DEPRESYON ŞİİRLERİ

DEPRESYON ŞİİRLERİ

Ümmühan Yaşar

kaçıncı mevsimdeyiz
kaçıncı bahar ya da kaçıncı yaz belki bu benim için de az
mevsimsel başkalaşımı yaşamak
bu mevsimde mutluyum bu mevsimde manik
yok bu mevsim çok sıcak ya da bu mevsim çok banal
mevsimler
dalgamız oldular
..

Devamını Oku
Çetin Işık

doğduğum yer göğsümde saklanmaz bir günah,
yırtık çorap, uslanmaz hakikat.
ve düğün
kan, bayram.kefen
hepsi aynı durakta
ah ninem!
camus'u tanımalıydın
..

Devamını Oku
Korkmaz Bıçkın

Sensiz Eskidi Eskişehir

Umudun ortasından geçen Porsuk adında bir nehir
Gözlerin benziyor akan suyuna,
Biraz çamur, biraz da gizli bir zehir...


..

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Sanki sıfatlar kendiliğinden açıklanıyor, en kolay biçimde idrak edebilmemiz için gereken olaylar sırayla yaşattırılıyor. Allah, iyi veya kötü hangi yol tercih edilirse, o yolu açıyor, kolaylaştırıyor. Hayretler içindeyim! Daha da öte bir hal içinde… Hayret ender hayret!

Son zamanlarda aramıza Mehmet Mirza adında bir arkadaş katıldı. Virane’nin bulunduğu sokakta oturmakta olan Fevziye Hanım’ın oğlu… Oldukça karanlık bir mazisi var. Kimse saklamaya gerek görmüyor. Hatta onun bu durumuyla ailesi iftihar ediyor. Hepimiz, hiç rastlamadığımız bu duruma yabancı, gözlerimiz sonuna kadar açık ve sabit, annesini dinliyor, olanlara akıl erdiremiyoruz.

Hapishanede Gaddar Mirza lakabıyla anılan ve alıştığı bu adla anılmak istediğini söyleyen bu insan, liseden sonra hemen askere gitmiş. Orada neler yaptıysa, kendisine “Toplumsal Davranış Bozukluğu” teşhisi konarak, askerlik yapamayacağına dair alınan kararla geri gönderilmiş. Geldiğinde, başkalarından duyduğumuza göre yankesicilik ve dolandırıcılık yapmaya başlamış. Arkadaşının motosikletiyle giderken yaşlı bir kadını ezmiş. Babası, davacı olmamaları için araya aracılar koymuş ve zaten çok fakir insanlar olan oğluyla kızına, kan parası vermeyi teklif ederek anlaşma yoluna gitmiş. Kabul ettirmiş, takside bağlamış, ödemeye başlamış.
..

Devamını Oku
Şerafettin Muş

50. yıl kutlama metni

Konuya girmeden önce hepinizin huzurunda şunların altını bir bir çizmek istiyorum:
Deyim yerindeyse “binmişiz bir keramete, gidiyoruz kıyamete” misali Anadolu’dan elimizde bir valizle, bizleri nelerin beklediğini bilmediğimiz bir yolculuğa çıktık.
Ne dilimiz aynıydı ne dinimiz.
Yemek içmek, gelenek görenleklerimizin, hatta tenlerimizin, saçımızın rengi dahi farklı olan, siyahla beyazın farklılığı gibi bir farklılığın içine geldik girdik
İkinci dünya savaşından geride kalan acıların, yoklukların, sefaletin, viran olmuş, yaralarını sarmaya geldiğimiz bu ülkenin halkının elde ettiği sosyal hakların üzerine beleşten oturunca sudan çıkmış balığa döndük.
..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

“Şiir, sanatın gerilla dili…” (İsmail Mert Başat)

“Bütün şairler delidir” demişti Robert Burton. (“Melankolinin Anatomisi”, 1621) Sahiden öyle midirler? Bilemeyiz elbette. Ancak olağandışı birtakım özelliklere sahip olduklarını söylemek sanırım yanlış bir tespit olmaz. Yaratıcılık, alışılmışın dışında üretkenlik, gözü karalık, inatçılık, cüretkârlık, pervasızlık; düzene ve iktidara başkaldırmak, fırtınalarda yaşamak, ‘aklı gezintiye çıkarır gibi’ gerçeklerden uzaklaşmak, yaratım sürecinde enerji yoğunlaşması ve hızlı boşalım, yalnızlığa odaklanmak, zaman zaman kabaran ve bastırılamayan patolojik intihar saplantısı, özgürlüğün sınırlarını alabildiğine zorlamak, dik ve isyancı bir duruş, öz beni ve çevresiyle aralıksız sürdürülen yüzleşme, hesaplaşma, özeleştiri, bitip tükenmeyen varoluşsal sorgulama halleri gibi nitelikler şairin ruhsal durumunu açıklamaya yetmez bile.

