Acı bir tebessümle elvedâ deyiş vardı
Ağır ağır el sallayış, boyun bükük bakış vardı
Derinlerden kopup gelen hüzün dolu bir âh vardı..
Arkasından hıçkırıklar, ağlayışlar, ağıt kaldı.
2000
hangi suçtan dolayı kapına sürgü çekmiş,
olanca hiddetinle yüzüme çarpıyorsun
ey şehir revâ mı, güzelliğe bürünmüş
o sımsıcak çehreni
benden mi gizliyorsun
Umut etmeyi unutmuş ama,
Yüreklere sığmaz sevgim
Yoksa ne fayda; yaşasam ne fayda...
Hiçbir zaman aşamayacağımı bildiğim sonsuz denizin,
Kucağında bir ömür, çırpınıyorum
Bir gün belki, ümidiyle
Dün gece bir rüya gördüm yanımdaydın benimle
Ağlıyordun hüzünüme gerçek sandım inandım.
Rüya deyip geçemezdim paylaşmıştım seninle
Sır olup gizlediğim… önemi yok ben kandım.
Ne tatlıydı o bakışın, tatlı dilin, masum yüzün.
Kapı çaldı ansızın
Kurşun gibi “tak tak” diye
Beklenmedik bir anımda
Ötelere davetiye
Şimşek çaktı si o an
Efkarlandım birdenbire
Tulû ettin ufuklardan ‘on beşinde ay’ gibi
Semalardan sürüp gelen, tutunacak dal gibi
Sen bir sultan, ben de gedâ, kapında ömür boyu
Alîl gönlüm sana muhtaç, nazar eyle ey nebî
Aşkın alev sûretinde yoluma ışık saçar
Yollar hep yokuşa sardı
Gün karanlığa doğru
Dansetmiyordu artık rüzgar
Toprağa küskün yağmur
Bir hüzün çiçeklerde
Boynu bükük yapraklar, ağaçların
açması beklenen çiçekler vardı
bağrında toprağın anı bekleyen
sahrada da olsa canlı tutardı
ki umutdu adı;
bitmeyen,
asla tükenmeyen
her an gözüm kapıda
özlemle bekliyorum
ölüm değil, ben onun
peşinden geliyorum
(ağustos 2006, İzmir)
satranç misali dünya
üç-beş hamle, şah ve mat
bir oyun neticede
başlayınca
son bulacak
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!