Dikey Dururken
Dikkatimi yoğunlaştırdığım bir ânda başardım tavuğu yakalamayı, elimde tutup ayakta duruyordum. Tuhaftı, tavuk gerçekten canlı gibi gelmiyordu bana: kaskatı, kuru, 1912'den gerçekleri haykıran beyaz tüylü yaşlı bir kadın şapkası gibiydi. Gök gürültüsü asılıydı havada. Tıpkı çok eski bir fotoğraf albümünü açtığınızda, artık fotoğraflardaki kişileri tanıyamayacağınız kadar eski bir koku yükseldi zemindeki tahtalardan.
Tavuğu çitlere taşıdım ve salıverdim orada. Bir anda müthiş canlandı tavuk, kendisine geldi ve kurallara göre sıçramaya başladı. Tavuk çiftliği tabularla doludur. Fakat etrafındaki topraklar sevgi ve sisu doludur. Alçak bir taş duvardır yarı büyümüş yeşillikler. Alacakaranlık bastırırken başlar taşlar hafifçe ışımaya inşa eden ellerin yüzyıllık ısısıyla.
Zorlu bir kıştı, şimdi yazdır ve toprak bizi dikey dururken görmek ister. Özgür fakat dikkatli, dar bir teknede ayağa kalkarmış gibi. Afrika'dan bir hatıra beliriyor zihnimde: Chari kıyısında, birçok tekne, çok dostça bir atmosfer, her bir yanağında üçer paralel yara izi olan neredeyse mavi-siyah insanlar (SARA kabilesi). Teknedeyken karşılanıyorum - koyu renkli ahşap bir kano bu. Şaşırtıcı derecede sarsak bir kano bu, hatta ben çömelmiş otururken bile öyle. Bir denge meselesi. Yürek sol tarafta ise başı hafifçe sağa döndürmek gerek, cepte bir şey olmamalı, büyük el kol hareketleri de olmamalı, bütün retorik geride bırakılmalı. İşte tam da bu: retorik imkansızdır burada. Kano kayıp gider suda.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta