Dili Damağı Kurumuş Sayıklamalar Şiiri - ...

Avni Çakar
42

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

insan ellisine varınca avuçlarına düşermiş yüreği
uzayan akşamlarda keşke tadında yutkunmalar
ufkun ötelerini merak etmekten vazgeçip
görmeden geçtiklerini şimdi keşfetmek gibi

şu ah sözcüğü ne yaman
göğüs kafesimize yetmezken gücü

Tamamını Oku
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 15.06.2010 - 06:43

    Avni Çakar hk.geçen yıl yazılmış bir yorum buldum galiba ilk intibamda yanılmamışım.ne yapayıp aslında ben hayatı hakkında birşeyler arıyordum
    neyse konuyu dağıtmayayım.Bu yorum bize oldukça iyi bir fikir verir sanıyorum.Eh bazılarına da sinir verir.Orasına ben karışmam.Niyetimiz kimseyi sinirlendirmek değil.
    1 yorum:
    Bünyamin Durali dedi ki...
    Avni Çakar adına, anlı-şanlı sanat-edebiyat dergilerinde rastlayamazsınız. Şiir baronları, imge kontları, metafor dükleri yuvalanmışlar oralarda; ne işi var Avni'nin! Oralara çömelsin de, şiirinin iç(eriğ)ini mi boşaltsın?

    Avni,kurulu-düzenlerin siyasal-ekonomik ağababalarına biat etmemiş vakt-i zamanında; onların kof-romantik sözlerle cilâlanmış 'şair müsveddeleri'ne mi minnet edecek şimdi, hem de gemlenemez-zincirlenemez duyarlığıyla? Bu lâvlar fışkırtan yanardağlar silsilesi şiirler(iy)le? Bu etik ve estetik zarafetlerin birbirlerine sarmaşdolaş olduğu imgelerle mi? Her sözcüğünden demiyorum bakın, her hecesinden de demiyorum, her harfinden 'firari bir yıldız sıçratan' mecazlarla mı?

    Sosyalfaşist edebiyat ağaları, sosyalbürokrat şiir patronları işine baksın. Onlara kalmamıştır şiirin namusu!

    Avni Çakar burdadır işte: Şiir nerdeyse ordadır. Dahasına gerek de yok, gereksinim de!

    -Bünyamin Durali

    17 04 2009 14:30

    Cevap Yaz
  • Feyzi Kanra
    Feyzi Kanra 15.06.2010 - 06:31

    Uyak,kafiye derdinden çok mesaj (Mana)derdinde olan biir şairle(Şiirle)karşıkarşıyayız.Doğrusu tanışmak isterdim lâkin saklanmış.Yani kafasını kuma sokmuş(tabiri caizse)şiirleri (Gövdesi meydanda)Doğrusu tarzını beğendim.Ancak şiire
    yorum yazabilmem için biraz dersime çalışmam lazım.Zira Kemal hocam bile bu kadar zorlandıktan sonra...Kemal hocam benim ilk intibam bu gördüğümüz deve kuşu değil,şiire benziyor.Hele biraz daha yakından bakalım.Ne dersin?

    Cevap Yaz
  • Dilek Burak Koç
    Dilek Burak Koç 15.06.2010 - 03:31

    şiirin ezberden geçme hali.. bozan ve bozulan her şeyi severim...saygımla

    Cevap Yaz
  • Onur Bilge
    Onur Bilge 15.06.2010 - 02:54

    GÜNÜN ŞİİRİ, seçenlere,yazanlara,okuyanlara MÜBAREK olsun!..

    Cevap Yaz
  • Hasibe Ayten
    Hasibe Ayten 15.06.2010 - 02:05

    Bulamazsınız

    Gözlerin iniyor yorgunluğuma
    Acının sözlüğünde yoktur tanımı
    Bir çingene tasındadır ölüm
    Bulamazsınız tanrıların kitabında

    Hasibe Ayten

    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara 15.06.2010 - 01:53

    hangimiz kel, hangimiz foduluz bilmiyorum ama bir elmanın yarısı olarak hissediyorum şairle kendimi..

    sadece ben şiir yazabilme konusunda epeyce önceleri avlu attım..o atmıyor..

    yarım asırlık....güzelliklerin içtenliği var şiirin arkasında..o güzelim güzellikleri gördükten sonra şiir kimin umurunda

    -kendi payıma-

    saygılarımla





    dizeler tatlı..

    Cevap Yaz
  • Selçuk Bekâr
    Selçuk Bekâr 15.06.2010 - 01:42

    Mesajı almadım sanma ha :)))

    Ama hâlâ beyaz deriliyim, haberin olsun.

    Cevap Yaz
  • Mehmet Özdemir
    Mehmet Özdemir 15.06.2010 - 01:32

    Sayın şair.. sizi tanımadığım için
    Ohhh dostum harika…ne mükemmel şiir.. diyemeyeceğim..üzgünüm..
    Ellerinizin içinden de öpemeyeceğim.. acaba bu daha mı şiirce oldu…
    Deliliğin üstüne sayıklamalar iyi geldi..


    insan ellisine varınca avuçlarına düşermiş yüreği
    uzayan akşamlarda keşke tadında yutkunmalar

    yüreğim avuçlarıma düşmesin diye 50 yaşıma basmasam iyi olacak…
    perşembenin gelişi….

    “gri tonlarında ebruli”
    ilgi çekici.. nasıl oluyorsa..
    Bu ebruli kelimesi çok mu şiirce…
    bu kelimeyi kullanmayan şair kalmadı…

    “uzak yoldan gelse o hattuşaş gülüşlü”
    bunu ben çözemedim.. mesela İstanbul gülüşlü desek ne olurdu..
    Büyü bozulur muydu..rayından mı çıkardı şiir..ne demekse tabii…

    Hattuşaş…Hititler’in tunç çağı dönemindeki başkenti….Çorum’un Boğazkale ilçesindedir.. benim bilmediğim bir özelliği mi var… varsa telmih yapılmış diyeceğim..

    “ah desem dal kırılır
    demesem şarap ekşir”

    şiire en fazla yaklaştığı mısralar…ama anlam açısından değil.. imge açısından hiç değil.. sadece söyleyiş daha şiirce..
    Gerisi fazlalık..

    Seçki kuruluna saygılar…
    (bu konuda daha fazla bir şey diyemeyeceğim.. bir siteden (eleştirilerimiz yüzünden) üyeliğimiz silindi.. yaşasın 10. köy dedik… ama burası son köy…dikkatli olmak gerek..)

    Cevap Yaz
  • Haşim Gökçek
    Haşim Gökçek 15.06.2010 - 01:09

    Öznel..; Fırlattı, değmedi boşluğa şiir...

    Cevap Yaz
  • Selçuk Bekâr
    Selçuk Bekâr 15.06.2010 - 01:06

    Bu imgelem ve elemanları olan imgelerin evrensel mantık kurallarına bağlı olmaları eğer gerekmiyorsa kendi içinde bir mantıkî bütünlüğünün olması gerekmez mi?

    Şiir eğer birileri de okusun diye yazılıyorsa, şâir sadece kendine yazmıyorsa mesajların üniversal semboller kullanılarak verilmesi gerekmez mi?

    Şimdi ben bu şiiri anlamaya çalışacağım.
    Bir bütün olarak elli yaşındaki bir adamın tadını çıkaramadığı hayata iç geçirmesi olduğunu anlamak güç değil. Kafam o kadar basıyor. Ama marifet eğer leb demeden leblebiyi anlamaksa şâir leb deyip susan kişi değil midir?

