Deli bir poyraza tutulmuşum yine. Mevsimler çiğneyip geçti bu yüreğimi. Gür bir ormanda çıplak bir dal gibiyim. Tel tel dökülmüş umudumun saçları.
Bu geceyi susturmak isterdim gülüm. Ne yazık ki acemi bir şairim sadece. Gücüm yetmez yokluğunu anlatmaya. Hasretin düşmüş dizelerime. Kırık dökük sevda türküleri dolanır acıya susmuş dilimde.
Oysa adını verdim şiirlerimin dizelerine. Umut, yaşam dedim adına. Umudum umutsuzluğa döndü düşlerle süslü yaşamımda. Başı karlı dağlarda, üzerime devrilen çığ oldun. Gözlerine düşen yaş, felaketim oldu haberin olmadan.
Seninle başlayan her gece, vara vara sensiz bir sabaha ulaşıyor kırık dökük kaldırımlarda. İnceden bir yağmur çiseliyor gözlerimden. Sele boğuluyor bu şehir. Patlamaya hazır bir bomba gibi duruyor başucumda hasretin. Seni kovdukça yüreğimden, daha da büyüyor acım. Aşkının girdabında dönen başım, çatlamak üzere bu sancıdan.
Bir gül ekmiştim oysa yanağındaki gamzeye. Gülüşün bahar olsun diye gülüm. Şimdi utangaç kelimelerime sığınıyorum. Satır aralarında seni seviyorum senden habersiz. Yorgundur şair yanım. Yüreğim bir serçe kanadı kadar ürkek ve telaşlı. Gecenin çırpınışında can vermek üzereyim.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.