Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimini yatılı bölge okullarında tamamladı. İzmir 9 Eylül İktisat Fak.'ni 1992 yılında bitirdi. Uzun dönemler çeşitli kulüplerde basketbol oynadı. İlk şiirleri 1989 yılında Güneş Gençlik dergisinde yayınlandı. Şimdiye kadar, şiir ve denemeleri: Günışığı, Amida, Minerva, Beşparmak, Gırgır, Perre, Tigris, Sanat ve Hayat, Esmer gibi dergilerde yayınlandı. yazı, inceleme ve araştırma yazıları da: Evrensel, Birgün, Özgür Gündem, Radikal, Katılım, Güne Bakış, Taraf gibi gazete ve dergilerde yeraldı. Şu an Pazar günler ...
acemi öpüşlerim
ağcı bir delikanlının
balıksız rüyası
abluka altındaki
bir kentten sesleniyorum sana
Tanımsız zamanların, bilinmeyen coğrafyaların bir yerinde tanımıştım seni… böğürtlen toplayan çocukların o yarım sevinci vardı gözlerinde, eksik bıraktıklarını hissettiren bakışlarını gördüm, kör değildim. Bilmediğin yerlerin, gidemediğin yolların, yarım kalmış aşkların o iç burkan acıları taşıyordu gözlerinden.
Yağmurlu bir sağanak gecesiydi ilk buluşmamız, yağmura tutulmuş saçlarımızdan damlayan yağmur damlaları gözlerimize, ordan burnumuza akıyor, dudaklarımızı ıslattıktan sonra çenemizden yere düşüyordu, içimizdeki acıları da siliyordu, kim bilir farkında değildik. O gece en çok İsadora Duncan-Sergey Yesenin’in aşklarından söz ettin. İklimsiz bir aşkın, zamansız savrulmaların insanı nasıl peygamberleştirdiğini anlattı hep.
Sonra, istediğin her zaman görüştük. Bilinmeyen, konuşulmayan, kıyıda köşede kalmış ayrıntılara girdik hep. Farkında olmadan ayrıntılarda aslında bütünün içine aktığımızı fark ettik. Yesenin’le Bolşevik devrimini, Lorca ile İspanya iç savaşını, Memu-Zin’le Cizre’yi, Kürt tarihini, Sudaki Bıçak filmi ile Polonya’yı ve Avrupa Sinemasını konuşurduk. Bir şeyler anlatmanın, yıllardır suskunluğunun verdiği isyanla durmadan konuşmanın yarattığı o haz, sözcüklerinin arasında seni ele veriyordu.
on yaşında
ölümü görünce çocuklar
üşürüm...
hangi söz
anlam verir ki hayata
ateşe su verirken gözlerim
çarmıha gerdim kendimi
ve tüm yasalara inat
seni özledim.
özlemek,
ajandadan numaralar
düşürdüm telefona
yoktunuz...
kirli suratlar
tarihin abecesinde
Kendi uzaklarıma kaçtım
uzaklara…
en uzak, senin olduğun yermiş
en uzağım, uzaklarıma…
Ayaklarını uzatmışsın, elinde çay bardağın, kültablasında sigara, televizyonda eski bir filmi izliyorsun. Her şey kendi rutininde ilerlerken bir sahne gelir ekrana, ilişkilerini ve aşkı sorgulayan, ayrı yollara vurmaya hazırlanan kahramanların diyalogu, sızar ruhunun derinliklerine. Unuttuğun, unutmaya çalıştığın eski bir yaranın durmadan kanadığını fark edersin. Kanayan o yara uzaklarındır senin.
Sancılara gebe zaman
Bir isyan suskunluğumdan kalan
Ad koymasam da olur
Nasılsa,
Büyüyor boğazımdaki dalgakıran
Güzel bir gün içindi her şey…
kendi uzaklarıma kaçtım
uzaklara…
en uzak, senin olduğun yermiş
en uzağım, uzaklarıma…
diclenin suyunda yıkandım
Bu rüzgar bir gün kesilir, en uzun savaşlar bile bitti zamanın yolculuğunda. Acılar gün gelir sağalır, eksik olan tamamlanır. Tamamlanmayan tek şey, keşke’lerimiz kalır. Keşke’lerimizin acısı dilimizi kanatır, geri dönülemeyecek, kafamızda yaratacağımız bir kurgunun ötesine geçemez. Öyle ya kurgu, gerçekle ilintisiz. Yoksun’luk, yoksulluktur, kaybolur insan gecenin içinde.
Bileklerime jilet vurmayı düşündüğüm zamanlardı (hatırlarsın, bir şiirimde de yazmıştım) . Vazgeçtiğim, yenilgiyi kabul ettiğim, gitmek istediğim zamanlardı… Uzatılmış bir eli kim tutmaz ki, sıkıca tuttum. Yaralıydım, kaçaktım, vurgundan kalanlarımla ortadaydım, eksilmiş, tamamlanmamıştım. Bir “orda olmayan adam”dım. Kimsenin bilmediği filmlere, kimsenin duymadığı şarkılara sığındık beraber. Sığındık ki, senden de kan akıyordu, yaralıydık yani.
Bir masaldı, içinde biz çocuk. Her masalın anlatıcısı, sözlerine bir son verir bir yerde, masal bitince, büyüdük. Yeni bir masalı, yeni filmleri, yeni kitapları, yeni şarkıları bekledik tekrar çocuk olmak için. Yağmur sonrası, öykülerimizi anlattık, yağmur da kesildi sonra. Utangaç bakışlarla anlatıyorduk bildiklerimizi, düşündüklerimizi, yangınlarımızı, şarabımızı utangaçça içiyorduk. Bilmediğin sokağın dilini duydukça, hayretler içinde kalıyordun, mahzundun, suskundun çoğu kez.
Suratımı gömdüğüm tabletler
Bir yangından geriye
Biriktirdiklerimin toplamı…
Ah! Şu hiç büyümeyen
Saksıdaki çiçek
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!