Bir düşünürün görüşüne göre dokuza on kuralı şu şekilde açıklanıyor:
Başımıza gelen tatsız olayların, üzüntülerin, sorunların, mutsuzlukların,
Onda biri bizim elimizde değildir, onda dokuzu bizim elimizdedir..
Nasıl mı, bir de örnek veriyor: Bir evde kahvaltı ederken, evin genç kızı,
Bir bardak çayı, kaza ile babasının pantolonuna dökmesi suretiyle,
Bir gerginlik yaşanıyor..Baba dikkatsizliği nedeni ile kızına şiddetle kızıyor,
Bağırıp çağırıyor, azarlıyor, kalbini kırıyor, adeta masadan kovuyor..
Kahvaltı yarım kalıyor, herkes odasına çekiliyor, kız ağlıyor, baba söyleniyor..
İkisi de işe gideceği için, bu üzüntü ile işlerine geç kalıyorlar..
Yeni bir kıyafet giyen baba, geç kaldığı işine, arabasını hızla sürerek yetişmeye çalışıyor..
Sinirle ve hızlı olarak araba kullandığı için, yolda onlarca tehlike atlatıyor..
Nihayet işine geliyor ve bütün gün gergin bir halde verimsiz çalışıyor..
Kızı da işe geç ve üzüntülü gittiği için, o gün onun için de huzursuz ve başarısız geçiyor..
Bu olayda, çayın dökülmesi olayı, meydana gelen tüm gerginliğin onda biri sayılıyor..
Ve herkes çayı dökebileceği için, hoş görülmesi, büyütülmemesi gerekiyor..
Pantolonuna çay dökülen babanın kopardığı kıyamet ise, olayın onda dokuzu sayılıyor..
Eğer baba, kızını, daha ölçülü bir şekilde “biraz dikkatli ol kızım” şeklinde uyarsaydı,
Olay büyümeden kapanacak, diğer tatsızlıkların ve aksiliklerin hiç biri olmayacaktı..
Tıpkı bunun gibi, bir çok insan, çevresi, ailesi, işi, dostları arasında benzer hatalar yapar..
Karşısındaki insanın onda bir hatasının üzerine, kendisi onda dokuz hata ekleyerek,
Olayı büyütür, gerginliği artırır ve çoğaltır, üstelik onda dokuz hatayı karşısındakine yükler,
Neticede iletişim, iletişimsizlik, kopukluk, dargınlık ve kırgınlık haline gelir..
Bir kaşık suda fırtına kopartılmış, öküz altında buzağı aranmış, bulunamamış olur..
Ve olayın iki tarafı arasında çeşitli kayıplar, üzüntüler ve tatsızlıklar meydana gelir..
Bir gün önce çok iyi iki dost olanların, ertesi gün düşman olmaları, bu akılsızlıktan dolayıdır..
Bunun asıl sebebi, düşünmeden konuşmak, dilini tutamamak, öz eleştri yapamamaktır..
Bu da bir huydur ve kişiler bu huydan kolay kolay vazgeçemiyorlar..
Oysa onlar, ektikleri neyse, onu biçiyorlar..dillerindeki iple, kendilerini bağlıyorlar..
İnsanlar yüzde bir de olsa öz eleştri yapmadıkça, yapıcı ve barışçıl olmadıkça,
Küsmeyi, rest çekmeyi, kavgayı ve tartışmayı sevdikçe, huzura eremiyorlar..
Dokuza on kuralının neresindeyim diye kendilerine sormadıkça, sorunları bitmiyor..
Halbuki sevgi ve hoş görü, mutluluğun çimentosu, her türlü başarının enerji kaynağıdır..
Bir insan, dokuza on kuralının, dokuzunu sevgi ile doldura bilirse, ve hep öyle yaşarsa,
Ömrü irem bağlarında mesut ve mutlu geçmez mi? Bunu başaranlar, örnek insanlardır..
10.8.2008
Erol GüngörKayıt Tarihi : 10.8.2008 23:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Erol Güngör](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/08/10/dokuza-on-kurali-gaziantepli-bestekar-sair-erol-gungor-siiri.jpg)