    Okuyoruz şiiri:

    insan ellisine varınca avuçlarına düşermiş yüreği
    uzayan akşamlarda keşke tadında yutkunmalar
    ufkun ötelerini merak etmekten vazgeçip
    görmeden geçtiklerini şimdi keşfetmek gibi

    Yüreğimiz avuçlarımıza niye düşer? Düşerse ne olur veya bu bize neyi anlatır? Yüreğimizi muhayyilemizde avucumuza düşürdüysek elden anlaşılan şeyle yüreğin temsil ettiklerinin bir birlikteliği, ortak bir eylemini tahayyül etmemiz gerekir. O halde şimdi ne yapacağız, birilerine duygu mu dağıtıyoruz, avuçlarımızda kendi duygularımızı mı inceliyoruz, yüreğimizi ona buna verip duruyor muyuz?

    Biraz zorlandık ama hadi ikincisi olsun. Tüm duygularımızı yeniden gözden geçiriyor olalım. Yutkunmaların keşke tadında olmasıyla bu fikri destekleyelim, fazlalık kelimelere de aldırmadan (şimdi) gibi, yaşayamadıklarımıza bir özeleştiri perdesinde iç geçirdiğimizi düşünelim. Burayı kurtardık...

    (Böyle birisinin sözleri devam ediyor)
    Ah sözcüğünün gücü göğüs kafesimize yetmediği halde dilimizi sonsuzluğu yutacak kadar büyütmesi? ? ? Ah sözcüğü nedir ki? Ah çekmektir. Giriş kısmıyla bütünleştirirsek maziye yanmaktır burada. Böyle bir ah'ın göğüs kafesinde yapamadığı şey nedir? Belki göğüs yani yürek yerini, sıkıntılar evini rahatlatamamaktır. (Böyle ise elbette) Buna bile gücünün yetmediğini anlıyoruz. Peki aynı kelime ve aynı sebeple söylendiğinde dilimizi (bu dîl yani gönül değil, değil mi?) nasıl evreni yutacak kadar büyütüyor? Buna bir kılıf bulmak için bayağı uğraşmamız gerekecek doğrusu.

    Sonra, (bana göre) şiirin en güzel mısraı geliyor:
    İçim dışım gri tonlarında ebruli...

    Ne yazık ki geldiği kötü oluyor çünkü yukarıdaki insanın anlatmak için yırtındığı ruh halini bir defada seriyor ortalığa. Peki o kadar neden uğraşıp durduk? Geçmişi, hayatımızı yeterince doyasıya yaşamadığımızı söyleyen bir mısranın ardından bu gelse iş bitmeyecek miydi?

    Bu güzel mısraın ardından bir felâket bekliyor bizleri:

    uzak yoldan gelse o hattuşaş gülüşlü
    eflatun damlamakta ağzında çiçekleri

    Anladıysam Arap olayım. Hattuşaşlılar nasıl güler, ona mı benzetiyor, Çorumlular mı böyle güler, Hitit Güneşi gülmeye benziyor mu?

    O, ağzındaki çiçekleri eflatun mu damlıyor (ve niye eflatun) ağzından çiçekler mi eflatun damlıyor? Bu Eflatun olamaz değil mi? Yoksa gelirken erdemli, bilgece sözler söyleyen biri mi bekleniyor?

    ah desem dal kırılır
    demesem şarap ekşir

    ? ? ?
    Hangi dal? Bu bir simge değilse imgelemimizde böyle bir şey yoktu şu ana kadar. Ah demezsek şarap içmediğimiz için mi ekşir, şarap kültürüm olmadığı için ben çok bilinen bir şeyi mi anlayamıyorum?

    geniş çarşaflara dökmeli bu iki rengi

    hangi iki rengi?
    Gri tonlarıyla eflatunu mu?
    Onları geniş çarşaflar üzerinde görürsek hayâlimizde ne canlanır ki? Buraya çarşafları kim, niye getirdi ki zaten?

    Bu düşüncelerden sonra dem elbet uzar,
    Ne söz dinlenir,
    Ne gece bekler uykuları...

    (Necip Fazıl'ın beklediği kadar :)

    Eh, bilmemek değil, öğrenmemek ayıpsa, antenlerim açık, öğretilecekleri beklemedeyim.

    Saygıyla...

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 76 tane yorum bulunmakta