I.
Şiirle yaşam örme arayışı
Yarımları tamlama uğraşı
Şiirle yaşam kurma işi
Dervişin ifadelendirilmemiş sezgisi
Sevda soluğunu bitirmeden ölmeye yatkın
Eller sayfalarıma eski dokunuşlar
Binlerce çürük kokusu
Bir akrep tedirginliği,iğnem sonsuzuma!...
Güne aynaladığım anlam
Sırrı düşmüş saydam...
II.
Durmuştu zamanı, çağlayışını duymak istediğim suyun
Bu zaman
Adım meyhane meyhane dolaşmaya yatkın mey...
Anason demliyor
Hüzün giyiniyor an
Gözlerim yağmuru saçakların!..
Kestane çiçeklerinden acı üretiyor arılarım
Ve ötede bebek doğuyor...
Yaşam soluğuyla yosun büyüyor
İlk ile an’ı bağlıyor birbirine
-Adını sun geçmişim,geleceğim;dokun an’ıma!..
Yıldızın biri,
Şarkı söylerken diğerine
Sevdayla örtünüyor çatılarım
Çatılarım suyunu kaybetme korkusu...
III.
Yıldızlar terk etmiyor geceyi
Ürpermiyor damlayan su
Düş doğuruyor gece
Büyüsünü taş yontar gibi biçimlendiriyorum
sevdamın
Açıyorum pencereyi, kapıyorum
Bir sıkıntı sökülüp sökülüp geliyor yüreğimden...
Nereye koysam yer yok, kalabalık
Olmayan meyhane köşelerinde sızıp kalıyor
bedenim.
-Anneme vermiştim bir tas su
Bir sefer daha yıkasın diye beni...
Tas, yeşil sabun ve annemin dirsek üstü kıvrılmış
kolları
Hamamda kaldı öylece...-
İçim ölüm ağıdı...
IV.
Yaşama dönüyorum!
Zor, yorgun beyinle yaşama dönmek
Yaşama dönüyorum bir ipi daha kopuk
Tekrarlıyorum bütün aynalara:
Tebeşirle yazılmıştır suya sevda...
Uyarı levhası olmadığından
Görüntüye sığmayan an,
Pas geçmeyen bir yaşam...
Tekrarlıyorum bütün aynasızlığa:
Çıkmaz sokaklardan çıkamaz sevda...
Söz söylendikçe çoğalan
Çoğaldıkça çok; az gelen
Yürüyor, duruyor
Asılı kalıyor düş...
V.
Suya ulaşamamak kırgınlığında
Eflatun çiçekler soldu bahçede
Su değirmenlerinin, suya mahkûmiyeti gibi
Mahkûm kaldığım...
Umut nerede başlar, nerede biter kaybettiğim
Gri giyiniyor gökyüzü
Işığı perdelerle kesik, besleniyor
Besleniyor solucanı bağırsakların
İçi boş doğuyor gün...
VI.
Dönüyor bumerang
Mimik kaos bir acı
Acı, yürüyüşü zorlayan
İçe düşen; çırpınan boğulamayan
Elmaslarla çizilmiş ağır yaralı ardını gösteremeyen
cam
Ardımı gösteremiyorum; su donması içim
VII.
Yankısız sesleniş
Ne mor menekşesi
Ne gelincik çiçeği kırların..
Ucu sivri kaldıkça kelimelerin
Serzenişler ses gibi çıkmıyor.
Düş ile hayalin iç içe geçtiği
Bir etmez büyüten iki.
Çeşmelerden akıyor su
Arklardan arklara ekleniyor yol
Son ,bir başlangıç
Düşler rengi solmuş çiçek, bahçeler susuz!..
Çatlıyor, tuğladan dökülüyor sıva
Eksiliyor özünden yapı.
İçerde bir durum çözümsüz...
Şimşekler yolluyor gece,
Gökyüzü paramparça iniyor yeryüzüne
Toprağı yarıp orta yerinden çıkıyor yaşam.
Soluğuna sevdası yarım kalmış
Parçalanıp sönüyor volkan.
Renkler, ifadesi bodur orman büyütürken
Ur dişi gelişiyor.
Bir rüya gibi; uçup gidiyor, tortuda kalıyor söz
Artık bırakıyorum aşınsın şiir.
VIII.
Benim mi! Kimin aktarma kaldığım kimsesiz
Çocuk bahçelerinde sanal bir ekran
Damıttıklarına ters örgüyle bağlanıyor insan
Ardıl kalıyor anlam.
Duvar sis perdesi; görülen görülmeyen
Yumuşakçalar mezarlığı gibi iz bırakıyor sertçeler...
Su varken yeşil yosun; su yokken kahverengi bilinmeyen
Soramadığım bir adres arayışında
Gözlerinizden tutam tutam çiçek kopartıyorum
Tohum bırakmak için elleri beyaz
Elleri kir sorguya çekiyor.
Saklambaç oynarken çocukluğumla
Kerrat cetvelinin ezberindeyim;
Ya da iki kere ikinin en doğru dördü üçün.
Uygarlık diyorsunuz elektronik araçlarınıza,
Oyunlarına almadıkları için dil çıkartıyorum
Çocukçalarımla.
Şiirle düş arayışında değilim!
Hayalsiz kalışı çivi yazısıyla kaydediyorum sonsuza.
IX.
Yağmur başka düşüyor yeryüzüne, güneş başka
Neler bırakmıştır, emanet duygusu...
Düşe ürpermeden dokunabilir mi şiir!
Sevdasız olmuyor, sevdalı taşınmıyor gün,
Gün kaybedildiği yerde hüzün, hüzün;
Öptüm gözkapaklarından
Dudaklarım ıslağı gözyaşlarından.
Doğumlar çatışıyor, ölümler;
Savaş meydanları çürümüş protein kokusu
Şikâyetçiyim yasalardan.
Asli olan, gizlenen, yasalara çaresiz.
Ritmi yok bir yıkım içim
Kor bu içim
Böyle sevdalar üretiyorum tükenmekten aciz.
İçimde isyankâr çocuk
Saygı duruşu yok,
Ölümlerime nöbetçim...
X.
Dönüyorum, önüm arkam, sağım solum sobe
Kimsesizlikte sürüyle anlamsız gülüşme.
Sürgünü yok.
Oyuncaklar arasında oyuncaksız...
İçine kapanık çocuk...
Yırtık sesler çıkarıyor trompetleriniz.
Kabuksuz yaraları tırmalıyor gibi bir an
Çıldırmaya en elverişli zaman.
Çıkıyorum, merdiven! İniyorum, merdiven!
Varışını duymadığım ne?
Çıldırışı ağır ağır büyütmek için
‘’N’’ harfinden ninniler mi besteliyorum?
İşe gittiniz, işten geldiniz; bonolar, faizler, dövizler
Bozdurdunuz insanlığınızı ve aile oldunuz böylece
Deliliniz yok!
Gerçek değilsiniz yaşama.
Açıyorum gözlerimi:
Önüm arkam, sağım solum sobe!
Bir sürü emanet cümle kimliğinizde.
Önüm arkam, sağım solum
Sobelendim, ebelendim, debelendim
Yeşil kâğıtlarınıza yenilmedim...
XI
Uyumsuz yaşıyorum
Dokunduğum uyumsuz.
Kirliliğini sahnelerken insan,
Yüzüm efkâra dönük kudurma
Tırnaklarını törpülüyor gibi sessizliğim
Soluklanıyor, duraklanıyor
Kaçmış otobüslerin ardından bakan...
Geçmişte kalış ilk hareket kolunu çevirmiştir.
Sıkıntı parmak çıtlatmaktadır.
Yaşlı bir beden anlamsıza yakın sokağını izlerken
Kapı tokmaklarından sızıyor.
Girilmemişliği el izleri
Çeşmelerden testiler dolduruyorum.
Su mu?
Umursanan bir an kanıyor.
Uyku yok gecelerde, sağdım kendimi
Bakraçları doldurdum, döktüm bakraçları.
Şiir aradım, dört yapraklı yoncayı aramak gibi
Aynı gecelerde ördüm duvarlarımı
Sıvadım, boyadım ki
Bilimsiz bir renk...
Soru sordum, karşıtlarımı
Heybelerde ezber cümleler
Bir mızrak! Ucu körelmiş ölüm
Ölüme de tebessüm.
XII.
Bilmek çoğaltmaz
Kelimeler kaybedebilir dişiliğini
Menopoza geçer zaman, gerçekleşemez doğum
Su saksılarında nasıl geçiriyorsa mevsimini
Görmek düşkün bir uyumsuzun, isyan gülüşünü
yarattı
Ölümsüz ağır ağır öldü
Bu bensiz ve sonsuz, derken genişledi zaman.
Ağıtlarıyla geçmişin yolundayım.
Ölüm büyüyor, sizden sizi isterken
Sizsiz kayboluyorum
Gerçeğim sarmaşık tırmanır gibi ağaçlara
Bir engine, iç örtülü çırpınışa
Tedirgin bir yağmur iniyorum sokağa
Varımsız bir yol gideceğim.
XIII.
Suyu güzel bir ırmak göz
Dili yeniden üreten sevda
Ürpermelerin en zamansızı, görülmemişin görülmesinden.
Gri ölen akşamlarda birikti cevapsızlığım
Nereye varırsa varsın, varmak da tam olmuyor anlat,
Paragrafların önü sonu üç nokta!
En derin yarığa düşüyor kanadını unutmuş kuş...
Sonsuzumun orta yerinde,
Ses koca bir dağ,
Dağ ardını göstermeyen sessiz.
Söyle suyuna hasret düştüğüm;
Elleri koyacak... Düşleri dinlendireceğim yer nere?
Suskunluk ölüm
Ölümcülü adlandırmadan gitme... Sonatları yitmesin
müziğin...
XIV.
İç enkazlara dönen ses
Çukursuz bir çöküntü
Doğasız tanrısız bir bütün
Her yanından su sızıyor yapıların
Ustası yok bir yıkım, adıma siyah diyor
Uyumsuza uymak mı denir
Ölmek midir şimdi zili çalmayan kapı
XV.
Sevda özel anılar zincirine katılır
Kaybolur, eriyip yiter birey zaman
Dikkatsizlik buruşturur, dönüştürür estetiğin ilk halini
Bir başka şey kalır sonraya, sanrısına mahkûm sanı
Açılıyorum denizlere yaşlı bir balıkçı, nasırlı ellerin
kısmetine
Kurt gibi kokluyorum havayı
Sularda zemzem kutsallığı yok
İlmikleri birikiyor günlerin
Zaman, zamansız kalışa geçer gibi oluşuyor
Hüzünle yoğrulu bu dip, dip sularda donuk
Şiirine meyve vermiyor
Bir ayaz an’ı ölüyor çiçek; çiçek ölümün rengi...
Ses yankısından kopuyor
Siyah mor arası gidip geliyor anlam.
Ey! Gökyüzünü oyalayan yüreğim...
Söyle yargıcına; artık kırılsın kalemin
Ölsün karnında şiirin...
Ey deniz!
Yükselt dalgalarını
Sonsuz ölüm, sessiz doğum...
XVI.
Kimin sesi! Çığlığı geçmişin...
Sinmiş nikotin kokusuyla boyanmış
Duvarlarda düş geziyorum
Sizi izliyorum, kapı aralığınız ne?
Perdesi kapanıyor
Işığı kapanmıyor göz odaların
Sil baştanlarını örüyorum kurguların
Karşılıksız bir dram trajedisini yaşıyor
İç oda trajikomik izbe
Ebe başlamış, ebelenerek oynuyor çocukluğu...
Çağ ki; yargıcı, savcısı, suçlusu, suçsuzu... Kendisi
Yol-yordam ilmik ilmik anlamsız biçim
Kabarıyor isyana içim
XVII.
Ey annem! Beşiklerde kalan kimin ninnisi
Ömrüm kurt kapanı tedirginliği, sessizliği...
Cam parçasıyla kazasız kesiliyor ten
Mavi esir düşüyor hüzne...
Deliriş öyküsünü yazıyor
Lastiği kopuk donunu tutan şark çocuğu dönüyorum
güne
Elimde yüzümde birikmiş çamuru geçmişin
Geleceği yıkamak işiyle öleceğim
XVIII.
İçe kapanan, dışa açılan kapıları
Bir arada yaşadım
Kırmızı kafiye birikti içim
Yabani sabırsızlık, bir dengesizlik
İç ve dış kapının aralığına zorlandım
Ninnisini bekleyen bir bebek gibi ağlamaklı
Sevda bahçelerini tohumlayan ellerden beslendim
Beklenti gelişmedi
Uyku zorladı sabahı
Mezarlık çiçekleriyle aynı çiy’le ıslandım
Şarabi kırmızı, buruk sabahlar büyüttü
Parmaklar yüzde kalıcı iz bıraktı
Susuzluğa denklendim
Ölü doğdu şiir...
Ozanların divit kalemleri yetmeyecekti
Büyük şiir, büyük sevdasını bekleyendi
Zaman durdu
Lisan dilsizliğe esrik kaldı
XIX.
Mezarları mezarcılar kazar sanırdım!
Ölümü gördüm
Mezar kazıcılarını da...
Gülerek geçtim, gülmeden geçtim
Kazma kürek törenlerinden
Tanıyı tanımlayamayacağım
Yol ayrımına vardım
Taban altlarımda balçıklarla uzun yollar yürüdüm
Yoruldum mezar yeri serviliği ölüm
Doğumla ölüm arasına mektup yazar kaldım
Mahkemesi kurulmaz böylesi cinayetin...
Yüreğim ilk katilim!...
Su geliyor, su gidiyor... Kuma dönüşüyor taşım
İçime alamam, içinize alamazsınız beni
Kayıt Tarihi : 19.6.2021 12:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
“Toprağına çiğ düşmüş Ülke değilim ama Biraz böyle bir ülke yüreğim’’ Handan’a

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!