“Aha geldi yine” düşünmeni, yüzünün düşmesini veya ne bileyim bunlara benzer bir yere çıkacak herhangi bir düşünceye kapılmanı istemem. Sadece bugün beni suçladığın bir konuya sabahtan beri düşündüğüm, susup kendimi dinleyerek; susup rüzgarı, kuş seslerini, yoldan geçen arabaların tekerlek seslerini ve çevremdeki onlarca insanın onlarca defa birbirine karışan seslerini dinleyerek arayıp durduğum, bulduğum ve zaten öyle olduğuna emin olduğum birkaç cümle kurmak istiyorum. Senin için bir ehemmiyeti olmayabilir, ona da saygı duyarım ancak benim için öule değil…
“Ben seninle ‘bari’ arkadaşlığımız kalsın diye direttikçe sen benimle sevişmek istedin…”
Evet!
Ben…
Seninle…
Sevişmek…
De…
İstedim!
Nasıl ki seninle oturup bir yanık simiti, özenle -ta akşamdan hazırlanmış, üçgen dilimlenmiş birkaç dilim peyniri, sen seviyorsun diye sevdiğim birkaç tane yeşil zeytini paylaşmak için can attımsa her sabah…
Nasıl ki karton bardakta başka bir tadı da başka bir anlamı da olan o ortanın bi tık üstü şekerli kahvenin telvesinde dem alıp, anlamında manalar bulmak için can attımsa…
Nasıl ki senin yanındayken sular seller gibi akıp geçen zamanların aksine, her öğle arasında durayazan akreple yelkovanla münakaşaya girip bir an önce geçsin de o Cennet gözlerini görebileyim diye can attımsa…
Nasıl ki… Nasıl ki her köşebaşında -seni görebileyim umuduyla değil ha, seni görebilirim umuduyla öylece, bir sigara yakıp, dertli dertli düşlere düşüncelere dalıp, bir gözüm saatte bir gözüm yolda ve yüreğim gerçekten avuçlarımda güm güm atarak seni bekleyip, maksadın hasıl olabilmesi için can attımsa…
Nasıl ki bir duvar dibine çöküp, gecenin karanlığını aydınlatan o sokak lambasının altında gözlerimi -gökteki en parlak yıldızı seyreder gibi, pencerene dikip, seni yerle gök arası kadar uzaklıktan da olsa seyredalabilmek için can attımsa…
Evet!
Ben…
Seninle…
Sevişmek…
İçin…
De…
Can attım!
İstedim seninle sevişmeyi. Yalan yok, çok istedim. Şu hayatta belki de en çok istediğim şeylerden biri oldu, seninle sevişmek.
Dudaklarına yapışıp, “bana nefesini ver” diye gözyaşı dökebilecek kadar çok istedim bunu.
Elim eline, boynuna, ensene, saçlarına ve bedeninin her yerine dokundukça -soğuktan tir tir titreyen bir sokak çocuğunun eli gibi, titreyecek kadar çok istedim seni. Seninle sevişmeyi.
Şehvetin de canı cehenneme, “bu değil bu değil” diye duvarları yumruklasam da, “bu değil” olsa bile, dünyanın en şefkatli en masum, en haksız, en yasak duygularıyla ve tüm bunların hepsine isyan edecek kadar çok istedim bunu.
Evet…
Yalan yok.
Sevişmeyi…
De…
İstedim!
Sevişmek eyleminin “ilkel dürtülerden” ibaret olmadığını, salt bedenle yapılan bir eylem olmadığını, insanın ruhuyla da sevişebileceğini öğrendiğim kişiydin sen. “Bizim sevişebilmemiz için bizim sevişebilmemize gerek mi var?” diye sormuştum sana, yoktu. Ve ben ömrüm boyunca onlarca kişiyle, onlarca tenle, belki yüzlerce defa “seviştiğimi sandığımı” seninle gizli saklı, utana sıkıla, kapalı-kilitli kapılar ardında o ufacık, o daracık, o hiç olan vakitlere sığdırdığımız sevişmelerimizle öğrendim. Ben ömrüm boyunca ilk kez, ilk defa bir tenle, bir bedenle, bir ruhla sarmaş dolaş seviştiğimi seninle seviştiğimde anladım. Üstelik sen aseksüeldin, üstelik sen öpüşmeyi de bilmiyordun, üstelik sen “napıyosun’dun”…
Dünyadaki en güzel kadın mısın, hayır! Dünyadaki en seksi kadın mısın, hayır! Seviştiğim en güzel kadın mıydın, hayır! Seviştiğim en seksi kadın mıydın, hayır!
