Doğa ne ise, ben oyum. Onda ne varsa bende de var. Güneş, toprak, hava, su, bana ve tüm diğer varlıklara yaşam verdi. Bedenlenip, türüme ait bir canlı oldum. Yaşam sürem bitince yine doğaya karışacağım. Belki bir ağacın yaprağında klorofilin magnezyumunda, bir deniz canlısı kavkısının kalsiyum karbonatında, bir kelebek kanadının oluşumunda, belki bir balıkta, bir kuşta belki yeniden bir molekül olarak var olacağım. Yaşam dönüşümdür. O nedenle her formu çok önemli ve birbirini etkileyen kademelerdir. Doğanın avlarından avcılarına doğru akan ve bir besin zincirini oluşturan basamakların birinden diğerine geçerken %10 azalan bir enerjidir yaşam.
Güneş, toprak, hava ve sudan oluşan yaşam varlıklarımız çeşitlenip, milyonlarca türü oluştururlar. Üreticiler gurubu olan yeşil bitkiler besin ve oksijen üreterek tüketici formların yaşamasını sağlarlar.
Topraktan aldıkları su ve mineralleri besin olarak yapılandırıp, diğer canlılara verirler. Toprak içinde ve üzerinde hava ve su içinde var olan tüm yaşam onlara bağlıdır. Bir elmayı dişlerken güneşin fiziksel enerjisinin elmadaki besinin kimyasal bağlarına depo edildiğini biliyor musunuz? Yani güneşi dişlediğinizi biliyor musunuz?
Elmanın ve diğer bitkisel ürünlerin, nişasta, yağ ve şekerindeki bağ enerjisini hücrelerimizde açığa çıkarıp, yaşam enerjisi haline dönüştürüyoruz. Olmazsa aldığımız proteinleri yakıyoruz. Ama besin salt enerji demek değildir. Onun yanında; protein ve yağı yapı malzemelerine dönüştürürken, su, vitamin ve mineralleri de almamız gerekir sağlıklı yaşam için. Bitkiler topraktan su ile birlikte aldığı mineralleri ve yaptığı vitaminleri besinleri aracılığı ile doğrudan tüm canlılara, sebze olarak, tohum olarak, ot olarak, meyve olarak iletir. Diğer canlılar da bu ürünlerle büyür, et, süt yumurta yaparlar. Ürünlerini paylaşarak dünyadaki yaşam çeşitliliğini sağlarlar.
Doku ve organlarımdaki mineralleri, yani kemiklerimdeki, kaslarımdaki, kanımdaki mineralleri, yediğim ürünler aracılığı ile alıp, eksildikçe yerine koyuyorum. Besin üretemeyen diğer canlıların yaptıkları gibi. Bakterilerin, mantarların, kurtçukların, böceklerin, kuşların, balıkların, kaplanların, çakalların yaptıkları gibi.
Doğal çevrelerinde yaşayan tüm canlıların, bir bakteriden insana kadar tüm yaşam formlarının tek bir amacı vardır: Kendi türlerinin devamlılığını sağlamak. Bunu, tür özelliklerini taşıyan molekülü yani DNA’yı yeni, genç bedenlere aktararak yaparlar. Yaşamın tek ve tek amacı budur. Bunu yaparken, çeşitlilik ne kadar fazla olursa, yeni bireyin adaptasyon şansı o kadar çok artacak, değişen ortam şartlarına daha iyi uyum sağlayacaktır. O nedenle eşeyli üremede daha fazla çeşitlilik şansı vardır. Ve genleri oluşturan DNA uzun yıllar, binlerce yıl kalıtsal bir devamlılık sağlayacaktır.
Kirleterek, sömürerek, tüketerek doğanın şartlarını değiştirerek, toprağı, havayı, suyu tüketen insan, küresel ilkim değişimini başlatan insan; yalnız kendi türüne değil, tüm diğer türlere de zarar vermektedir. Doğa kendi dengesini günün birinde nasıl olsa kuracaktır. Ama, büyük bir olasılıkla bu dengede insanın emeği ve yeri olmayacaktır. Ne yazık ki olmayacaktır.
İnsan türü yakın bir gelecekte: Susuzluk, açlık ve bunlara bağlı salgın hastalıklar yüzünden kendi kendini bitirecektir. Talan ettiği doğa onu kucağından fırlatıp, sonsuza atacaktır.
Merih YücelKayıt Tarihi : 20.6.2014 21:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!