DEDESİL OVASI
***
Türkmenlerin Batı Anadolu’ya yerleştiği yıllarda Horasan erenlerinden Dederasûl Bey’in 13. yüzyılda yurt olarak obasını yerleştirdiği ve adını Dederasûl’den alan Dedesil Köyü Dalaman Çayı’nın bir “U” harfi çizerek Akdeniz’e yöneldiği toprakların güney tarafında, Batı Torosların son uzantısı Yonuspınarı, Yıldırımlı, Belbaşı ve Kızıöğür dağlarının eteğinde “Yaren Tepesinin” ovayla birleştiği yere kurulmuştur. Dederasûl Dede Horasan’da Ahmet Yesevi ocağında yetişmiş peygamber ve soyundan geldiğine inanılan bir “Al-i Resul’dur.
***
Dedelerin türbeleri de ardıç ağaçlarıyla süslü bu tepeciktedir. Dedesil’in beslediği insan sayısı 16. yüzyılda konar göçerlerin yerleşik hayata geçmesiyle hızla artmıştı. Geniş toprakları buğday ambarı gibiydi. Sulak otlakları ile binlerce hayvanı besliyordu. Sert buğdayının ve acı biberinin ünü “İşgen Pazarı’ndan” çıkıp ile Denizli’den Fethiye’ye kadar yayılmıştı...
***
Köyün altından başlayıp İşgen Pazarı’na inen yol ovayı ikiye bölerdi. Bu yol üzerinde bekleşen çocuklara pazardan eşek, at sırtında dönenler kuru incir, kuru üzüm, kaba şeker gibi yiyeceklerle ödüllendirirdi. Yolun bir tarafı “ekin salısı”, diğer tarafı “nadas salısı” denilirdi. Karakış bitip ekinler göverince ekin salısı yeşil deniz gibi dalgalanırdı. Nadas salısında kaba topraktan fışkıran bin bir çeşit otun kokusu, sürülmüş taze toprak kokusuna karışırdı.
***
Mayıs sonlarında geniş otlaklarda çayırlar büyünce “Koru Girilme” mevsimi gelirdi. Kış boyu hayvan sokulmayan koruda (Karakova, Yunguca, Kesik ve Ilazlar) düdenler dolar, pınarlar coşar; otlar diz boyu olurdu. Yılan, kertenkele, kaplumbağa, tavşan, tilki ortalıkta kaynar; gökte koca kanatlı kartallar dolaşırdı. Haşhaş (Afyon) çiçeklerinin beyaz, mor çiçekleri bir gelin başı süslerdi ovayı. Ova öbek öbek tütün dikenlerle canlanır, şenlenirdi.
***
Toprak damlı evlerin üstünden “Koru girilmiştir!” duyurusuyla kışın bir deri bir kemik kalmış binlerce hayvan koruda beslenir; on beş günde kendilerine gelir, serpilirdi. Hayvanların gözlerinin ışıltısı artar, tüyleri parıldar, sesleri daha gür çıkardı.
***
Çocukların yedi kiremit oyunları, tosunların güreşi ile şenlenirdi çayırlık. Toprak ana tüm cömertliğini sunarken, insanlar ve hayvanlar da bayram ederdi... En büyük eğlence tosun güreşleri olurdu. Kışın tosununu burçakla besleyen Şemsioğlu’nun tosunu hiç yenilmezdi. Şemsioğlu tosununu gözü gibi bakar, boynuzlarını sivriltir ve yağlardı.
***
Buğdaylar büyüyüp, başaklar olgunlaşıp sararınca “Sap çekimi” tellalı ünlenir gece yarılarına kadar kağnı gıcırtısı dinmez; köy yakınlarında öbek öbek harmanlar yükselirdi.
Harmanlar kalkınca bostan beklemeler için çardaklar kurulurdu ovanın düzüne. Ova gece gündüz çobanların kaval sesleri, köpek havlamaları, ovada yatanların gurbet havalarıyla çalkalanırdı. Daha sonra Eylül ortalarında mısırlar biçilir, mısır ağılları yığılırdı. Ellerinde mısır dövme sövenleriyle gençler ya bir türkü, ya bir mani eşliğinde aynı ritimle mısır döverlerdi. Kasım ayında ova boşalır köylü kışlık odununu sağlama telaşına düşerdi. Düğünler başlar, köy meydanında “maşalalar” yakılır, türlü türlü oyunlar sergilenirdi.
***
İşin özü Dedesil Ovası bütün yaz, gece gündüz insan, kaval, çıngırak sesleri; kurt, köpek ulumaları ile çalkanırdı dururdu. Dalaman Çayı kıyısındaki büklerde, milliklerde binlerce kuşun sesine çakal pavkırmaları eşlik ederdi. Çay da bu canlılığa eşlik edercesine Batı Toroslardan taşıdığı sularla coşar, köpürür; çağlayarak, naralar atarak Akdeniz’e doğru akıp giderdi...
***
Yüzyıllardır süren ovanın, çayırlıkların, büklerin insanla iç içe geçmiş dostluğu traktörün gelmesiyle hızını kesiverdi. Bunu biçerdöver, tütün dikme gibi makineler eklenince insanlar birer birer hayvanlarını sattı. Çiftçiler gündüz öğleye kadar çalışıp sonra evlerine dönünce ova ıssızlaştı. Koyun ve keçi sürüleri görünmez oldu. Davar sağmaya giden kızlar, gelinler, onları görmek için yollara düşen kızanlar yok oldu.
***
Tarım ürünlerinin değerini yitirmesi ve kentlere göç işin tuzu biberi oldu. Palamut ağaçları, armut ağaçları gölgelerinde dinlenecek yorgun çiftçilere; salıncakta sallanan beklere hasret kaldı. Çayırlıklar hörgücü kabarmış, boynuzları ile kofaları darmaduman eden boğalardan yoksun kaldı. Artık o geniş ovada geceleri tarla sulayan bir iki çiftçi dışında ses seda çıkmaz oldu.
***
Günümüzde, bir zamanların görkemli köyü, insan kaynayan Dedebağı Kasabası Kasabası(1968), 21. yüzyılda Acıpayam’ın bir mahallesi olmanın ezikliği ve burukluğu içindedir. Yer yer boşalmış, kerpiç duvarlı, kırmızı kiremitli sayvantlı evleri çökmeye başlamış bir durumda engin ovasına bakıp öksüz bir çocuk gibi boynu bükük durmaktadır.
Aykar Veli
Kayıt Tarihi : 20.4.2021 14:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir Ovanın düşündürdükleri

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!