Bugğne kadar seviştiğim hiçbir kadının gözleri Cennet değildi! Hiçbirinin “boynunda kokladığım ben yasak!” değildi! Bugüne kadar seviştiğim hiçbir kadının saçlarımı, ensemi, göğsümdeki gamzeyi okşayan acuçlarında bir sevdaa çukuru yoktu! Ve inan bana, bugüne kadar seviştiğim hiçbir kadının avuçlarının içini öpüp gözyaşı dökmedim ben…
Seviştiğim hiçbir kadının ardından, her akşam her akşam -bir an önce sabah olsun, diye dua ederek, arta kalan olarak, gözyaşı dökerek el sallamadım ben. Bugüne kadar seviştiğim, gece sabahlara kadar seviştiğim hiçbir kadının ardından, -sırf rüyama gitmezse ben ne yaparım azabıyla, sabahlara kadar gözlerimi tavana dikip, ağlamadım!
Hiçbirine, bilaistisna hiçbirne “yalnızlığın içinde de sen varsın, sensizlik çok sessiz” diye şiirler yakıp, sessiz sedasız bir köşede ondan gelecek bir sesi, bir selamı, bir merhabayı, -en sevdiği yoğun bakımda yatan ve ondan gelecek bir haberi bekleyenler gibi, yarı umutsuz, yarı tedirgin, yarı üzgün, yarı ölü ve yarı diri beklemedim!
Yalan yok…
Sevişmeyi…
De…
İstedim!
Seviştiğim hiçbir kadının nefesinin tadı kalmadı damağımda. Hiçbirinin gözyaşını sildiğim parmağımı dudaklarıma götürüp, alevsiz ve ateşsiz yanan yangınıma hiçbirinin gözyaşından bir damla su diye medet ummadım!
Seviştiğim hiçbir kadına esen rüzgarla, yağan yağmurla, yanıp sönen bir ışıkla veya ne bileyim işte bir kitabın alakasız bir cümlesine yüklediğim anlamlarla selam göndermediğim gibi; seviştiğim hiçbir kadının da esen rüzgarla, yağan yağmurla, yanıp sönen bir ışıkla veya ne bileyim işte bir kitabın alakasız bir cümlesine yüklediğim anlamlarla selamını beklemedim!
Tenini, tenime bir istek değil; tenimi tenine muhtaç bilecek kadar istedim seni… Seninle sevişmeyi… De!
Senin bir başkasıyla da, üstelik yasaksız, üstelik haklı, üstelik yasal, üstelik hür, üstelik özgür ve üstelik istemeye istemeye seviştiğini bilmek, seviştiğin ihtimalini düşünmek yapıştı canıma çok gece… Açıp senin yanında olmadığını gördüğüm, biraz geç kalınca ye’se, eleme, kedere ve inan bana bin ölümden daha beter bir ecel acısına teslim olduğum şeylerle avundum ben o gecelerin tümünün sabaha ulaşan vakitlerinde! Çok şükür dedim, çok şükür uyuyorsun. Çok şükür yanında değil! Çok şükür dokunmuyor sana! Çok şükür rahatsız etmiyor seni! Çok şükür sarılıp uyumuyor yanında! Çok şükür, yanında değil!
Gamzeni göğsüme -bir daha hiç silinmemek üzere kazıttığım günden beri, omuzundaki beni gördüğüm onu öpüp ağladığım günden beri, gözlerinde o Cenneti gördüğüm, sana aşık olduğum, sana yandığım, sana kahrolduğum ve sana “ben senden ibaretim” diye pes ettiğim günden beri… Evet… İstedim…
Seninle…
Sevişmeyi…
De…
İstedim!
Suçtu, olsundu… Yasaktı, olsundu… Haksızdı, olsundu… Ne farkederdi ki ayakta oluşumuz, ne farkederdi ki ayaküstü oluşumuz! Ben anadan üryan seviştiğim hiçbir kadınla sevişirken, seninle giyinik seviştiğimiz anlardaki hazzı almadığımı düşünecek kadar istedim seni… Seninle sevişmeyi… De!
Bu yüzdendi “yeter” dediğinde yetmesi. Bu yüzdendi “dur artık” dediğinde durmam. Ve bu yüzdendi “bu değil ulan bu değil” diyerek duvarları yumruklamam!
