Sevgilerimi
Yalnızlıklarımla çarptım
Ve böldüm
Unutuluşlarıma…
Ama seni unutmadım…
bir mevsim daha yitik
bir mevsim daha yitirdik
gerisinde,
ince tellerle tutturulmuş
naylon sevişgenlikler bırakarak
bakamıyorum geriye
hani vardır herkesin
çocukluğundan kalma
bir ardıç ağacı
ve o ağaçta gizlenen
eski zaman anıları...
-sahipsiz bir düşün izini sürenlere-
İçimde çoğalttığım hiçbir düşün yüklemi olamadım. Yüklemi olmayan ne çok şey birikti oysa. Albümlerime baktım, sararmış resimlerden gülüşler kalmış, bazen hüzünlü gözler. Sarıldım onlara, yüklemini bulduğum hatıralarımdı onlar.
İncir ağacında kaldı çocukluğum, olmamış incirin sütünü, keçinin sütü ile karıştırıp elde ettiğim katığı tüketeli çok zaman oldu. Yıldızım, kayıp gitmiştin berrak bir gecede. Ay, karpuz tarlalarını aydınlatırdı, haylaz bir çocuktum esmer rüzgarlarda. Öznesi de değildim bu hayatın, yüklemini de aramıyordum, çocuktum, bir kelebek zamanıydı. Yatılı okuldaki günlerimde, saçlarıma sakladığım hasretlerimle düşerdim hafta sonları yola. Laleler, nergiz çiçekleri, kengerler süslerdi yolları, ilkbaharın yağmurları yağıyorsa bir de mantarlar fışkırırdı topraktan. Saçlarımda biriktirdiğim hasretlerimi, koşarak taşırdım, tükensin annemin kollarında. Ne öznesiydim bu hayatın, ne yüklemi, kelebek zamanıydı sadece.
Büyüdüm, hepiniz gibi… Yorgun düşlerden, örselenmiş kalplerden, geride kalan anılardan gökdelenler yapıyorum, ben, kendim için, hepiniz gibi. Şimdi bizi hangi şehir barındırır sokaklarında, hangi rüzgarda yıkanırız, gurbetimiz neresi? Yüklemsiz bir özneyim şimdi, sen bende hep gurbet.
Üç gün önceydi, aylak aylak sokakları dolaşırken, ara sıra ayak üstü sohbet ettiğim ama fazla bir dostluğumuz olmayan öğretmen arkadaşa rastladım. Gökyüzünde kurşuni bulutlar, mevsimin ilk yağmurunu taşıyordu iklimimize. Her taraftan insanlar bir yerlere koşturuyorlardı. Kalabalıklar içinde tutunacak bir insan, sığınacak bir liman arıyordu bu yaralı dostum.
Sarıldık ve onu bu kentin ıslak sokaklarından uzaklaştırmam gerektiğini anladım. Evime çay içmeye davet ettim, belki anlatır, acılarını paylaşır ve birazcık da olsa rahatlardı. Şair Özdemir Asaf bir şiirinde diyordu ya; “seni benden ayıran bu yalnızlık/paylaşılsa/ yalnızlık olmaz.” Kendisini yalnız hissetmesini istemiyordum. Evime gittik, oturduk bir süre, genel şeylerden konuştuk, sonra çok sevdiğim Albino’nun Adacio’sunu teybe koydum, yanına oturup gözlerine dikkatlice baktım ve anlatmasını bekledim…
Her şeyin tamamlanamadığı, bir şeylerin mutlaka eksik kaldığı bir sayfadan bahsediyordu. Doğrusu bu ya o sayfayı da çoğumuz biliyorduk. Bir süre sustum. Yorgundu, kuşkuluydu ve en önemlisi umutsuzdu. Yağmur yağıyordu dışarıda, kentin bütün kirlerini temizlemek istercesine. Pencere kenarında bir yandan dışarıyı süzüyordum, bir yandan da sohbeti açıyordum.
Yine yollardayım. Kendi içime aktığım zamanların yolculuğundayım.
Sabırsız ve tedirgin bir yalnızlığım. Uçurtulmamış uçurtmalar yapıyorum rengarenk. Uçurtmalar kanatıyor yüzümü. Kanamalı bir hastayım ve kan arıyorum. Solmuş çiçekler avutuyor geceyi, çakal ulumalarını işitiyorum uzaklardan. Yüzümü yollara döndüm, yine yollardayım.
Sıkışmış trafikte bir korna sesi çarpıyor duvarlara, renkleri unutan çocuğum bu güz mevsiminde. Bağbozumundan aşırttığım üzüm salkımları süslüyor sevinçlerimi, bozgun sonrası üzüntülerimi gizliyor ve düşüyorum yollara. Yine yollardayım.
-Theo Angelopulos’a-
Yarın ne kadar sürer? ... ya bugün kaç saattir? ... yarın, sonsuzluk ve bir gün kadar sürerse, o zaman sonsuzluk ne kadar sürer ki…
Sürgitlerimizi toplarsak bir ömür eder mi sevgilim… dokunamadığımız çiçekleri, başka bir yaşamda koklayabilir miyiz… avuçlarımızda zamanı tutabilir miyiz… öksüz bir çocuğun gözyaşlarındaki damlaları sayabilir miyiz… çocuğunu yitirmiş bir annenin ağıtlarındaki çığlığı duyabilir miyiz…bir şairin ölmeden önce, son yudumunu içtiği şaraptan aldığı tadı tadabilir miyiz…
Uzun bir yolculuk
Ah! ömrüm…
Papatyalar topladım
Yağmurlara tutuldum
Yıldızlara masallar yolladım
herkesin bir zamanı vardır
aşka da, ölmeye de
ve o zamanı ıskaladığında
ölmeye zamanın yine olacaktır
aşkı da götürerek....
kirletilmemiş sözcüklerle
gelmek istedim sana
sözlüklerde aradım
bulamadım...
Yıllar var ki saçlarıma yağmur suyu değmedi. Hep kuru, hep mahcup, hep kısa kaldı saçlarım. Bu akşam korkusuzca (sinüzitlerimi düşünmeden) sokaklarda yürüdüm, yağmurlar vurdu saçlarıma, kirpiklerime, yüzüme. Ürperdim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!