
öyle de oldu yeni bir baharı beklerken
sen gene kayboldun
ve koptuk salkım salkım sesten, haberden
bu sefer şaşırmayan bir akıl, kanayan bir yürek vardı

oysa yasaklardan kurtulmaya çeyrek vardı
saatini durdurdun
şimdi hangi zamanın,
hangi geçmişin,
hangi sevdanın bizi ateşleyeceğini biliyor muyuz?
her ağzını açışın, salınışın
hep şaşırtmayan süreci aklıma damgalıyor
bu damgalayış hırçın dalgalara
yıkılmaz dağlara, şaşmaz hayata vız gelecek
sevebiliyorum diyemem seni
sevmek kolay sevebilmek zor
yaşanan ve elde edilmeyen çok şey
olmazı sahneleyecek ve perdeler inene dek böyle olacak
bunu bir yetim gibi kabullenmeliyiz
ne ağlamalı ne gülmeli
dimdik olmalı
içimiz yangın çıkarmalı
dışımız ayaza çalmalı

ve herşey bir sonu bulmalıdan öte bulacak
hatta sesler vuracak kulaklarımıza
hatırımıza vurmayacak hiçbir ses zerresi ve anılar
öylece yaşandığın yerde kalacaksın ve de kaldın
bir yanlışı omuzladık yere çöktük
bu günah beynimizi döndürecekti
bak o da oldu
bu şiiri içimde sen bittiğinde
ya da ölüm çizgi çektiği zaman bitirecektim
işte şimdi bitiriyorum
yaşandığın yerde kaldın içimde
bilinmezlikteki sen etkisiz elemansın artık

Ahmet Öztürk
Kayıt Tarihi : 19.1.2002 00:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Öztürk