kollarımı açsam
sığmaz çığlığım koynuna
usul usul çiğniyorum sözcükleri
ayarı ihlal edilmiş bir kol saati
zaman t u t u l a m ı y o r
hangi melekle sevişiyorsun
hangi düşe gözüm değse
ucu yanık bir mendil
dilime birikiyor
yırtıyor içimi sonra...
hangi tümceye sığınsam
son uyarısı kaptanın
güvertede kuşlarla konuşmak yasak
yolculuk başladı (mı)
şimdi ne zaman bir martı görsem
gözlerimden su içiyor...
iki kelime gibiyiz
yanyana düşmeyen
bir dizenin hatrına katlandığımız...
anısına gömüldüğümüz aşk,
elimizde kaygan bir umut şimdi
dar geliyor gömleğim
yakasını açıyorum yalanların
adına şiir tutuyorum
kitabına uymayan aşk
ellerim uzarmış şehirler arası
adres sormuyorum
İnsanın kendine sahiplenmesiyle başlıyor yaşamına sahiplenmesi. Ne kadarsanız yaşamın içinde o kadar çıkıyor sesiniz… O kadarını taşırsınız gittiğiniz her yere. İktidar da kalabilmek, iktidarı sürdürebilmek, iktidar yarışı içinde olanların karşısında, belki de iktidarsızlığı savunabilmekte.
Üretmenin üreme olmadığını, güçlü olmanın güç kazanmakla ilintisinin bulunmadığını, farketmenin ise biçimsellikten öte bir olgu olduğunu algılayabilmekte…
İnsan olmanın cinsiyeti olmuyor kuşkusuz. Her gün aşağılanarak anımsatılan kadınlığımız, erkek egemen zihniyet tarafından yeterince örseleniyor. Böyle bir beyne sahiplendirilmiş cinsiyetin (kadın ya da erkek) önemi ise, duyacağımız utancın ağırlığı ile yer değiştiriyor.
Ezilmeyi reddeden kadın, sorunun çözümü olarak gördüğü karşı savunmanın bir iktidar savaşımından başkaca bir anlamı olduğunu yeniden irdelemesi, yeniden düşünmesi, yeniden yorumlaması gerekiyor.
Bir güce ‘erke’ karşı çıkarken kadınların soyundukları ya da giyindikleri her şeyin sistemin anlayışını besleyen koşulların bir uzantısı olma ‘aynılaşma’birbirine benzeme tehlikesiyle karşılaşma olasılıkları giderek büyüyor. Yaşadığımız dünya ne acıdır ki kadın olmak iktidar ve güç sahibi olmakla eş anlamlandırılıyor. Oysa böyle bir bileşimden doğabilecek, varlığın cinsiyeti yüzde yüz erkek oluyor.
Her şey elimizden alınıyor birer, ikişer, üçer… İçi boşaltılıyor, daraltılıyor dahası sahipsizleştiriliyor.
gül/ün gül olmaktan
çıkarı ne ki
boynunu kırdığın gece
yitirmişti sesini
bu sis
bu küf
İnsan kokusundan tanır sevdiğini
Söylesem içim sökülür gönül
Sussam yağmur yüzüme tükürür
Biriksem göl..
Islık çalar karanlığıma gülüşün,
kaynağını yaptığı motor
çekiç seslerini keser
rengini verdiği yeni yüzü
şölenle girer denize.
gemilerin ağzı açılır,
gelin gibi nazlanır dalgalar
1
Cenaze törenlerinde karşılaşırız daha çok seninle,
Gözlerinde sonsuz bir yol
İnsana 'gitmelisin' dedirten
Nereye, şimdi bilmiyorum
Kollarımız kısa geliyor bu hayatlara.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!