Umut bu mutlaka kırılır, bir kaval kemiği kıvamındadır çünkü, belki elmacık ya da köprücük.
(ki, onlar bile kırılıyor bazen, yenilen darbenin şiddetine göre.)
Ama ilk yardım diye bir şey var ve herkes yapıyor bunu her kırıktan sonra. İki tahtaya atel adı verip sabitleyince hangi kırık kaynamaz ki yerine?
Daha ilkokulda öğretilir bize kırığa atel yapmak, daha çocuk yaşta hem de, ilkyardım dersinin derse o kadar uzak, hayata o kadar yakın yerinde.
..
Gah-ı yuva gah-ı ana vatansın
Kaç senedir yüreğimde yatansın
Kendevimde kenyurdumda bağımda
Bir elmayı çok görenler utansın..!
..
Seni seviyorum
Ne bileyim işte
Bu mudur sevmek
Sende istersin beni
Nerede bülbüller
Güller bağında dikenler açtı
Sende mi terk edeceksin
..
Allah'ın kesin hükmü; her can tadacak onu
Can bedene mülk değil,Hak'ka ulaşır sonu
Ölüm; ölmemek üzere,yen baştan dirilmek
Vuslat sırrında; ölümü doğum günü bilmek
..
BU GÜN SENİN DOĞUM GÜNÜN
Evet anneciğim,bu gün senin doğum günün.Yüreğimle,düşüncelerimle kutluyorum doğum gününü.İnsan yalnız,gözyaşiarıyla ağlamaz.Tüm hücreleriyle,iliklerine dek acıya keser varlığı.Yeraltındaki mağma gibi kaynar,eritir,her şeyi,kendine katar hüzün.Hani bir şarkı var.Candan ERÇETİN söylüyor.” PAYLAŞILMIYOR HÜZÜN/PAYLAŞAMAM YOLU YOK BUNUN/ANLATAMAM SÖZÜ YOK BUNUN “Diye bir bölümü var.Evet,sözü ve yolu yok.Acının ve hüznün ötesine geçtim.İçimdeki mağma,gözlerime vursa da deli dalgalarla.Ağlamıyorum.Bir yetişkinin olgun zerafetiyle taşıyorum.Böylesi,klasik bir tümce de vardı bilirsin.Aa anımsadım.Hem zaten,sen bana ağlamayı yasaklamıştın.Ama anne,niye yasakladın ağlamayı bana? Keşke seni dinlemeseydim.İstediğim an,istediğim yerde ve kişinin yanında,ağlamayı öğrenseydim.Çığlık çığlık içim.Ama susuyorum,hep susuyorum.Dişlerim,yumruklarım sıkılı,susuyorum.
Gittiğin yerde,doğum günü kutlanıyor mu? Nereye gittin? Ölmek nasıl bir şey anne? Sen gittiğinden beri,hep bunu düşünüyorum.Yılanlar deri değiştirerek,daha bir büyür ve güzelleşir ya.Öyle bir şey mi ölmek? Yani,yeniden doğmak.Şu anki görme yetimizin ötesinde,bambaşka bir boyuta mı geçtin? Bedenini toprağa bırakıp,ruhunla çok parlak bir ışık olarak,bilmem kaçıncı boyutta mısın? Belki yanımdasın.Ama henüz o yeteneğe ulaşamadığımdan ben seni göremiyorum.Seni öyle özlüyorum ki anne.Ne olur iyi ol gittiğin yerde.Ve sonsuzluğun sonsuzluğunca mutlu.Seçenekli ya da seçeneksiz,bu dünyada mutlu olmadın.Çok acılar çektin.Ruhsal-bedensel hastalıklara yakalandın.Çocuklarının,yani bizim dışımızda,kimse yanında olmadı.Milyarca emsalin gibi kendini yaşayamadın.Şimdi kendini yaşıyor musun? Artık kendin ol anne.Herşeyi olanca yönleriyle görerek mi davranıyorsun? Sahi,ne yapıyorsun gittiğin yerde? Orada ne yapılır? Çok merak ediyorum,kulağıma fısıldasana anne.Hiç senin yaşadıklarını,yaşamak istemedim.Yaşamadım da.Belki o yüzden,ele avuca sığmayan,önüne set çekilemeyen,bir çılgın ırmak oldum.Sanırım,kendi denizimi de yaratacağım.İki kardeşim de,seninkine benzer yaşamlar sürüyorlar.Yüzyılların kısır döngüsü.Biliyordun öyle olacaklarını.Çabaladın ama engel olamadın.
