Her yazı dolunaylı mı olmalı, sorusu gelebilir aklınıza, başlığı okuduktan sonra. Bu yazının başlığı “Bir Kısa Dinlencede Dolunaysız Bir Yazı”ydı. Kısa bir dinlencede olduğumuzu nasıl olsa bir şekilde anlatırız diye başlığı kırptık.
Aslında “Perşembe yazımın” ne başlığı buydu ne de konusu. Her yazının bir yazılma süreci olduğuna göre, bir öyküsü de var demektir. Bunun da şöyle:
İstanbul’un sıcak günlerinden bunalıp ama iş-güç meselesinden dolayı kenti terkedemediğimden bir türlü denizin serinliğiyle buluşamadım, bu yıl. Ancak bıçak kemiğe dayandı ve 1972’den beri her yaz gidesürdürdüğüm Saros’un yolunu tuttum geçen Cuma.
Zaman zaman Saros’un insanı yürekten yakalayan güzelliklerini de perşembeleri yazageldim. Hüznünü, denizin olağanüstü temizliğini ve dayanılmaz çekiciliğini yazageldim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta