Bizim için gülyağı ve irindi Babil'in manzarası,
Geldik ve geri döndük aniden,
Midemizi bulandırdı kokusu.
Akıyoruz Fırat'a, aşıyoruz Dicle'yi,
Bir delta var önümüzde, zulmün diş izleriyle dolu,
Garip bir ova var önümüzde, iki nehir arasında, hüzün ve nefretle dolu,
İskelet gibi sırıtan kel dağlar var önümüzde,
Otlardan ve ormandan arındırılmış,
Dövülmüş, yaralanmış, çırılçıplak soyulmuş,
Çıktık yola yalınayak, başımızda güneş, tabanımızı yakan ateşle.
Düştü önümüze, mürşid bir rehber yerine,
Nuh Peygamber'in naaşından bir divane,
Rehber olarak almadık onu aslında biz,
Yolda tanışıp yanımıza aldık,
Gerek yok aslında buna da,
Bu hayalleri zengin, dünyası fakir, görüp geçirmiş,
Dervişin duyarsızca bizimle sürünmesine.
Dünyanın rehberi benim diyor,
Kibrini kendi içine kapatarak,
Kaybolan yeşilin dervişiyim diyor,
Turuncu güneşin, yağmurlu toprağın,
Aklını ve gönlünü, suya ve rüzgara yayıyorum.
Bir anda aklımı kaybediyor ve defol oradan diyorum,
Gerçek derviş ve akıl hocası benim çünkü,
Ben ne ebeveyn, ne de aptalım,
Tam bir delidir o,
Bilir halkın bilmediğini,
Herkesin söylemesi gereken şeyleri söylüyor,
Her zaman ve her yerde,
Çünkü onlar söyleyemezler bunları,
Bastırılmış bir kalp ve beyinleri yüzünden.
Kayıt Tarihi : 9.3.2024 11:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!