İnsanlar var olduğu müddetçe değişim göstererek yaşamlarını sürdürmüştür. Değişim yoksa ilerleme de yoktur. Olsaydı dünya İlk Çağ’dan ileri gidemezdi. Ancak değişimle yozlaşmayı birbirinden ayırmak gerekir. Dünya kuruldu kurulalı güçlü mazlumu ezmektedir. Bunu yapmayı savaşla elde başaramadıysa o topluluğun kültür yapısını bozarak egemenliği altına almak istemiştir. Bunun dünkü adı emperyalizm, bugünkü süslü adı ise globalleşme-küreselleşmedir. Bugün ülkemiz bu süreci yoğun olarak yaşamaktadır. Çünkü emperyalist güçler Ortadoğu’da yurtseverliğe inanmış, ulusal değerlerine sahip çıkmış, tam anlatımıyla Atatürkçü bir yapı istemiyor. Bu durumu ABD-AB ütopyası olan BOP’a karşı bir engel olarak görmektedir. Bunun için PKK’yı tavşana kaç tazıya tut politikasıyla; Fethullah Gülen’i de Ilımlı İslam hizmetkarı ve antikemalist neferlerini kullanmak üzere desteklemektedir. Bu duruma engel olarak gördüğü yüce Silahlı Kuvvetlerimizi yıpratmak ve Atatürkçülüğün özünü oluşturan Kuvayı Milliye ruhunu yok etmek için her türlü oyunu ülkemiz üzerinde oynamaktadır. Bu durumda bize düşen; emperyalizm (şimdiki adıyla global(leş) me-Küresel(leş) me) ’nin karşısında dünya da ilk Kurtuluş Savaşı’nı vermiş bir ulus olarak bu oyunu bozacak mıyız yoksa buna alet mi olacağız sorusunun cevabını vermektir. Herkes şapkasını önüne koyarak bu bunu düşünmelidir.
Turgay Kab, Hatay
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