Güneşli,çok güzel bir Nisan günü.Senin yüreğin ve yüzün gibi.Başucumdaki duvarda asılı olan.Gören herkesin hayran olduğu,harika fotoğrafınla konuşuyorum hep.Seni içimde duyarak uyuyorum.Çok boyutlu yalnızlığım,canımı acıtsa da,her şeyden mutlu olmam gerektiğini biliyorum.Bunu daha bir öğrendim.İçimdeki ve önümdeki ışığı görebiliyorum.Anne gel,bu kez doğum gününü,sadece ikimiz kutlayalım.Sana ellerimle yaptığım armağanlar vereyim.Yeni çıkan kitabımı sunayım,gözlerimdeki ışıklarla.Çikolatalı pastanı,ilk sana yedireyim.Bu kez,şampanya patlatalım anne.Benim kahkahalarımla birlikte.Balığı çok seversin,ben de.Balık yemeye gidelim,yanında şarap olsun.Bol kaymaklı,ekmek kadayıfı da ısmarlarım sana.Denizin içinde,bir lokantada.Seninle,Ankarada parklara,İstanbulda da deniz kıyısına giderdik.Otobüs yolculuklarımızda,beni kıtlıktan filan çıkmış sanırdın.Hep,sana onu alayım,bunu alayım derdin,yanımızda bir sürü yiyecek olduğu halde.Ooof istemiyorum anne diye isyan ederdim.Bağışla,gözlerimden akan birkaç damla için.Çok güzel şeyler yaşadık seninle.Ve dünyanın acılarını yüklendik.İçim rahat anne.Sana hep layık oldum.Gerçekten sevmeyi bildiğim için,seni ve kendimi özgür bıraktım.Çok iyi yaptığımı biliyoruz.Seni,senden çok sevdiğimi şimdi daha iyi anlıyorsun değil mi? DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ANNE.İki yıldır bu dünyada olmasan da.
Nilgün ACAR 20. 04. 2008
..
Hristiyanların dini ritüellerini biz neden yapalım ki? Onlara kutlu olsun
İngilizce orijinali “christ’s mass” (İsa’nın âyini) olan christmass noelde Mesih’in doğum günü için yapılan âyin ve kutlamaları ifade eder Eski İngilizce’de “christes maesse” olarak 1123’te ortaya çıkmış, 1568’den itibaren de christmas şeklinde kullanılmaya başlanmıştır
Bugüne kadar noel / yılbaşı / milât konularında çok şey söylendi Bundan sonra da söylenmeye devam edecektir Bir şeye karşı olmak ya da olmamak elbette herkesin kendi bileceği bir şeydir Fakat körü körüne karşı olmak yerine, böyle bir şey bilerek hareket edilirse daha insanca olurÜlkemizde noel neredeyse “millî bayram” haline getirilecek Birileri Batı için ve Batı’ya ait değerler için kendini feda edecek durumdadır
Türk milletine asırlardır Batılılaştı / Batılılaşacak diye ölümüne mücadele verdirilmektedir Bunun için harcanan eforu “insanlaşmak” için verseydik, bugün Batı, medenîleşmek için bizi örnek alıp onun için mücadele verecekti
Toplumsal değerlerin oluşumunda, Türk milleti kendine özgü birtakım kriterler geliştirmiştir Bu değerlere sahip çıkan insanlara saygı duymak gerekirken, maalesef dokuz köyden kovulmaktan beter etmektedirler
Dayatmacı zihniyete karşı insanın bütün azaları sukuta uğruyor Açık ve net bir biçimde dile getirilmiş olmasına rağmen, yaygaracılıktan bir türlü vazgeçmiyorlar Bir şeyin doğru olması onlar için önemli değildir Siz ne kadar özgürseniz, bırakınız başkaları da özgür olsun Siz neye inanırsanız inanınız, fakat inandığını söyleyenleri de rahat bırakınız gibi sözler sadece ideal sözler olmaktan ileriye gitmiyor Bütün bunları bir kenara itip, noelle ilgili bilgileri birlikte paylaşalım
..
