Daha yollar varken gidilecek

Daha yollar varken gidilecek

desenlerin en hüzünlü rengiyle
acıların yüzünde beliren tebessümleriyle
yarın bir kervan yola çıkacak
oyası ateşle işlenen gergeflerin çırpındığı
delicesine zamanların insanları
acı şelalesinden rahmet serpecek çevre çevre

peçesi yırtılan geceler
yalnızlık dostlarını arıyacak oda oda
gözbebekleri eskimiş harfler gibi
masal acılarını anlatacak
melekler ağlayacak yukarılarda şefkat şefkat
tükenmez hayallerle yazacaklar son cümlelerini

bir gelincik
bir bebek süt için ağlıyor bak
sabahın kızıllığına bakarak
kutsal metinlerin şerh düştüğü insanlar yatıyor yan yana
akıldan sıyrılmış tevatürlerce çoğalıyor inlemeleri
bir başka takvim ki
duvarında asılı duran odanın
saati bir başka saat

mutluluklara alacalar üşüşmeden
elinize bir demet gül alıpta
neden bir kabristana götürmüyorsunuz
deste deste gülümsemelerinizi.
humma içen geceleriniz
son şiirin son mürekkebi
son redifi de bitmeden

içinde hu besteliyor tesbih tesbih birileri
dudaklarından döküp
gözlerinde topladığı güller donmak üzere
sonra çıldıran ayrılığı sarıyor yüreğine
sonra yosun yeşili kıyametler devşiriyor
bir selam yazıyor mektubunun son satırına

acep yolların ihanetine mi uğramaktasınız
paylaşılmayan gamların kıskacında
ne vakte değin mahpusluklarda kalacaksınız
umudunu yitirmeden
ve seherde matem dolu sabahlar olmadan
ve elden ayaktan düşmeden
dualarınızı,münacatlarınızı şeker diye eritip
bir bardak suda
neden sunmuyorsunuz

ırmak başında oturup da suyu esirgeyen
ırmağı göremeyen körden başka değil de nedir
karşılığı olmayan bir oyuna girmek değil de nedir
bilirsin ki biriken elbet kokuşur
duran, ışığını yitirir
mumyalar kadar sarıp sarmalansa da
saklanan çürür bir gün

doğan yaşlanır
yaşayan ölür
gecelerin zifiri künklerinde
dehşetlere varır bir köhne hayat
iyiliği can evinden vurarak
kaybedilir ancak savaşlar
gizemleri kentlerin yalnızlığına katarak
saklamayı yeğlediler
ayrı yaylalarda biten otlar gibi
birbirlerinin el uzatmasını bekleye bekleye
çürüdüler

farkında mısın
çiçeğe ulaşamayan kovanlar dolusu uğultularda
yakmadayız kanatlarımızı
yüreğimizi kanatan iştahlarımızdan kurtulmaya
mecalimiz kalmadı
benlik düşüncelerimizin agoralarında.
kişnemesinden fecirlerin doğduğu atlarımızı
yoksulluğun kırlarına yaylımlara saldık

bigane bulutlar sarıldı yaralarımıza
kimsesiz tören alanlarındaki heykeller kadar
yalnızlaştık
kısık ışıklı odalarında unutulmuşlara döndük
donduk kaldık

bir can bağışlayana
yüz bin can ile koşmakla bahara erer canlar
öksüz şamdanlara aydınlık ufuklar dokuyan
mumdur…
toprakta, güneşte ve denizde yanar durmadan
duraksamadan

seyretmekten yorulmadık mı
tenha avuçlarla önde gidenlerimizi
usancımız değil mi
toprağın doyurduğu aç gözlülüklerimiz
dünya zalimlerin dünyası
öksüz ve yetim mi çıkalım bitimsiz yola
unutalım mı Hak müjdesini?
hiçliğimizden babil kulelerine mi sığınalım
daha fakr u zaruret varken giderilecek
daha yollar varken
gidilecek...

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 25.1.2025 01:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!