Aragon’a göre, “Şiirin özü fırtınadır… Her imge bir tufan yaratmalıdır”.

Fırtınalarda savrulmayan, fırtınaları algılayıp içselleştiremeyen, birikimlerini öznel ve özgün şifrelere dökemeyen bir şair tufanlar yaratabilir mi?
..

Devamını Oku
Zennehar Yılmaz

Ruhuma haykırış var ki ebedi dinmez sesi çınlar daima
özgürdür sözlerim belki ama acıtır diye suskunluğum var
birikim yaptırdım sevinç hüznü doldurur akmaz yaşlar gözümü
yürekte dinmeyen hasret sızımı sızarak çölleri denize bağışlar
Bilinmedi söylediğim söz önce beni yaktı bilinmez, em-pati kurdukça ruhum çözülmez
acıya sustuğum özlemlerim var. kan ağlıyor gözüm sözüm yarım çıkıyor dilim dönmüyor yutaklarım düğüm düğüm belki dir ondan
haykırdım haykırdım durmak bilmedi haykırış sesim hiç yükselmedi
..

Devamını Oku
Mevlüt Yanar

Ya hamiyetsiz olsaydım
Ya param olsa idi....
Mehmet Akif Ersoy



Hatırladım ben seni
..

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan

Takıntılı aşk konusuna geçmeden önce aşkın tanımı üzerinde durmakta fayda var. Aşk, aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi anlamına gelir. "Bu akşam ölürüm, ya benimsin ya toprağın, ölümüne sevda, esirin oldum" benzeri cümlelerle şarkılarda sıkça geçen kara sevdalar yoksa birer hastalık mıdır? Mecnun bu devirde yaşasaydı yine Leyla için çöllere düşer miydi? Ya da çağın aşıklarına uyup sürekli Leyla’nın çevresinde dolaşır, radyolardan onun için şarkı ister ve duvarlara “Seni seviyorum Leylaaa!” diye yazar mıydı? Ferhat, Şirin için dağları deler miydi? Yoksa Şirin’in derdine Boğaz Köprüsü’ne çıkıp “Şirin gelmezse kendimi atarım” naraları atar mıydı?

İnsan aşık olduğu kişinin onu istememesine hatta yanına yaklaşmaması için mahkeme kararı çıkartmasına rağmen sevmeye nasıl devam eder? Her türlü hakarete rağmen neden onun çevresinde dolaşır, telefonlar açar, yollarına güller döker. Hatta aşkı için ölür ya da sevdiğini öldürür. Uzmanlar bu duruma takıntılı aşk adını veriyorlar ve takıntılı aşkları hastalık olarak değerlendiriyorlar. Sadece takıntılı aşklar değil, literatüre geçen birçok aşk hastalığı var ve aşk hastalıkları o kadar çok yaygınlaştı ki artık liselerde bile aşk cinayetleri işleniyor. Aşk vakaları ve cinayetleri gazetelerin üçüncü sayfalarından manşetlere taşınıyor.

Uzmanlar anlatılan bir duygu da olsa aşkın, beynin fizyolojik, yapısal, işlevsel durumuna bağlı gelişen bir olgu olduğunu söylüyorlar. Kişinin kopamadığı karşısındaki kişi değil, kendi zihninde idealize ettiği kişidir. Kopamama nedeni de sevgi ihtiyacı, yalnız kalma endişesidir. Günümüzde diziler, şarkılar, filmler hep aşktan söz ediyor. Hatta liseliler arasında aşık olmayan ya da aşkı olmayanlar dışlanıyor. Bunun nedeni ise, gençlerin ailede görmediği sevgiyi dışarıda aramasıdır.

