paltonuz yok diye,
titrediniz mi?
ayakabınızın altı delik diye,
üşüdünüz mü? hiç...
ayağınızı suya,çamura değdirmemek,
korkusuyla yürümek,
yalın ayak dikenli patikalarda yürümek...
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
ahmed arif şöyle diyor: ben sömürülmek için geri bırakılmış bir ülkenin ve bölgenin evladıyım,
bu bölgeyi ve ülkeyi tahmin etmesi zor değil sizce de haklı değil mi
şiir için teşekkürler çok güzeldi
bu da benden olsun doğudaki halkımız için izninizle
Ah bu diyar
Burada yaşamlara kıyılır gülüm.
Toprak kutsaldır ve beyler, gülün tomurcuğunda koparırlar kellesini.
Mekanı bilinmez yiğit olanın.
Rüzgar postasıdır onun.
Onların savaşı zulmeydi, ölüme ve haksızlığa.
Beyler ölüm sempatizanı, zulüm taşıyıcısıydı.
Bir savaşın ayak sesleri böyle duyuldu bir gelinin figanında.
Bebeler, ta gavur kundakta yitirdiler yaşamlarını.
Kıydılar bebelere.
Anaların ağıtı kokuttu beyleri,
Kıydılar analara.
Burada hakkı bilmezler, halkı tanımazlar gülüm.
Burada konuşana kıyılır.
Emeğe hançer vurulur.
Ekmeğe kan doğranır.
Feryadın, hakka ulaşmadan kıyılır sana.
Kayıp ve muğlak ölüleri, topraktan ırmaklar çıkarır.
Çiçeğe kandan gayrı çiy düşmez.
Düşenler ab-ı hayat ile kutsanır
Burada, o kahrolası sınırlar kanla çizilir.
Dikenli tel çekilir ufuklara.
Toprağın bağrına mayınlar döşenir.
Bu diyar adını kanla yazar dağa, taşa; ölüm diyarı diye.
Ölüm diyarı diyene kıyar.
Burada hayatın kesin çizgileri vardır.
Durup düşünene, mermi yatağında hazırlar ölümü.
Bu diyar kanlı diyar gülüm.
Kan göletlerinden seyreder savaşın yüzünü, zulüm taşıyıcısı.
Kan çöker şafağında tanında ipeksi toprağına.
Nasırlı herbir el dalar toprağın bağrına.
Sancılarla çekilen sigaranın efkara değdiği yerdedir umut.
Ve çırpınır dudur, kara sabanın dişlerinde.
Tohum serpen elde.
Tarlaya koşan soğuk ayrınında çağlar.
Ve hasatında gömer kendini toprağa.
Tarla da doğan, dağda büyür.
Ve savaşın çığlığında besler yavrularını.
Bu diyar öyle bir zamandır ki bilinmez.
Kendi yavrusunu yer devrim misali.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta