İnanç Din İlişkisi
Bir kişi din ve inancı birbirinden ayıramıyor ise ikisinin aynı şey olduğunu sanıyor ise bu konularda bu yazıdan alacağı bir şey yoktur!
İnanç nedir, din nedir?
İnanç, kişinin bilince erişmemiş kanaatidir! İnanç, bilince eriştiğinde “Bilinç” olur; inanç, bir aşama ileri taşınmış olur! İnancın gelişmesi halinde inanç ortadan tamamen kalkar ve yerine bilinç gelir. Bir arif zata atfedilir şu söz; “Perde açılsa imanım artmaz! ” Yani inancımda olan her şey, bilince çevrildi; perdeli iken inançta olan ne var ise perde kalktığında her şey ayan olduğundaki haliyle bilincimde var! İnanç ve bilinç örtüştüğünde inancın yerini bilinç alacak! Arifin hedefi de budur! İnancın illa dine dair olması da gerekmez; her hangi bir konudaki inanç da bilinçli kanaate döndüğünde o konudaki inanç kalkar bilinç yerini alır! “İnanma, bil! ” şeklinde özetlenebilir!
Din, inancın sistematiğidir! Soyut olan inancın somut olarak yansıtılmasıdır! “Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet” O halde, kişinin inancının sistematiği her kişiye göreceli olarak farklılık arz edebilir, etmeli! Herkesin inancını ifade etme pratiği farklı olabilir! Mesela; sevgilisine olan soyut aşkını yani inancını, somut ifade etmek için bazısı “Çiçek” alır, bazısı da çikolata! Tanrıya olan inancın da pratikte gösterilmesinin metotları tarihsel süreçte gelişti. İnancın pratiği olan dinler gelişti. Nasıl ki inanç geliştiğinde, yerini bilince bırakıyor! Dinler de yerini bir sonrakine terk ederek gelişmek durumunda kalıyor! Gelişen ve bilince dönüşen inançları karşılamak için dinde yenilenmeler kaçınılmaz olmuş! Bahsettiğim yenilenmeler yeni dinlerin ihdası yoksa “Reform” da yenilenmeye dair işletilmiş ama bu kapsama girmez!
..
Din dinsizlik değildir, şirke batmak da değil,
Din hurafeler değil, lanetlenmek hiç değil…
Din tevhidi bilmektir din Rab’be bağlanmaktır,
Din dürüstlüğü tatmak din Hakk’ı okumaktır…
(2012)
..
Tekamül Aşamaları
İnsanlık ilk zamanlar insan ilahları rehber kabul ederdi. Sonraları yarı insan ilahlar türedi. Daha sonra da ilahlar görünmez oldu ve putlar onları simgeledi! Daha sonraları da ilahları temsil eden putlarla insanlar arasına bazı rehberler yerleşiverdi! İnsanlık ilerledikçe gelişen bu seyirde aracılar hep vardı. Bu nedenle son dönemde hepsi kalktı. Son aracı da "La ilahe illallah" dedi ve son noktayı koydu. Yani "La ilahe illallah" (İlah yok Allah var!) yani ilah saltanatı sona erdi. Aracılık da doğal olarak son aracıyla bitti. Muhyiddin ibn-i Arabi'nin "Arif için din yoktur" mealinde söylemesi manidardır! Yani insanlık gelişiminde dinin rolu inkar edilemez ama din, amaç değil araçtır. Yani araç ile maksada ulaşılır. Maksada ulaşınca araçta kalınmaz! "Din" dendiğinde herkes kendi dinini en başa koyup değerlendirmeye çalışır, bu doğal olsa da sağlıklı değil. İlkel bir kabiledeki din de bu kapsamda... Hepsi açısından din araçtır! Birileri açısından araç, diğerleri açısından amaç olduğunda zaten kanlı din, mezhep kavgaları oldu. Tarihsel süreç buna şahittir! İnsanlığın tekamülünde, gelişiminde araç olan bir unsur için kavga edilmemeli... Bu maksada uymuyor zaten!
Dinin aşılması nasıl olur?
Bu konu evrensel ele alınmalı, herkes kendi dinini zirvede tutunca zaten taraftarlık araya girer bu sık görünen bir durum.
..
Din fakire mi indi din garibe mi indi?
Din hastaya mı indi din hepimize indi…
Kim ne olursa olsun biz kardeş insanlarız,
Din bizim tek yolumuz, din bizim ruhlarımız…
Değiştirilmeyen şey din ki Rab’bimizdendir,
..
Din,
(Din) lenilmek için
Gönderilir tanrıdan
Veya üretilir insandan
Tanrıdan gönderilen
Gerçek (din) dir insana
..
Kolay değil bir başkası için ağlamak. İnsanın çevresine ve kendine karşı bağımsızlığını ilan etmesi gerekir. Bir gün Cuma namazına gitmiştim.Namaz başlamadan önce imam dua etmişti. Allah’ım bütün Müslümanlara yardım et demişti. O an cami, cemaatin amin sesleriyle inlemişti. Ama ben yıkılmıştım. Cami yerindeydi, cemaat yerindeydi ama ben ise yerle bir olmuştum. Bu nasıl din anlayışı. Sadece kendini ve cemaatini düşünen bir din olur mu? Başka insanlara dua etmeyi çok gören insanlar onları da hor görürdü. Bu nasıl din anlayışıydı ki başkalarını ötekileştiriyor, onları ayrı tutuyordu. Evet Kuran’da Allah insanları inananlar ve inanmayanlar olarak ayırdı. Buna bir itirazım olamazdı. Fakat insanların bunu yapması çok abesti. Hiç kimse hiç kimsenin Tanrı’sı olamazdı. Kimse kimseyi Allah’ın sopasıyla dövemezdi. Kaç kez cuma namazına gittim de bir kez olsun Haiti için dua edildiğine rastlamadım. Müslümanlığımdan utanır oldum. Bir gün de Rize’den Trabzon’a gitmek için durağa gelmiştim. Dolmuşum bütün koltukları doluydu, yalnız öndeki koltukta bir türbanlı bayan oturuyordu. Gelip onunla benim arama çantamı koydum ve oturdum. Aman Allah’ım bayan hiddetle kalktı ve bağırmaya başladı. Sonra çıkıp gitti. Çok utanmıştım. Arkaya dönüp ben bir şey yapmadım dedim. Bir dinin şerefi onun insanlara bakışındadır. Nasıl bir Yahudi’yi suçsuz yere asacakları sırada Émile Zola cumhuriyetin şerefi adaletindedir deyip itiraz etmişti. Evet kendi inancından olmayanı savunmak zordur. Çünkü insanlar daha çok bencil olmayı tercih ederler. İşin en korkucu bencilliğin din anlayışıyla ortaya çıkmasıydı. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki kültüründe sorun var, din anlayışında sorun var. İnsanlar cenazeye giderler, ölen için gözyaşı dökmemelerini bir yana bırak, kimin ne kadar ağladığına bakarlar. Kız çocukları töre kurbanı olur. Erkekler sakın çiğnemekten utanır. Öyle küçük sorunlar var ki ülkemde, tıpkı bir halının üzerine dökülmüş raptiyeler gibi… Ülkeyi o halının üzerine yürütmeye çalışır büyükler. Gel çocuğum gel buraya der gibi. Oysa ayaklar kan içindedir, görmez ya da görmezden gelir büyükler! Yapılması gereken eğitimcilerin amacının değiştirilmesidir. Eğitimcilerin ilk amacı örselenmemiş, tornadan geçirilmemiş nesiller yetiştirmek olmalıdır. Halkının yüzde doksanı Müslüman olan bir ülkede derhal Müslümanlar eğitilmelidir. Dinin ve törenin gençleri törpülediğini eğitimciler bilmelidir. Bu yüzden gerçek din anlatılmalıdır. Müslümanlara laikliğin dinsizlik olmadığı, laikliğin özgürlük olduğu ve dini de sadece özgür insanların samimice yaşayabileceği anlatılmalıdır. Ben her zaman dedim. İyi Müslüman olmak istiyorsan, Müslümanlardan uzak dur diye. Bir gün Rize’de çok tanınmış, şu an yaşamayan, bir din aliminin yanına gittim. Ona kafamı kurcalayan bir soru sordum. İnan Allah’ın kulusun bağırıp çağırarak camiyi ayağa kaldırdı. Sus diyorum susmuyor. Sorduğum soru hoşuna gitmemişti ve beni rezil etmişti. Ben bu tür olaylara irtica gözüyle bakıyorum. Böyle insanlar başımıza gelmesin. Müslümanlar ciddi bir eğitimden geçsin.
..
Din bize gereklidir, kulu aydınlatıyor,
Din ki en ileridir, dinsizce yaşanmıyor.
Din bize eğitimdir, geride kalınmıyor,
Din ki en ileridir, eğitimsiz olmuyor.
Din ruhun hocasıdır, kalbi ilgilendirir,
..
Din, ahlaklı yapar nefisten uzaklaştırır,
Din, Rab’be yaklaştırır akılla uzlaştırır…
…
Din, vicdanı emreder biz pek anlayamadık,
Din, Rab’bin net yoludur biz, uygulayamadık…
…
Din, iyilik et, der bunu düşünemedik,
..
İnanç Ve Din Konusu
Allah inancı herhangi bir dinin tekelinde midir? Yani Allah'a inanan mevcut kabul üç dinin çerçevesine hapsedilebilir mi? Ya da illa bu üç dinin günümüzdeki değiştirilmiş algısına mı hapis olmak zorunda inananlar? Tarihsel süreçteki din kavgaları ve günümüz mezhep kavgaları bu algı hapsinin ürünü değil mi?
Ben diyorum ki; "Kimse kimseye inanmasın ama bilgi paylaşımı olsun! Yani kimse diğerinin bilgisinden mahrum olmasın ama kimse de kimseye koşulsuz inanmasın! Aldığı bilgiyi kendi değerlendirsin, karşısındakine inanmasın! Bilgiyi de ön koşulsuz alsın! Yani ‘Doğrudur’ ya da ‘Yanlıştır’ diyerek bir tarafa ağırlıklı olarak yamultmadan olduğu gibi değerlendirsin! " Bu "La ilahe illallah" (İlah değil, Allah) hakikatine götürür kişiyi. Yani "İlah" kapsamında, kişi ya da öğreti olmaz ise sorun çıkmaz! Evrendeki tüm bilgiler bireyin kendi vicdanında analiz edilir ve kişisel bir kanaat ortaya çıkar!
Allah inancı herhangi bir dinin tekelinde midir?
..
Diyanetin kırmızı çizgisi cem evleriymiş. diyanetin cem evleri hakkında yaptığı açıklama şudur. cem evlerinin ibadethane olarak kabul etmediklerini, cem evlerinin mabet yeri olarak tanımayacaklarını beyan ederek bunun kırmızı çizgileri olduğunu ifade ediyor.
Şimdi anayasanın tanımına bakalım. anayasada devlet laik sosyal ve hukuk devletidir diye tanımlanıyor. laik bir ülkede. inançlar serbest ve özgür olur. inançları devlet değil o inancı ancak inananlar belirleyebilir. devletin ve diyanetin inançları belirleme ve tespit etme ne hakkı vardır nede yetkisi vardır. bir insanın ibated yerini belirlemek tanımak ve tanımamak devletin ve diyanetin ne hakkıdır ne de görevidir. eğer siz laik bir ülkede yaşıyorsanız ve anayasayı uygulamak istiyorsanız ve anayasanın laiklik ilkesine bağlıysanız böyle bir yetkiniz ve böyle bir hakkınız yoktur ve olamazda. eğer aksi bir şekilde davranıyorsanız ve yasayı uygulamıyorsanız siz anayasal suç işliyorsunuz. ki zaten yaptığınızda budur. anayasa da tanımlanan laiklik ilkesi tanınmıyor, ve çiğneniyor. devletin ve diyanetin uygulamış olduğu politikalar tamamen anayasaya ve yasalara aykırıdır. alevilere karşı uygulanan ötekileştirme ve hakaret dolu uygulamalar hiç bir zaman terk edilmemiştir. alevilere uygulanan ayrımcılık gittikçe fazlalaşıyor.
Seçimlerde önce AKP NİN seçim beyannamesine giren cem evlerine yasal statüyü vereceklerini, cem evlerinin ibadet yeri olarak tanıyacaklarını deklere eden akp hükümetini eleştirerek cem evlerinin ibadet yeri olarak tanınmayacağını, ve bu konu bizim için kırmızı çizgileri olduğunu belirtmişlerdir. şimdi diyanetin bu açıklamasını demokrasinin ve laik lik ilkesinin neresine koyacaksınız. Diyanetin bu açıklamasına hiç tepki vermeyen iktidar esas özüne dönmüştür. seçim beyannamesinde söylediklerini diyanet üzerinden inkar ve unutturma çabasına giriyorlar. aslında bunun bir danışıklı dövüş olduğuda apaçık ortadır. iktidarla diyanetin ağız birliği ettiği için kendilerinin söyleyemeyeceği ve gerçekleştirmek istemedikleri bir bir yasayı diyanete söylettiriyorlar. bu aslında iki yüzlü bir politikadır. şayet öyle değilse iktidar neden susuyor. diyanetin bu açıklamalarına neden tepki vermiyorlar.
Ayrıca diyanet bu açıklamalarıyla kendisini meclisin üzerinden görerek meclisin yane yasamanın görev alnına müdahale ederek görev gaspı yaptığıda aşikardır. diyanet başkanı hangi hakla ve hangi yetkiyle meclisin görev alanına girerek yasamaya yön vermek istemektedir. bu cesareti kimden almaktır. diyanet ne hakla aleviliği tarif ediyor. alevilerin nasıl ibadet edeceğine nasıl inanacağına hangi yetkiye ve hangi hukuka göre tarif etme hakkını kendisinden görmektedir. bir kere böyle yaklaşımlar, insan temel hak ve özgürlükleri yok saymak, ve ayaklar altına almak demektir. diyanetin bu yaklaşımı inanç özgürlüklerini baskı altına alarak yok saymaktır.
Diyanetin aleviliği tarif ederek alevileri sünnileştirme politikalarının bir parçasıdır bu söylediği kırmızı çizgisi.
Diyanetin kuruluş felsefesine gelelim. anayasada laiklik ilkesinin tanımına rağmen diyanet kurulmuştur. aslında laik demokratik bir ülkede diyanet diye bir kurum olmaz. eğer laik bir ülkede diyanet kurulmuşsa o diyanetin görevi insanları zorla sünnileştirmek değildir. diyanetin görevi tarafsızca, bütün inançları, eşit derecede temsil ederek, bütün inançların özgürce tarafsızca ibadetlerini gerçekleştirmelerini sağlamaktır. laik bir ülkede diyanet bütün inançları, bütün mezhepleri, bütün dinleri eşit bir şekilde temsilini sağlamaktır.
Diyanetin görevi sadece bir din ve sadece bir mezhep üzerinden toplum muhendizliğini yapmak değildir. başka inançları ve dinleri dışlayarak insanları zorla sünniliği inandırmak ve aşılamak değildir. diyanetin görevi benim nasıl ibadet edeceğime karar verme görevi değildir.
..
DİN İSLAM DİNİDİR BAŞKA DİN YOKTUR
Her türlü güveni sağlıyor bu din...
Burda kötü niyet, haset, kin yoktur.
Ruhu hakikata bağlıyor bu din...
Din İslam dinidir başka din yoktur.
..
Bana hırsızlığı, yolsuzluğu cezalandıran bir din gösterin ona saygı duyayım…
Bana, insanın insan tarafından sömürülmesine karşı çıkan bir din gösterin ona saygı duyayım…
Doğaya ve doğadaki diğer canlıların yaşam haklarını savunan bir din gösterin ona saygı duyayım…
İnsanlar arasında ayırım yapmayan, eşitliği ve adaleti savunan bir din gösterin ona saygı duyayım.
Paylaşımda adaletli davranan, insanların eşitliğini savunan bir din gösterin ona saygı duyayım…
Bana, cinsiyet ayrımına, ırk ayrımına, din ayrımına karşı çıkan bir din gösterin ona saygı duyayım…
Bütün bunlara saygı duymayan dine ben neden saygı duyayım?
..
Bana hırsızlığı, yolsuzluğu cezalandıran bir din gösterin ona saygı duyayım…
Bana, insanın insan tarafından sömürülmesine karşı çıkan bir din gösterin ona saygı duyayım…
Doğaya ve doğadaki diğer canlıların yaşam haklarını savunan bir din gösterin ona saygı duyayım…
İnsanlar arasında ayırım yapmayan, eşitliği ve adaleti savunan bir din gösterin ona saygı duyayım.
