‘Para yönetiyor dünyayı’ denilen devir kaç dönüş yapabilir? Gerçekten var mı o para? Bir başlangıç için vardır, çünkü mutlaktır bu. Alır üç beş -işçi anlamında- kabadayı, gerçekten sahip olmak istediği parayı kazandıracak kadar yıpratır, yıprananı yenisiyle doldurmak serileşir bu ilk ile. Kim kazanıyor: Hiç biri. Çünkü kabadayı aslında küçük bir karınca, kabadayı dediği aslında kazanmak istediği miktarın heves gücü. O kabadayı da bu namının hevesiyle koşuşturur, yorulur ve bekler, hakkını alacak diye, bu bekleyiş aslında balon şişirmesi olan kabadayı tabiri hevesleyenden farklı değil ve tükenir. O kazanç elbette paralı denilenin elinde ve pispirikliğini gösteriler, gösterişlerle süslenir, biraz konuşmak da bunun yedeğidir ve harcatır, sıfır noktasındadır o hep aslında.
Niye düşündüm sanki bunları: ‘para güçlü-bilgi bilinci zayıf’ devranının çarkı hep ‘para güçsüz-bilgi bilinci uygarlık’ hayrını döner. Çok şükür denilen hakkaniyetin dünya hazzıdır bu ve ruhun aşk taşıdığı inanç olan mücadele duyarlığı! Bebek servet ile doğmuyor, düşünce doğuyor sadece! Düşünce bir tebessümdür, tövbe tövbe şirinliğinde bile.
Herkes olmuş aydın, Atatürk şöyle demiş diyen Anayasa deliyor. Toplum iradesini hiçe sayan, başörtü yasağı gibi kürt azınlığı hakkını, vatan içinde vatan, din içinde din yılışmayı hukuk çiğnemek adına sokak kavgası, okulu yorma vb’nin ileri gidecek zemini de kısıtlı olmadığı için din, dil, ırk, işgal vs. terörlüğü büyüyen keyfini de iklim olan Yahuda örgütü yaratıklandığı Ergenekon nemenesi ile de yargıçlık beceriyorlar. Peki! Olsun bakalım!
Millet olmak aydın olmak demek gibilikle; ben gak dersem sus, guk dersem fırlat taşı zorbalığı mı? Millet olmak aydın yetiştirmek demek diye ise; aklı az olan, parası çok olan da huzurlu, korkusuz, aynı makamda aynı hizmet, aynı bankada parasını aynı hak ve huzurla işletecek olursa, taraflılık salyasını akabilir mi? Türkiye Yahuda değil. Ergenekon Türkiye’yi yargılıyor ve: Yargıçlar iktidarı, iblisler iktidarı, eşkiyalık iktidarı diye ‘kimin canı ne zaman neyi de nerede isterse’ Türk milletinin ödeyeceği maaş, T.C. milli mülklerin sahibi olarak da, tepin, dök kurdunu, meydan elinde, dünyası ediliyor. Teksasta at koşturanlar, it dalaşmasını pişkinler ve sayalım mı böyle, yoksa biz dayanıyoruz nasıl olsa, dayanır bu keyfiyete uğratılacak çocuklarımız mı diyelim?
Herkes demokrasi adına geliyor yönetime; Başörtüsü tepinmesi örneğin, böylesi bir keyfiyet uygulamak demokrasi oluyor da, o keyfiyet suçuna göre de yargılanacağını bile bile, yargılanınca niye demokrasi olmuyor? Siyasi parti biliyor mu demokrasi ne demek olduğunu, diyor prof. Dr.’un biri ve öteki de, iktidar gidip kapısını çalıyor, muhalefet açmıyor diyor ve devam ediyor: o başörtü eşittir gerilik ise, aynaya bakıyorum, sorumluluk hissediyorum bu gericiliği öteleyen olmuş olarak… ‘Onlardan vergi alınmamalı, askere de gitmemeliler…’ dediler. Laf sersemliğinde sarhoşlar bunlar diyesim geldi içimden…
Varsayalım ki razıyım: vergi vermiyorsa kamusal hizmetlerde çalışamaz, faydalanamazlar, hukuki hak talep edemezler. Hukuksuzluk da bu değil mi? Bu istek ile ‘yola devam’ anlayışı bir şiddet mekanizması kurmak için örgüt değil mi? Toplu kıyımın kaç santim kenarında duran kurban adayı, kasap bıçağı dayayınca mı dur diyecek? Bu mu demokrasi denilen veya para ile yönetmek, yoksa bu, demokrasi diyerek seçilip keyfiyet yılışmak mı? Zorbalar ve zorbalık yani…
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 23.10.2008 19:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
namık cem
TÜM YORUMLAR (1)