Bir gün Avrupanın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocugun biri bir vitrinde çok hos bir tablo görür. Tablo belliki oldukça pahalıdır. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin dogum gününe almayı ister ve bir is bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdigi tüm para ile o magazaya gider. Sanslıdır tablo hala satılmamıstır. içeri girer ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve 'Abimin dogum günü için bu resmi satın almak istiyorum' tüm paramda bu kadar der. Ressam bir süre düsündükten sonra. Resmi paketler ve resmi satar. Çocuk paketini alır ve tesekkür ederek çıkar.
Magazada adamın arkadaslarıda vardır ve saskın saskın sorarlar:
- Sen ne yaptın o resmin degeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cüzi bir rakama sattın? Adam cevap verir:
- Evet ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kisi bulabilirdim
..
Bugün hatrı sayılır bir hızla karanlık günleri aydınlığa çevirmiş bir adamın doğduğu gün. Bugün hiç kimsenin "Bu çocuk askerlik bile yapamaz! " deyipte, akranlarından evvel onurla askerliğini bitirmiş ve yuvasını kurmanın bir diğer kutsal görev olduğunun bilincinde olan Mehmetciğin günüdür bugün. Bugün direndiği ne varsa ve tüm zorluklara rağmen, engelleri git geller içerisinde deviren direniş hareketinin sembolik bir günüdür onun için. Bugün tüm kendi çevresini bir yıl içerisinde bir hayli iyi tanımış, herkesin sempati duyupta kendi egolarına yenilebileceğini daha önce hiç düşünmemiş bir yol arkadaşınızın arkadan deşilebilmesinin mümkün olduğuna inanan ve bu yüzden artık nefis deryasında tüm arkadaşlarınının boğulmasına izin verdiğini farzeden, özgürlüğü tutsaklık mecrasında yaşayanlara gardiyanlık yapmış bir memurun ve ya bireylere hak ettiği uzaklıkta olmayı öğrenen bir dostun günü. Bugün geçmişteki hatalarından ders aldığı ve bundam sonra bir hatanın tekrarının müslümana uygun görülmediği mantığıyla Allahın izniyle hareket etmeye çalışacak bir din kardeşinizin doğduğu bir gün. Bugün bir adım attığında bir adım hiç düşünmeden gelen varını var olan tüm sevdikleriyle paylaşan kardeşinizin doğum günü. Bugün annesinin evladına olan aşkıyla yetişip aşkın ne olduğunu anne karnından itibaren yüreğinde hisseden ve hergün bitmek bilmeyen sevgiyle "Oğlum ayağına şu terlikleri giy" diyen, Rab'bimin cenneti ayakları altına serdiği kadının, en kıymetlisinin doğduğu bir gün. Bugün annesinden öğrendiği tüm sevgi elementlerini, bir başka kutsal varlığın yüreğine cömertçe fısıldayan ve birlikteliğini helal ve sünnet yolu ile nişanlamış ve hayatını, cenneti ayaklarının altına sereceği günü beklemeye adamış bir insanın doğduğu bir gündür. Bugün sevgisini içinde yaşayan bir babanın sabaha doğru uykudan sıçrayarak uyanan ve karşısında yiğidini gördüğünde adını zikredip tekrar uykuya rahat bir şekilde dalabilen adam gibi adamın varisinin doğduğu bir gün. Bugünüm yarınıma şahit olsun hayırlı nice yıllarda ve yollarda yol almak üzere Rab'bim yüzümü kara çıkartmasın seven sevmeyen herkese selam olsun.
02.07.2015/Perşembe
Tamer MEZGITCI
..
bugün günlerden hüzün
yarın yıldönümü ayrılığın
öteki gün doğum günü acıların
daha öteki..
nasıl da geçiyor zaman
farkında mısın
..
Hasan Hüseyin'in doğum günü kutlu olsun
Her zaman her yerde mutluluklar onu bulsun
Şimdiden kalbin ruhun iman nuruyla dolsun
Allah’a secde etmek için aziz bir kulsun
08.03.2015
..
Doğum Günü.!
ilk önce doğmak…sonra yaşayıp doymak…elden geldiğince,
Ve ardından ise doyasıya yaşayabilmek becerilebildiği sürece,
Aah yaş yine ilerledi, hayatsa bir kerti daha yedi, bu günde işte,
Bir kordur kaplar içini ister istemez,artık şimdilerde düşününce,
..