Paylaşımda adaletli davranan, insanların eşitliğini savunan bir din gösterin ona saygı duyayım…
Bana, cinsiyet ayrımına, ırk ayrımına, din ayrımına karşı çıkan bir din gösterin ona saygı duyayım…
Bütün bunlara saygı duymayan dine ben neden saygı duyayım?
..
İSLAM, YAHUDİLİK VE DİN ADAMLARI
Yahudiliğin bozulma sebeplerinden biri de din adamlarını ilahlaştırma olarak belirlenir kutsal kitabımızda. Bu din adamları kutsal kitabı tahrif etmekten yarışmış, kendi heva ve hevesleri doğrultusunda yeni bir kitap yazmışlardır.
Bu yazılan,- başka bir tabirle- aslında tahrif edilen kitap dinin aslı ve özünü değiştirmiştir. Karşımıza çıkan bu kitap peygamberlerine zina isnat eden, onun yerine din adamlarını yüceltmiş, onları şari yerine yerleştirmiştir. Bu yeni kanun koyucular kutsal kitabı değiştirerek ilahi olanı beşeri olanla değiştirmiş, vahiy dinini paganlaştırmışlardır.
Din adamlarını ilahlaştıran bu yeni din esaslarını baştan aşağı değiştirmiştir. “De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müsavi/anlamı eşit (ve âdil) bir kelimeye gelin, (şöyle diyerek) : ‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi rabler edinip ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman deyin ki: ‘Şahit olun, biz muhakkak Müslümanlarız.” (3/Âl-i İmran, 64)
..
20.YÜZYILIN YANILGISI
20.yüzyıl dindışı öğretilerin ayyuka çıktığı, kitlelerin adım adım dinsizliğe iticiliği bir zaman dilimi olarak anılacaktır medeniyet tarihinde. Rönesans ve reform hareketlerini batıda her alanda mutlak bir hakimiyet kuran kilise zulmüne son vermişti. Bu zulüm o derece ileriye varmıştı ki kadınları şeytan sayıp yakmaya varmış, engizisyon mahkemeleriyle toplum baştanbaşa korkunç bir zulüm dalgası altında ezim ezim ezilir hale gelmişti.
Üstelik bu zulüm din adına yapılmaktaydı. Kilisenin toplum üzerindeki bu totaliter baskısı toplumsal başkaldırı yoluyla alt edilmiş, tersine bir gelişim ve yönelişle din dışı eğilimler artmıştı. Pozitivizm, nihilizm gibi dini dışlayan felsefelerin öğretisi dünya çapında bir yayılış göstermiş, komünist ve kapitalist sistemlerin koruyucu şemsiyesi altında bütün yeryüzünü sarmıştı.
Kilisenin büyük yanlışı İslam’ı da zora sokmuş, gelişen ateist düşünceler İslam dünyasında da boy göstermeye başlamıştı. Ruhban sınıfının eski gücünü yitirmesi, laikliğin din adamlarının toplumu ezen gücüne son vermesi, İslam dünyasında da din adamlarının ikinci plana atılmasına, onların yerinin önce edebiyat sonra diğer sanat adamlarının almasına yol açmıştı.
Bu yer değiştirme de dinin toplumdan büsbütün dışlanmasına ve büsbütün baskı altına alınmasına yol açmıştı. Komünist ülkelerde mabetler kapatılmış, Marks’ın din afyondur ilkesi gereği din adamları ve dindarlar takibe uğratılmıştı.
Türkiye’ ve diğer İslam ülkelerinde de aynı yol takip edilmiş, toplum din önderlerinden koparılmış, dindışı öğretilerin cirit attığı bir eğitim sistemiyle din dışı, ateist bir nesil yetiştirilmişti. Din her alanda tu kaka edilmiş, dindarlar takibata uğratılmış, dini ayinler güvenlik güçlerince basılarak katılanlar tutuklanarak cezaevlerine yollanmıştı.
..
Sahip
Bir neslin tüm kökeni ve şahsiyeti silikleştirilmiş. Eski Afrika'da siyahlar beyazlara "Sahip" diye hitap ederdi. Köle olduğuna inanmışlardı. Eski çağ efendilerine köle olmakla övünen insanlar türeyince nesil de güme gidiveriyor... Orta Çağ efendilerine köle olan insanlar... Bu çok zor bir durum...
Aslında dinler konusunda çok daha eski kaynaklardan gitmek gerek. Mesela İsrailoğullarının "Seçilmiş" ırk kavramından bakarsak dinler bozulunca ya da güncel anlayışa uygun olarak anlaşılmayınca insanları mahvetmiş. Tamir ederken, bozmuş ama o zamanında tamir etmiş elbet! Sonrasına yansıyınca bozuluyor iş. Bunu Hıristiyanlar için düşünürsek "Haçlı Seferleri" konusu var Müslümanlar için ise mezhep kavgaları ve iç menfaat kavgaları ön plana çıkıyor. Yani din düzeltmek için var ama güncellenmezse bozuyor uzun vadede. Bu ayara benziyor terazinin kefesini ayarlarken her seferde biri az ağır olunca denge için kullanılan gramlar artıyor. Aslında son peygamberle aracılık, son kitapla da kutsal kitap dönemi tamamen kapandı. Yenisi olmayacak, aracı da kutsal kitap da olmayacak. "Kitaplara iman ve peygamberlere iman" rüknüne de dikkat etmek gerek! bir de Fussilet suresi 43 de bahsi geçer. Son peygambere verilen bilgiler ile öncekilerin aynı olduğu bahsi var. Yani değiştirildiği için aynı bilgiler yenilenmiş. Bu nedenle "Kitaplar ve peygamberlere iman" rüknü var. İnanç konusunda zaten insan özgür olmazsa onunda bir anlamı kalmaz. "Senin dinin sana benimki bana " konusu bunu hallediyor aslında. İnsanlar bunu iyi anlayıp din ve mezhep savaşına girmezse din sorun çıkarmayacak.
Bakınız, din; bir kutsal ve tabu olmaktan çıkınca sorun kalmıyor. Bu din konusunu bir ayar mekanizması olarak düşünürsek sorun kalmıyor. Evrim ve tekamül konusunda da daha bilinçli bakmak gerek yani evrensel sistem işlerken kendi zaman ve mekanının gereğini de istemiş, ya da üretmiş. Bu anlamda ilk çağlardaki insan ilahlardan sonra, putlar ve aracılara doğru seyreden bir gelişim var. İlk çağ gerekleri olarak "İnsan ilah" o zamanın ihtiyacını karşılamış olabilir, ya da sonraları putlar ilahları temsil etmiş olabilir ya da daha sonraları, aracılar ilahlardan haber getirmiş olabilir. Bunların tamamı insanlığın ihtiyacına dair bir gelişimdir. Olay gayet kolay aslında dayatma olmazsa kolayca anlaşılır! "Evrensel sistemi Allah kurdu ve aracılarla destekledi" denirse bu inancın dini kısmına girer. Yok "Evrensel sistem kendiliğinden oldu, ilahları da insanlar kendi üretti" denirse bu da diğer durum, din dışı olur. Aslında ikisi arasında sonuca dair, işleyişe dair bir sıkıntı yok! Sadece tercih var. Yani ilkel bir kabile helikopteri gördüğünde onun uçan bir ilah olduğunu sanabilir. Bunun onlar açısından bir sakıncası olmaz! Çünkü anlayışı kadar ilah kavramı var. Gelişmiş bir insan ise daha kapsamlı bir şekilde okuyacak evreni. Bunun sonuçta işleyişe bir zararı da olmaz. "Dinler olmasaydı daha mı ileri olurdu insanlık ya da dinler olmasaydı bu günlere bile gelinmezdi" konusunda şu var. Her durumda ilahi sistem ya da evrensel sistem işler. Yani bir şekilde dengeye gelir. Aslında bu alandan bir menfaat ve güç kapma yarışı olmasa sorunda olmaz. Evrensel işleyişi nasıl izah ederse etsin birey, işleyiş açısından sorun olmaz. Tercihe bakar. Biri der "Kendi oldu" diğeri der "Hayır ilah yaptı" diğeri der "Lailahe illallah" (İlah yok Allah var) sonuçta evrensel bir sistem var ve iyi çalışıyor.
..
Imam Sürensoy
Imam Sürensoy bu katlaiama bu vahşete söylenecek hiç bişe bulamıyorum din adına ve dini kendi cinayetlerini meşrulaştırmak için.bu siyasi cinayetlerine alet etmektedirler.. allahu akber diyerek insanları katleden bu canileri allahta lanetliyordur.katliamlarına ve siyasi cinayetlerine kılıf aramak ve bu katliamlarının içine islamiyetide katarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. orta doğudaki bu sonu gelmeyen vahşetler nedense hep mazlum ve ezilen halklara karşı emekçilere karşı yapılmaktadır.dünyaya şeriat yobazlığını getirmeye çalışan bu radikal islamcıların esas finansman kaynğını vahabi devletini yaymaya çalışan suudi ile onun işbrilikçileri ve türkiyedeki destekçilerinde bu vahşette bu katliamlarda parmakları vardır. bu gözü dönmüş katiller kendilerini cenabı allah adına hareket etme hakkını ve yetkisini görmekteler. kendi cinayetlerine allahıda ortak etmektedirler. bu şekilde islamı vahşetle yanyana getirerek dünya komu oyu önünde terörle anılmasına vesile olmuş oluyorlar.dünyanı neresinde din adına cinayetler işleniyor.din adına katliamlar yapılıyor. bu müslümanların yaşadığı ülkelrde oluyor. başka ülkelerde din adına inanç uğruna cineyetler katliamlar olmuyor.herkesi kendileri gibi yaşamaya mecbur etmeye, kendileri gibi inanmaya mecbr etmeye kendileri gibi düşünmeye krndileri gibi ibadet etmeye mecbur etmeye çalışıyorlar.katliamlarla cinayetlerle insanları korkutarak sindirmeye ve yok etmeye çalışıyorlar. böyle bir mantık orta çağlarda bile görülmemiştir.dini kendilerine referans ederek hakimiyet alanlarını genişletmeye çalışıyorlar. artık dünyanın bunu görmesi ve ona göre önlem almaları gerekiyor. dünyayı yöneten ve demokrasi insan hakkını savunanlar ülkeler nerede acaba. söz konusu çıkarları olursa bütün insanlık değerleri unutuluyor.
..
Gidişin..ilk adım,dı benim,Ellerini tuttuğum zaman,içimde patlayan volkan,dı,İçimi sızlatan içli bir keman gibi yürürdün,yürüyüşünde ezilen taşlar yanar,dı,Usulca kokusunu salarken ıhlamurlar,Gelişin... geceye yıldız dağla,dığım bir zamandı,Başın gelir yanan göğsüm,de tüterdi,dağlar.da kardelen,ler erimediyse,İçimde dağ gibi yatan sevdam,dın,Gidişin,le... gözlerim deler geçer,di gök,teki denize akardı,Saçlarıma düşen ilk kar,dın,kar yüklenmiş ağaçlar,dan,Soluğuna sığındığım ılık bir rüzgar,Gelişinle açardı bahar çiçekleri,Kaybolurdum bu şehrin sisli sokakların,da,Her kaybolduğum,da kendimi,Işıklı bir sevinçle bulduğum gölgem,din,Gidişin...bunca ayrılığı taşıyan demir ray,lardım,İstasyonun taş duvarları yosun tutmadıysa,Gelişinle inerdi gökten melekler geceye koşarak,Özlemle yağmuru bekleyen çorak topraklardım,Altay,lara uzanan dağların içinde yatan kocaman bir sevdam,dın,Gidişin... güneşin kızıllığı düşerken yanan sular,dı
..
ATATÜRK DEDİ Kİ İSMET BANA YENİ BİR DİN BUL
Atatürk kurmay başkanı ismet beyle diyarbakır çöllerinde at sırtında gidiyorlarmış.Kurak çöl araziye derin derin bakan Atatürk,ismet beye dönerek der ki "İSMET ÇABUK BANA YENİ BİR DİN BUL.ÖYLE BİR DİN Kİ İBADETİ AĞAÇ DİKMEK OLSUN.ÖRNEĞİN AĞAÇ DİNİ"Hz Muhammed (selam olsun) ne de...mişti "KIYAMETİN KOPACAĞINI BİLSENİZ ELİNİZDE BİR FİDAN VARSA ONU DİKİN" Yobazlara kötü bir haberim var.Atatürk'ün son sözleri saat kaç değil onu karşılamaya gelen melaikelerin selamını almak için söylediği ALEYKÜMSELAM dır.Yobazcıklar anımsayın bir de peygamberimize gelen meleklere peygamberimiz ALEYKÜMSELAM demişti.Şimdi geberdiğiniz zaman Allaha nasıl hesap vereceğinizi düşünün...
..
Esasında dinlerin çıkış sebebine gerçekçi bir bakış açısıyla baktığımızda şu sonuca rahatlıkla varabiliriz. İslamiyet gibi diğer dinler de,de zülume ve zalimlerin baskılarına karşı insanlar bir direniş öğesi olarak kendi önderlerini peygamber unvanı ile önder kişilikler olarak ortaya çıkarmışlardır. Ancak dinlerin zamanla egemen sınıfın resmi dini haline gelmesiyle birlikte halk üzerindeki etkisi ve niteliği de değişmeye başlamıştır. Dolayısıyla, ilk çıkışlarının tam tersine politik iktidar sahipleri ve egemen sınıf tarafından bir baskı ve sömürü aleti olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Egemen sınıflar ve baskıcı sömürünün güdümündeki iktidar sahipleri zaman, zaman “Şeriat geliyor” teranelerini ve korkusunu yayarak İslam’a karşı Alevileri, “din elde gidiyor” yaygarasıyla Alevilere karşı da Müslümanları hep kışkırtmış ve katliamlara sebep olmuşlardır. Hatta “Ülke bölünüyor” safsatasıyla, din ve mezhepleri kullanarak Kürtleri,Türkleri ve diğer milliyet ve azınlıkları bile birbirlerine karşı kışkırtmada sakınca görmemişlerdir. Ne yazık ki bu tür kışkırtmaların yaratılmasında din ve mezhep gibi değerleri kullanarak yapılması en kolay ve en kanlı bir yöntemi kullanmıştır. Bu yöntemin başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere, Dünya’nın bir çok ülkesinde uygulandığını hep birlikte üzülerek görüp yaşıyoruz.
Ortadoğu’daki kan gölünü oluşturan emperyalist güçler hep din ve ona bağlı mezhepleri kullanıp, halkları birbirlerine karşı kışkırtarak kırdırtmaktadırlar. Kimi zaman Pakistan’da, Hindistan’da, Lübnan’da, Afganistan’da, Filistin’de, İsrail’de, hatta ABD ve Avrupa ülkelerinde bile dinlerin olumsuz etkileri katliam bahanesi olarak kullanıldığı görülmektedir. Günümüzde de şu anda canlı tanığı olduğumuz Irak’taki savaşı körükleyen din ve mezheplerin faktörünü artık görmemek imkansız ve herkes tarafından iyi bilinmektedir. Türkiye’de sıkça yaşadığımız bir olaydır. Din ve mezhep faktörünü kullanarak Sivas’ta, Maraş’ta, Gazi Mahallesi’nde Alevilerin yakılmasına, katledilmesine Devlet göz yummuştur. Ayrıca, ülkemiz halkları arasında da din ve mezhep çatışmaları hep körüklenmek istenmiştir. Ancak, duyarlı Alevi ve yurtsever insanlar,kürt, türk aydınları tarafından bu oyunların büyük kısmı boşa çıkarılmıştır.
İslam dini açısından konuya baktığımızda. “Sorun İslamiyet’in kendisinden kaynaklanmıyor gibi görünüyor.Fakat bir taraftan barış ve hoşgörü dini olduğu söylenmesine rağmen. Kedisine yönelen en ufak bir eleştiride fetvalar birbiri peşi sıra gelmektedir.Bu İslamiyet’in kimi yorumlarından kaynaklanıyor olabilir. İslamiyet’in politik iktidar sahipleri tarafından bir alet olarak kullanılmasından kaynaklanıyor olabilir.. Dolayısıyla halkları birbirine karşı kışkırtmanın da önemli bir aracı haline gelmektedir din sonuçta.
..