Sağ olsun karım sayesinde sabahları sağlık programlarını izler… İzlemekle de kalmaz, uygular, uygulamakla da kalmaz, bana uygulamak için elinden geleni yapar… Bilinçli olmasa bile, bilinç altıma girmek için, ben uyurken sesi yükseltir ki benim beynime söylenenler nakşedilsin ve benim bilinç altım beni yönlendirsin… İşte teknolojinin marifetleri… artık hep böyle yönetiliyoruz… Ayıların burnuna takılan halkanın yerini aldı TV kanalları… Bu sayede istedikleri yere çekebiliyorlar toplumları… Böylece beni de karım çok güzel idare ediyor. Hem uyandırma biçimi kibar, hem öğretme biçimi…
Dinlemek zorunda mı kalıyorum, yoksa kulağıma zorla sokulanları engellemeye üşendiğim için mi nedir, ben de uysal uysal dinliyorum… Uyku sersemliğinde kendimi bende anlayamıyorum ama bu iki açmaz arasında melankolik olduğumu fark ediyorum.
Konuşmanın bir yerinde de insan öfkelenip uykusu tamamen dağılıyor… Aslında yarı uykulu olmak her şeyi kolayca kabullenmek için iyi bir ortam… Öyle durumlarda kimine esin geliyor, büyük sanat eserlerine imza atıyor, kimi de, istenilen yere kolayca çekilebiliyor… Benim esin kaynağıyla uzaktan yakından bir ilgim olmadığı için kullanılanlar gurubuna giriyor olmalıyım… Ne olduğumu nerede durduğumu fark edecek kadar uyanık değilim… Beni uyandırabilen bir tek Müşerref Akay’dı zamanında, onun söylediği ‘’Türkiye'm Türkiye'm’’le uyanırsam o gün, günlük işlerim yarım kalmazdı. Erken uyandığım ve o sesin ritmine uyarak çalıştığım için işimi erken bitirirdim… Bakın bu gün bile hala araya girmeyi başarıyor. Bekçi ile hırsız arasındaki yakınlık gibi bir yakınlık kuracak olursak, araya girmekle araya almak arasında da bir yakınlık kurabiliriz… Ama ben hırsızlık yapacak kadar toplum nezdinde itibar sahibi olamadım… Hiçbir gün de bana sayın diye hitap eden olmadı çok şükür. Netekim onun için de emekli maaşına talim ediyorum… Netekim ne araya girebildim ne de sıraya… Bu harfler de su gibi oradan oraya kayıp duruyor, bir türlü bir kanala yönlendiremiyorum…
Kanal dedim de aklıma geldi, televizyondaki sabah programlarından bahsediyorduk…
İnsanın yarısı aktifse yarısı pasif oluyor, benim de kova tarafım aktif galiba, sabah programları ile dolduruluyorum. O sabah programları da olmasa televizyon diye bir aracın varlığından haberim olmayacak. Doktora gitmeye de gerek kalmıyor… Sağlık konularını yetmiş milyona hitap eden bir yayında konuşan doktordan daha iyi bilecek değil ya mahalli doktorlar…
Onun için de sabahları sakin ve huzurlu kalkmak yerine, gergin kalkıyorum… Çünkü o doktorların tavsiyelerine bakacak olursak çoktan ölmüş olmam gerekiyordu. Bu halimi gören komşularım, ‘’Ne o akşamdan mı kaldın komşu? ’’ diyorlar… Tövbe! Ne demek şu sabah programları sayesinde alkol almak şöyle dursun, benim hanım salataya limon bile sıktırmıyor. Sirke, limon, şarap, rakı onun için hep aynı familyadan…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
çok haklısınız. kötüde iyiyi aramak marifet
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta