Devir daim pompasının icadı

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Devir daim pompasının icadı

Teröriste terör satarken yakalanan bir gurup (vatan haini-çocuk katili) kiminle sidik yarıştırdıklarını bilmedikleri için, suçlu bulundu. Bu olay demokratik bir ülkede yaşandığı için suçluların yargılanması gerekiyordu. Bir anlık duruşmada, hukuk kurallarının tümü ‘işletildi’. Bilgisayar devri bu hızı da mantıklı hale getirdi. Gereği düşünüldü: Suçlu, işi bitmiş olarak ‘eşek adasına’ sürülme cezası aldı. İşi birmiş olarak düşünülen birinde bile ne işler varmış ki, o ada yeşerip üne kavuştu. Bir kaşık suyu bile çok gördükleri o kişiye, koca bir adanın hibe edilmesi, diğer vatandaşları kıskançlık içinde kıvrandırdı…
Tarih boyunca hep bedava arsalar üzerine yerleşmeye alışık olanlar, bu adayı kendilerine hak gördüklerinden, onlar da, teröriste terör satmak için, olanca gayretleriyle çabaladılar. Otağ çadırlarını, tanrıların karşısına diktiler. Gündemi sidik yarışı belirleyince, kıskançlar da kendi aralarında bu savaştılar hem cephe oluşturdular. Bahçeler, denizler onlara dar geldi. Kılıçlar çekildi. Ama ‘’papaz pilavı bir kere yer’’miş. Bu defa tarihten ders alanlar, bu pilavı yemediler. Satılan terörü kabul ettiler. Onları da yedeklerine alıp güçlendiler.

‘’Doğa hiçbir şeyi ölümsüz yaratmaz! ’’ dediler. Biz de doğanın bir parçası olduğumuza göre(!) öldürmek görevimizdir. Ama düşünmediler ki, öldürdükleri de kendileri gibiydi…
Yani öldürdükleri de doğanın bir parçası… Göremezlerdi ‘nar’ları ‘sis’ içindeydi. İkisini bir arada görüp, kendi aynalarında bütünleştiremediler. Her şey, bütün dünya onlar içindi…
Kendilerinden başkasına hayat hakkı yoktu onlar için. İnançlarına göre ‘sevgi’ esastı ama
kendilerine göre sevilecek bir objeleri olurdu ve onu korumak için diğerlerini öldürmek onlar için farzdı.
Kendileri gibi olan diğer öldürmek istedikleri de kendileri gibi olan onları öldürmeyi düşünebileceğini düşünemediler. Öldürme hakkının yalnızca onlara ait olduğunu düşündüler. Bu hak onlara tanrıları tarafından verilmişti. Yaratılışa inanıyorlardı, ama, yaratan onları niye yarattı diye sormuyorlardı.
Böylece doğanın parçaları, birbirlerini öldürmeye başladılar. Vahşilikte birbirleriyle yarıştılar.
Doğanın küçük organları, birbirini öldürürken, doğanın bütünlüğüne verdikleri zararı düşünemediler. Bir taraftaki acıyı diğer taraflarda daha büyük yaralar açarak, daha büyük acılarla bastırmak istediler. Doğanın elinde kesici bir alet, diğer kolunda, bacağında, göğsünde yaralar açtılar. Böylece, ‘’bir insan aynı zamanda bir doğadır! ’’ sözünü kanıtlamaya çalıştılar.
Sonra doğayı parçalayanlar, doğanın nimetlerinden yeteri kadar yararlanamayınca, sonuçlar kendilerine de zarar vermeye başlayınca, doğayı kurtarmak için guruplar oluşturup, onun yaralarını sarmak gerektiğini anlatmaya başladılar. Anlayamayanlar yoluna deva ediyordu…
İşte bu gün lüks otellerin havuzlarında, turistik şehirlerin parklarındaki fıskiyelerde, kullanılan devir daim pompası da böyle doğdu. İnsanın kalbini besleyen pompa ile doğanın kalbini besleyen kalp meğer birbirine nasıl da benzermiş, değil mi?
Bir taraftan yıkıp, bir taraftan yapma hastalığımız böylece içselleşmiş olarak kendini dayatıyor. Dağlardan kırlardan akıp giden suları bir barajda toplayıp, bir azınlığı mutlu etme alışkanlığımızın geçmişi işte böyle…

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 28.1.2011 23:51:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil