Dil, milleti millet yapan en belirgin unsur. Toplumları diğer toplumlardan ayıran en önemli farklılık ama toplumların kendi içindeki birlikteliğini ve bütünlüğünü sağlayan en mühim yapışkan. Yani toplumu bir arada tutup binlerce yıl öteye taşıyacak biricik unsur. İşte Divanü Lügati’t-Türk Türk milletinin dil ve kültür hazinesini binlerce yıl önceden günümüze taşıyan en önemli vasıta.
Türkler Adriyatik kıyılarından Çin Seddi’ne kadar onlarca devlet kuran, birçok medeniyete ve kültüre kol kanat germiş kadim bir ulus. Dünya medeniyet tarihine çok önemli katkılar sunan milletimizin belki de en geri planda kalmış özelliği yazıyı geç kullanmasıdır diyebiliriz. Orta Asya bozkırlarında çok ileri bir sözlü kültür oluşturmuş Türklerin koşukları, saguları yüzlerce yıl semalarda yankılanmış, ozanlar kopuzlarının teline defalarca vurmuşlardır. Ama bu ezgileri ve sözleri kayıt altına alan olmadığı için sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, aşklarımız, yaşantılarımız unutulup gitmiştir. Bunların unutulmasını bir nebze de olsa engelleyen en önemli kişi Kaşgarlı Mahmut’tur. Türk köylerini, kasabalarını gezen Kaşgarlı Türkçemizin kelime varlığını derlerken eserinin içinde koşuk ve sagu örneklerine de yer vermiştir. İşte bu hamle İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatının oluşmasına yol açmıştır.
Bulnar mini öles köz
Kora mengiz kızıl yüz
Andın tomar tükel tuz
Bulnap yana ol kaçar
Öpkem kelip ogradım
Arslanlayu kökredim
Alplar başın togradım
Emdi meni kim tutar
Alp Er Tonga öldi mü
İsiz ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur
Divanü Lügati’t-Türk’ün bir diğer önemli yönü de Türkçe’nin deyim ve atasözlerini bünyesinde barındırmasıdır. Toplumların az sözle çok şey anlatma çabasının bir ürünü olan bu özlü sözler Kaşgarlı Mahmut’un eserinde bolca mevcuttur. Atasözleri bir milletin köklü bir ulus olduğunu gösteren en bariz göstergedir. Ancak ve ancak mazisi çok eskiye dayanan toplumlarda beliren bu sözler milletimizin düşünce imbiğinden süzdüğü bir kültür hazinesidir. Az sözle çok şey anlatma isteğinin göçebe yaşamın telaşesi ve hızından da kaynaklı olduğu varsayılmaktadır. O yüzden Türkler’de de gel, git, koş, ver gibi eylemler kısadır ve oldukça fazladır. Dolayısıyla böyle bir milletin özlü söz üretmemesi abes olurdu. Sav denilen bu özlü sözler de Türk bozkır yaşamı üzerine çıkarım yapmamıza vesile olmuştur.
Ağılda oğlak toğsa arıkta otı öner
Kuş kanatın er atın
Avcı nice al bilse adığ anca yol bilir.
Kaynar öküz keçiksiz bolmas
Tay atatsa, at tınur; oğul eredse, ata tınur
Künde irük yok, beğde kıyık yok.
Ayrıca Divanü Lügati’t-Türk’te bir Türk dünyası haritası da mevcuttur. Bu da gösteriyor ki Türkler yaşadıkları coğrafyayı tanımak ve anlamlandırmak istemişlerdir. Üzerinde hüküm sürme gayesi olan bir milletin böyle bir çabası ise aşağıdaki sözlerle günümüze taşınmıştır.
Türkçe çalayım sazımı.
Türkçe söyleyim sözümü.
Asya'da anayurt uyur,
Uykularda umut uyur ,
Ve bozkırda bir kurt uyur,
Uykusu Türkçe…
Araplara Türkçeyi tanıtmak ve Türkçenin de Arapça kadar üstün bir dil olduğunu kanıtlamak isteyen Kaşgarlı Mahmut bir Türkçe sözlük yazma girişimine başlamıştır. Bu girişimi masa başında yapmamış sahaya inip Türklerin yaşadığı yerleri tek tek gezerek kelimeleri toplamış, Arapça Türkçe açıklamalarını yapmış, o kelimelerin geçtiği atasözlerini, şiirleri yazmıştır. Böylelikle eser bir sözlük olmanın ötesine geçip bir antoloji hüviyetine bürünmüştür. 1072’de yazmaya başladığı eserini yaklaşık iki yıl içinde tamamlayarak devrin halifesi Abbasi Hükümdarı Ebu’l Kasım Abdullah’a sunmuştur.
Eserin yazılış yılının 1071 Malazgirt Savaşı’na denk gelmesi ise Türkçe’nin Türk kahramanlığıyla birleşip şekil bulmasıyla sonuçlanmış, Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. Bu yeni yurda kısa sürede yerleşen Türkler Türkçeyi Akdeniz kıyılarından, Balkanlar’a oradan Avrupa ortalarına kadar taşımışlardır. Bugün dilimiz Doğu Türkistan’dan başlayıp, Özbek ovalarına; Kazak steplerinden, Kırgız bozkırlarına; Karabağ’dan Kerkük,e;
İstanbul’dan Gagavuzya’ya kadar milyonlarca Türk tarafından geleceğe taşınmaktadır.
“Yüce Tanrı, devlet güneşini Türk burçlarında doğdurdu. Dönenceleri onların ülkeleri çevresinde döndürdü. Bundan dolayı onları Türk diye adlandırdı. Onları çağın hakanları yapıp dünyanın egemenlik dizginlerini ellerine verdi. Onları herkese üstün kıldı, tüm insanlıkla görevlendirdi, doğruluğa yöneltti. Onlara katılanları ve onlar adına çabalayanları güçlendirdi…’’ Divanü Lügati’t-Türk’ün ön sözünde geçen bu ifadeler ayrıca incelenmesi gereken bir konudur. İslamiyet öncesi Oğuz Kağan Destanı’ında Oğuz Kağan’ın yurdunu oğullarına paylaştırırken kullandığı ’’Daha müren, daha deniz.’’ ifadesi ve Müslümanlıkla beraber Osman Gazi’nin rüyasında ulu bir çınar görmesi ve o çınarın dallarının tüm dünyayı kaplaması hadisesi ‘’Türk Cihan Hakimiyeti Ülküsü’’nün en bariz göstergeleridir. Bu ülkü Kaşgarlı Mahmut’ta da vücut bulmuş ve bu çoşkun ifadeleri kendisine söyletmiştir. Bu yönüyle Kaşgarlı Mahmut ilk Türk milliyetçilerindendir. Zaten milletine aşık bir insanın böyle bir şaheseri meydana getirmesi beklenebilirdi. O milliyetin en bariz yönünün dil olduğunun farkına varmış Türkçemizin başta Araplara daha sonra da tüm dünyaya tanıtılması için bir misyon üstlenmiştir. Kaşgarlı Mahmut’un attığı adım sayesinde Türkçemiz bugün yaklaşık üç yüz milyon konuşanı ile dünyanın en çok konuşulan beşinci dili olma başarısını yakalamıştır.
Sonuç olarak bizler de Kaşgarlı’nın ayak izlerini takip edip Türkçemizi başta severek, doğru kullanarak ve yabancı etkilerden koruyarak gelecek bin yıla hatta binlerce yıl öteye taşıyacağız.
Kayıt Tarihi : 11.1.2024 16:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!