Doğum günü kutlamasında hediye paketleri açıldıkça “Oooo! ” diye sesler çıkıyor, çocuk mahçup ve biraz gözü yaşarmış bir şekilde “Harika bir şey! Neden zahmet ettiniz? ” diyerek hediyeyi getiren arkadaşının yanaklarından öpüyor ve bu işlem böylece sürüp gidiyor. Pahalı hediye getirenler daha bir havalı. Ama mutlu görünmeye çalışsa da doğum günü kutlanan çocuk bir türlü kendini mutlu hissedemiyor. Çünkü arkadaşlarının arasında gözleri birini arıyor ve göremiyor.
Günümüzde hediye günleri çok. Doğum günü, anneler, babalar, sevgililer, öğretmenler günleri, bayramlar, yılbaşı vs. Bu günlerde hep sevdiklerimizi sevindiririz ve onlara sevgimizi hediyelerle anlatmaya çalışırız. Onlar da tabi ki mutlu olurlar veya öyle görünmeye çalışırlar.
Parası fazla olan daha pahalı hediye alır ve tabi ki daha fazla sevilir. İçi sevgi dolu fakat parası olmayanlar parayla ölçülemeyen masum sevgilerini içlerine gömer ve mahçup duruma düşmemek için sevdikleri arkadaşlarını kutlamaya gidemezler.
Paran kadar sevme hakkın var...
..
Bir arayış mı yoksa kendine dönüş mü?
Biraz tedirginlik, biraz azap, insanı durgun sulara döndüren bir felsefe, bir bakın dününüzü göreceksiniz.
Sanki insan yaşamında yaptıklarının cezasını günah ve suç olarak görmekte ve dışlamanın en güzel örneğini vererek çilesini çekmektedir. Olgunlukla insanı kamil olma yolunda ilerlemektir sanki. Acının sandalında, yalnızlığın battaniyesine sarınarak ısınmakta ve ayazlarda iliklerine dek üşüyerek titremektedir. Günahlarına ağlayarak günlerini saymaktadır ve yüzlerce gün sonra kendini arınmış hissetmektedir. Evet artık temizdir, günahları bağışlanacaktır, bambaşka bir kimlikle aramızdadır. rahatlığını bakışlarında yürüyüşünde, oturuşunda görebilirsiniz. Ruhsal dinginliğin aydınlığı içinde yaşamaya başlar. Duru bir dereden farksızdır, berraklığında içer suları, Zemzemle yıkanmıştır, arı ve duru kendini bulmuştur. Yürüdüğü yollardaki izler silinmiştir. Hesabını vermiştir kendince, bilinmezlere verilecek cevabı vardır, çekmiştir cezayı, kazanmıştır benliğini, kendini bulmuştur, yıllara bıraktığı kendini, birde aradığı benliğini, işte o an insanları fark eder ve yeni bir doğum günü ile yaşamaya başlar.
http://www.siirhan68.com.tr.tc/
..
Doğum Günü.!
ilk önce doğmak…sonra yaşayıp doymak…elden geldiğince,
Ve ardından ise doyasıya yaşayabilmek becerilebildiği sürece,
Aah yaş yine ilerledi, hayatsa bir kerti daha yedi, bu günde işte,
Bir kordur kaplar içini ister istemez,artık şimdilerde düşününce,
..
Ne kadar uzaktasın bana? İçime çekmek için kokunu ne kadar uzanmam lazım? Hangi şehrin kaldırımlarında göz göze geliyorsun başkalarıyla? Hangi şehrin sokaklarında yanlışlıkla çarpıyorsun başkalarına? Ne kadar uzağa gittin benden? Nerede doyuyorsun karnını? Seninle hiç gidemeyeceğim hangi kafelerde içiyorsun demli çayını? Tuttuğun takım yendiğinde kimlerle kutluyorsun sevincini? Kimler doğum günü partileri hazırlıyor sana? Söyle nerede kurdun sıcak bir yuva? Neden sarılamadık son defa? Çok mu zordu kalmak? Sevmek için çok mu güçsüzdük? Ne zaman inandık gurura? Ne zaman kandık? Ne zaman sızlaması bitti yüreğinin radyoda bizim şarkımız çaldığında? Yırttın mı her baktığında gülümsediğin resimlerimizi? Beni seviyor olmalısın. Hala, hiç bıkmadan, ilk gün ki gibi. Öyle hissettiğimden değil öyle istediğimden. Sen de unutmadın, unutmamış olmalısın. Seninle en güzel hayallerimi kurdum ben. Her şeye seninle inandım. Sana güvendim.
Lütfen söyle bana;
Ne zaman birbirimize değil de biraz zamana ihtiyacımız oldu bizim?
..
Bitti işte. Ne bekliyorduk ki yüreğim? Hiç yalnız kalmayacak geceleri hep onunla uyuyacak elimi hiç bırakmayacak mı sanıyorduk? Olmadı işte. O bir daha hiç ayrılmayan mutlu sonla biten çocuklarına isim bulma çabası içine giren birlikte yaşlanan kişilerden olamadık biz. Ben bugün eşime ne yemek pişirsem diye düşünen bir kadın olamadım. O ise işimi bir an önce bitirip eşimin yanına evime gideyim diye düşünen bir adam olamadı. Biz hep hasret çektik yüreğim. Biz hep vuslattık. Biz hep yalan dolandık. Ne sarıldığımızda kavuşabiliyorduk birbirimize ne dokunduğumuzda ısınabiliyorduk ne de göz göze geldiğimizde dünya duruyordu. Biz hep uzaktık yüreğim. En uzak yer adresi olmayan bir ev evin içinde hiçbir zaman kurulamayacak olan bir yuvaydık.Doğmayacak olan çocuklarımızın anne ve babası nikah masasında iki evet ile bitmeyecek olan bir aşk hikayesiydik. Gururduk biz yüreğim. Allah belasını versin ki gururluyduk. Ne ayaklar altına alınmaz şeymiş ki tek bir mesaj bile atamadık yalnızca 'özledim' yazan. Gönderilemeyen mesajlardık biz rehberden silinen isim her özlediğimizde bakmak için kaydedilen eski mesajlardık. Unutulmayan özel günlerdik biz yüreğim. Evlilik yıl dönümü çocuklarımızın doğum günü değil biz ayrılıkların birlikte dinlenip unutulmayan şarkıların ilk kez gidilen yerlerin yıl dönümüydük. Biz kavuşamamaktık yüreğim. Yenilgiydik güçlü değildik.
Biz ne bekliyorduk ki yüreğim?
Biz sadece onun dönmeyeceğini bile bile beklemeyi biliyorduk.
..
O'nun doğum günü hediyesi bir kitaptı.
Aynı mahallenin çocukları idiler. Biri zengin kız, biri fakir çocuk. Çok iyi arkadaştılar. Selahaddin, Neşe, Neşe’nin kız kardeşi Gülcan, Bedir, Orhan… Saklambaç oynadılar, misket oynadılar…
Ve günü geldi Selahadddin’in gözleri sevda ile baktı. Yüreği büyüdükçe, büyüdü. Bir başka çarptı… Aynı okulda okumadılar. İlk okulları ayrıldı. Ara- sıra değil, ayda bir değil neredeyse yılda bir görüşmeye başladılar büyüdükçe… Köyde kütüphane açıldı… Kız ise şehirde oturuyordu artık, taşınmışlardı… Selahaddin o kütüphane’de çaycılık yapıyordu… Kahvelerden okuyacak insan avı yapıyordu. Bir kitap okutmak ne zormuş… Gençler kütüphane’ye bilgisayar hatrına geliyordu… Kütüphane’de çalışırken bir kitap okudu. Henüz 17 yaşındaydı. İçindeki duyguların ‘Aşk’ olduğunu fark etti. Bu okuduğu kitabı bu 8 Kasım’da vermeliydi Neşe’ye… Yıl 2002’ydi.
Neşe’yi çok seviyordu… Babası da bunu öğrenmişti. O’na yazdığı mektubu birde o okuyunca… Hediye vereceği kitabın arasına koydu mektubu. Babasını ise hiç duymadı…
..
Bir Doğum Günü Gecesi uğurlarım
Karlı ve sisli dumanı arasında gecenin
Sigaramın yarımca dumanı tüterken
Gözlerim; Bir seyri sefaletin,
Bir gönül yangınının küllerini dağıtır
Buzlu nefeslerin esaretinde.
..
Ben hiç doğum günümü kutlamadım ki.
Ne doğum günü pastası alacak kadar param oldu.
Ne yanan doğum günü mumlarını üfleyecek kadar nefesim.
Ne de doğum günümü kutlayacak müsait bir zamanım.
Ve! ! !
Ve doğum günümü kutlayacak hevesim...
Çünkü:
..
Doğum günü çakıştı, gelin ile kaynana.
Umarım ki bunda da var bir İlahî mana.
Aile birliğini korusun Yüce Rabbim.
Uzun ömür, mutluluk olsun sizlerden yana.
(20 Haziran 2014)
..