Olamayacak bir aşkın peşinden koşmak ya da biten ilişkinin ardından terk edilme gerçeği ile yüzleşememek. Takıntılı aşkların tehlikeli girdabına yakalananlar, kendilerini sonu gelmeyen bir çıkmazın içerisinde buluveriyorlar. Eski sevgilisini bir türlü unutamayan ve takıntılı düşünceleri nedeniyle sonunda intihara kalkışan bir kadın iki yıl boyunca gördüğü psikolojik tedavinin ardından geçmişte yaşadıklarını anlatırken içinden bir türlü çıkarıp atamadığı huzursuzluğu artık hissetmediğini doktorlarına ve yakın çevresine söylerken şunları anlatmıştır: "Onu aklımdan bir türlü çıkaramıyordum. Kafamın içinde şeytanlar cirit atıyor, artık hiçbir zaman bana geri dönmeyeceğini fısıldıyorlardı. Onun bende bıraktığı izlerin ve beni çıldırtmasından korktuğum bu düşüncelerin tehlikeli olduğunun, tıpkı kangrenleşmiş bir organın vücudu zehirlediği gibi beynimi ve ruhumu sinsice çürüttüğünün farkındaydım. Biliyorum bu halimle etrafımdakiler için de bir üzüntü kaynağı olmuş, hatta hissettiklerimi anlattığımda bana yönelen bakışların tuhaflaştığını, acıma ve korku dolu bir hâl aldığını fark etmiştim ama ayrılığımızın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen vazgeçemiyordum bir türlü onu düşünmekten. Hele ki kokusu aklımdan çıkmıyordu bir an bile. Takıntılı düşüncelere sahip olduğumu fark etsem de diğer bir yandan onu tekrar geri kazanacağıma emindim ve bunun için çabalamak zorunda olduğumu hissediyordum. Ondan başkası ile olmayı aklımın ucundan bile geçirmemiştim. Aşık olduğum adama ihanet edemezdim ne de olsa. Hayatıma başka bir erkeği dahil etmek bir kenara dursun, gündelik yaşamımı bile doğru dürüst yürütemez hale gelmiştim. Geceleri tek başıma oturup saatlerce onu düşünüyor, birlikte geçirdiğimiz günleri hayal gücümde tekrar yaşatıyordum. Uykusuz geçen gecelerin ardından işe gitmekte zorlandığım için işten de çıkartılmıştım. Hiçbir uğraşım kalmamıştı, aslında bu durumdan çok da şikâyetçi değildim. Artık bütün vaktimi ona ayıracağım için içten içe mutluluk duyuyordum. Yakalandığımda hissedeceğim utancın korkusunu da bir kenara bırakmıştım. Onu her gün adım adım izliyor, kimlerle neler yaptığını öğrenmeden duramıyordum. Görüştüğü kadınları da zaman zaman takip ediyor, onları kendimle kıyaslayarak kıskançlıkla karışık öfke duyuyordum ve sürekli acı çekiyordum. Tekrar onunla birlikte olmak için sahip olduğum her şeyi vermeye hazırdım. Kendimi değiştirebilir, olmamı istediği kadın olmak için bir saniye bile tereddüt etmezdim. Eskisi gibi hakaret etse, yapmadığını bırakmasa bile yeniden bana dönmesi için ne gerekiyorsa göze alırdım. Ne de olsa artık kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı."
..

Devamını Oku
Jale Kozkaman

Hakikat bir nur idi
İnsanoğlu o kadar alışmıştı ki
Yalanların karanlığına
Bakamadılar ışığa.
Kendileri bile inandı
Yarattıkları bu yalan dünyaya
Herkes biraz yalnızlaştı
..

Devamını Oku
Hayriye Aygül


Merhaba...Saygılarımla

Ağıtlar 3-Dersim Güneşi

Bir kız çocuğu uçsuz bucaksız bozkırda
Gözleri hafif nemli gözyaşları kurumuş
..

Devamını Oku
İbrahim Halil Demir

Aç da kaldım susuz da,
Taştan daha sert döşeklerde yattım.
Zulme de uğradım.
Hor ve hakir de görüldüm.
Hakkım da gasp edildi,
Ama mücadelemden vazgeçmedim.
İsyan da etmedim asla.
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Temel ilaçlar vardır-doktor verir onları
Kendi başına alma-iyi olmaz sonları
Anti depresyon ilaç-deniliyor bunlara
İyi uygular isen-kalpte düzelir yara
Eğer hastalanmışsan-ilaç tedavisiyle
Hastalık sona erer-ortadan kalkar çile
Bilinsin zaman alır-sakın kesme yarıda
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Hayattan zevk almama-buna denir Depresyon
İnsan aklı yorulur-çıkar o an tansiyon
Yakalanan vücutlar-zevk aldığı bir şeyi
Hiç yapmak istemezler-yıkar anne ve beyi
Depresyonu tanıyın-canda var ise kuşku
Önlemini erken al-bozulmaktadır doku
Üzüntü ve mutsuzluk-sarmakta hep ruhları
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Ciddi ve acı veren-rahatsızlık depresyon
Dünyamızda çok yaygın-nice cana verir son
Bizler hayatımızın-önemli döneminde
Birden yakalanırız-anne baba ve dede
Depresyona dikkat et-yatağa düşürmesin
Aileyi koruyun-yükseğe çıksın sesin
Çocuklar ile gençler-öğren hayvanlar bile
..

Devamını Oku
Oğuz Düzgün

Kızlarımızın tırnaklarından
Oğullarımızın saçlarına
Kim yalamış yüreklerimizi?

Sayıklamışız türküler
Modernizm yuva yapmış
Stres çarkına
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Depresyon bir problem-bize verir iş kaybı
Kendisine gelemez-boş kalır bütün kabı
Bütün intiharlara-bilin sebep olmakta
Kişiyi alta iter-hiç kabul etmez hata
Sakın ola yaşatma-depresyonu at içten
Esenliğe kavuşsun-kendisine gelsin ten
O halk sağlığımızın-en önemli bir derdi
..

Devamını Oku
Ahmet İnam

Remzi ağabey…

Özürle başlayayım. Yıllar oldu. Yazamadım. Arayamadım. Demek sana ulaşabilmek acı olayların yaşanmasını bekliyormuş.

Acı! Çok acı. Önce, geçen yıl eşimi yitirdim. Trafik kazası. Bir ayağım koptu benim de. Ben, o “yanağından kan damlayan, aslan gibi adam”, sakat, ezik, bitkin, bıkkın, huysuz bir haline geldim. “Öleyim ulan” dedim, kendi kendime. Hayattaki tek varlığımı yitirmişim. (Karımı, bacağımı değil! Bacağım umrumda değil!) Çocuk yok, çoluk yok. Dost yok. Aylarca hastanede kaldım. Çalmadı kimse kapımı. “Rüştü, sağ mısın? ” demediler. İnsan sevgisiyle dolu, can sevgisiyle yanan yüreğiyle Rüştü’yü yapayalnız koydular. Allahtan birikmiş param vardı. Dükkanı ortağım çalıştırdı. Namuslu adam, hakkımı yemedi ama sevmedi beni, başımı bir gün olsun okşamadı. (Neden kimse başımı okşamıyor, abi? Sevgisizlikten eriyorum. Neden kimse dokunmuyor bana? Bir şeye ihtiyacın var mı diye sormuyor. Kainata ihtiyacım var benim. Cümle mahlukata. Taşa toprağa, güneş ışığına, deniz kokusuna. Senin anlayacağın sevgiye. Sevgiye ağabeyciğim, beni sever, başımı okşar mısın?) Diyeceksin ki eşek kadar adamın saçını okşamak da ne oluyor? İyi oluyor, be ağabeyciğim. Şu zalim dünyayı anlamak mümkün mü?

Bana hayatın gerçeklerinden söz etme. Hepsini iyi bilirim. Küçücük yaşta başladım, oto tamirciliğine. Yıllarca çıraklık yaptım. Bu arada okudum da. Para kazandım. Kendine dükkan açtım.
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Vücut bir ayna gibi-his ruhu fikri vardır
Uzuvlar uzun kısa-fakat boğazı dardır
Yüz çehre ve görünüş-akseder aynen beyne
Kendisine bakmayan-uğrar illete kine
Ruhi bunalımlardan-korumalı vücudu
Dikkat edilmez ise-fena yakar o odu
Kişiler harap ise-eşyalarda yıpranır
..

Devamını Oku
Hüseyin Demircan

şöyle ağız tadı girsen kavgaya
adam sanki senin keyfin kahyası
en iyi sopayı edip tavsiye
giriyor devreye gürgen mafyası

2040'tan mesaj yolla teline
tabağı bırakmaz kıza geline
..

Devamını Oku