“Sana sarılmak istiyorum değil, seninle sarılmak istiyorum” bu yüzdendi. Çünkü ben ömrüm boyunca seviştiğim -ve pek çoğu senden çok daha güzel, pek çoğu senden çok daha seksi, pek çoğu senden daha iyi öpüşebilen, hiçbir kadını belinden öpmediğimi farkettiğim an; seninle sevişmeyi isteyenin yalnızca bedenim olmadığını, benimle sevişmeyi isteyenin yalnızca tenin olmadığını da anladım.
Nasıl ki Cennet gözlerine bakıp, gözyaşı dökerek son nefesimi vermek istediysem…
Nasıl ki can attıysam o güzel “gamzende bir lahza gülmek için”… Ve nasıl ki son bulsun ulan son bulsun, isterse kıyamet kopup dünya yerle bir olsun istediysem başını omuzuma yasladığında… Evet, yalan yok… Sevişmeyi de istedim.
Hiçbir kitapta yazmaz bu ama aşkla seven, ruhuyla da sevişmek istermiş. Üstelik tene, bedene, ilkel dürtülere ve hayvani duygulara söz geçermiş de söz geçmezmiş aşık insanın ruhuna.
“Ağlayan adamdan zarar gelmez” demiştin bana…
“ Nice hevesler kursağımda, bir bilsen;
Kaç yerinden kırıldı kanatlarım.
Aklıma geldikçe yanıp kül olduğum yangınlarım, Ağlarım!
Ağlayan adamdan zarar gelmez...
Ve yüzü gülmez, derdi olan adamın!” diye sana, seni anlatmıştım…
“ Dertli gecelerden, dikenli yollardan geçerek geldim sana...
Ayaklarım kanrevan ve elimde tek yaprağı kalmış bir papatya.”
Ben acabalarla, keşkelerle, ah ulanlarla, ihtimallerin gerçekleşme olasılığıyla kahrolduğum dertli gecelerden; ayaklarım kanrevan içinde ve elimde tek yaprağı kalan papatyalarla sana koştuğum her sabah, o papatyanın elimde kalan tek yaprağına binlerce “çok şükür” sığdırdım. Ağlayan adam olduğum her gecenin sabahında, vakıa değil olasılık bile olsa, üstelik istemeye istemeye de olsa, üstelik yasal da olsa bir başkasıyla seviştiğin ihtimalini düşünerek, kahrolarak, gebererek baktım senin Cennet gözlerine! “Öldüm de Cennete düştüm”, “Öldüm de çektiğim onca acının ecri bu gözler işte!” diyerek teselli buldum gözlerinde! Hatırla, kimi sabahlar gözlerine bile bakmadan, yüzüne bile bakmadan koşup eline sarıldığımı… Sevdaa çukuruna bakıp, kendimi orada aradığım kahvaltılarımızı… Anlamlara anlamlar, detaylara detaylar, olmazlara olurlar yükleyerek istedim seni… Seninle sevişmeyi… De!
Yalan yok, istedim. Çok istedim. Çok kere istedim. Seninle sevişmeyi istediğim o defahatin hiçbir defasında yalnızca bedenimle istemedim. Aşkımla, içimdeki derin sevdaanla, aklımla, akıldışılığımla, azapla, neşeyle, kederle, keşkeyle, ömrümle, ölümümle ve ruhumla istedim seni… Seninle sevişmeyi… De!
Seninle sevişmeyi; sana seninle sevişmenin ne kadar ulvi, ne kadar uhrevi, ne kadar derûn, ne kadar güzel, ne kadar aşkla, ne kadar sevdaayla, ne kadar ruhla ve ne kadar bedensiz bir tahayyül olduğunu, bir akşam vakti sayfalarca yazıp anlatabilecek kadar istedim seni… Seninle sevişmeyi… De!
26.04.’24
Cuma
20.00
Ben…
Yine…
Burada…
Böylece…
Yutkuna yutkuna, tüm heveslerim kursağımda ve yine içimdeki binlerce seninle.
Ben, burada, böylece!
Mühim değil gelip gelmemen, mühim değil görüp görmemem! Gelmeyeceğini bile bile üstelik… Hasıl olan maksadımla, birbiri ardına içtiğim sayısını bilmediğim sigaramla…
“Sen bilsen yeter” diyerek, seni bekledim.
Kayıt Tarihi : 26.4.2024 19:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sen bilsen yeter.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!