Seferberlik yılları, iptida harb-i cihân,
Yedi düvel kapıda, işte büyük imtihan!
İngiliz, Ermeni, Rus, belki bir milyon cellat,
Dayandı hudutlara, oldu yurda musallat!
Müftü geldi Yağda’ya, dedi: “Gidiyor vatan,
Yarın sabah ezanı, henüz ağarmadan tan,
Yetmişten küçük herkes askere yazılacak,
Allah’ın izni ile bu oyun bozulacak! ”
Tüm yiğitler toplandı, er kalmadı bucakta,
Ağıt yaktı gelinler, bebeleri kucakta!
“Bakmayın ardınıza, bu ocak sönmeyecek,”
Oysa biliyorlardı, pek çoğu dönmeyecek!
Dedem Koca Ali’ye onbaşılık verildi,
Silifke’den gemiyle Gazze’ye gönderildi.
Karısı Sultan Ninem, diğer gelinler gibi,
Dört yetimle kalmıştı, yeşil ekinler gibi!
Yalnızlık, kimsesizlik dert değil çekilecek,
Çul çadır dokunacak, tarlalar ekilecek…
Asıl savaş içerde, düşmana hücum ne ki?
Dört yetim var çadırda, en büyüğü on iki!
Yemek vakti gelince bir köşede beklerdi,
Çocukları doyurur, yemek kalırsa yerdi!
Sofra faslı bitince, dert değildi bulaşık,
Sapsız bir bakır tava, yalnız dört tahta kaşık!
Kaşıklardan birinin adı “Harmansavuran”
Önce bunu kapardı sofraya ilk oturan!
Yarım tabak çorbayı alırdı daldırınca,
İkinci “Yüktaşıyan” olurdu saldırınca.
Üçüncü kaşık ise ufaktı, “Yükçügücük”
Ağzı dar ve derindi, sapıysa hayli küçük!
Sona kalan çocuğa, kalırdı “Dalaralmaz”
İçine çorba girmez, sahibi memnun olmaz!
Yaylada kadınlara kalmıştı tarla tapan,
Çoktan asker olmuştu, yegane kaşık yapan!
Çile, sabır, niyazla, zulmetle, gamla, nazla,
İki sene çok çetin geçti “Dalaralmaz’la”!
Çocukların dayısı geri döndü nihayet,
Hava değişiminden, hasta düşmüştü gayet!
Bitkin haliyle kırk gün yürümüş Enes Hacı,
Ağbeyine sevinçle sarıldı Sultan Bacı!
Enes Hacı gelince, ocaklar başka tüttü,
Çilli horoz aylardır, belki ilk defa öttü!
Uzun uzun anlattı, savaştığı yerleri,
Mektuplar, hatıralar, şehadet haberleri…
İki kaşık yapmıştı bir sandal kütüğünden,
Yetimlerin sevinci seçilmezdi düğünden!
Taptaze, gıcır gıcır kullanışlı hem de şık,
Sofrayı süslüyordu iki cilalı kaşık!
“Dalaralmaz” çadıra itinayla asıldı,
Dile gelse, anlatsa; “Çaresizlik nasıldı? ”
Yedi sene sonunda, Koca Ali gelmişti,
Kahpe Yunan bozulmuş, memleket düzelmişti.
Bir asırlık hicranın hâlâ kanar yarası,
“Dalaralmaz” duvarda, o günün hatırası!
Halil GÜLŞEN
Halil GülşenKayıt Tarihi : 1.2.2012 01:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Olay gerçek olup, Mersin'in Erdemli ilçesinde 1915-1922 yılları arasında yaşanmıştır. O zamanlar Yağda, Silifke vilayetine bağlı bir bucak merkeziydi. 1954 yılında Elvanlı ve Yağda bucakları birleşerek Erdemli ilçesi kuruldu. Şiirde sözü edilenyayvan kaşık 'DALARALMAZ' halen dedemin evinin duvarında asılıdır.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!