CUMA ŞİİRLERİ

CUMA ŞİİRLERİ

Zeki Akçalı

Bu bahar,
Artık yeni bir bahar...
Yaseminler açtı gönlümde.

(20/5/2005, Cuma, B.Çekmece)
(2. dönem)
..

Devamını Oku
Aşık Uslu

Selamünaleyküm can, yıl iki bin on bir,*
Sekiz Nisan Gül Cuma, edası Nur ecir.*
**
Cuma yıkar pak temiz, nasuh tövbeye söz,*
Dilde tekbir sedası, yönel kıbleye göz.*
**
Çıkmışız bir yola ki, zemheri buz keser,*
..

Devamını Oku
Bülent Aslan

Gel çıkalum konağa
O konağa düğün var
O konağın içinde
Benum bi sevduğum var

Konağun kapıları
Açılur geri geri
..

Devamını Oku
Aşık Uslu

Selamünaleyküm can, yıl iki bin on bir,*
On beş Nisan Gül Cuma, tebrik eyler Şair.*
**
“Ya hayır söyle, ya sus”, kelam hikmet dersin,*
Sükûtu tefekkür kıl, Selam hürmet sersin.*
**
Seyreyle bu âlemi, şu intizama bak,*
..

Devamını Oku
Mine Erdoğan Dal

CUMA DUASI

Çiçek böcek zikreder
Günahtan kaç titre der
Açılır af kapısı
Mü'min insan şükreder

..

Devamını Oku
Okan Yavuz

Bu akşam başım dumanlı gözlerim yasta
bu akşam özlem yağdı benim memleketime
Ve Bu akşam hiç olmamış bir şey oldu,
Senin ellerine dokundu ellerim
..27/04 /2012.Cuma...
..

Devamını Oku
Hayrani Abdullah Öztürk

Asıl kıymetliler kıymetsiz yaşar
Onların kıymeti gizli kalır sevdiklerinde
Onların kıymeti gizli kalır meleklerde ve gizli kalır Rabbin yanında.
Kıymet açıklamak riyadır, yalandır, çoğu kez tasannudur aslında.

13.04.2012 Cuma
..

Devamını Oku
Mehmet Gözükara

Elbistan Ağıtlarından (Birinci Cilt, Sayfa 409) alınmıştır.

KIRKİKİLİLERİN ASKER SEVKİ AĞIDI:

O yıllar gençler, askere, tertip tertip değil, dönem dönem sevk edilirlerdi. Kırkikililerin askere sevk edildikleri sene, takvimler martın onunu göstermesine rağmen geride kalan kışın öfkesi henüz dinmemiş; kar, engin yerlerde eriyen karların yerine tekrar, yüksek yerlerdekilerinse üstüne yağıyordu. Elbistan, köy ve kasabalarıyla, o günün şartlarında, sabah şehre gelenin akşam geri dönemeyeceği bir yapıya sahipti. Halkının çoğu geçimini zar zor çıkarıyordu; zengini zengin ise de fakirleri oldukça fakirdi. Tatlar, Maravuz, Uncular, Kabaktepe, Nergele, gibi uzak, Çiçek, Ketizmen, Akveren, Maraba gibi yakın köylerden gelen asker yakınları, gözlerine inanmadıkları evlatlarının bu kar ve kışta sevk edilecekleri yerlere yaya olarak gideceklerini bildiklerinden, yerlerine sağ salim varıp varamayacaklarından kaygılanıyor, bu kaygıları da hallerine yansıyordu.

Elbistan şubesinde muayeneleri tamamlanan askerler, şube binbaşısının verdiği tayını çantalarına koyarak yayan yapıldak Kapıdere istasyonuna kadar yürüyüp, orada, birliklerine ulaşmak üzere trene binerlerdi.
..

Devamını Oku
Hayrani Abdullah Öztürk

İçimden gelmiyor
Sana bakmak içimden gelmiyor
Seninle konuşmak içimden gelmiyor
Öylesine kaybetmişsin ki beni
Sana sen demek içimden gelmiyor

20.04.2012 Cuma
..

Devamını Oku
Mehmet Yılmaz Ak

telefona ihtiyaç duymadan konuşabiliyorsa onunla,her kulak çınlamanda o varsa,yüreğinin ortasındaki tahta kurulmuşsa, ruhunda damarlarında seninle yaşıyorsa, her nefesinde onu soluyorsan,ona koşuyor ona sarılıyor onunla var oluyor ikiliğin tekliğini yaşıyorsan,geçen her kız onun yüzü onun sesi onun kokusu onun heyecanıysa,bitmez tükenmez bir enerjiyle doluyorsan onu düşündüğünde hissettiğinde, gözlerinin daldığı yerde o varsa,kimseler bilmeden onunla dertleşiyorsan konuşuyorsan,onunla ilgili her ne varsa aklından çıkmıyorsa, hediyelik eşyacılara varını yoğunu döküyorsan, ona anlatmak için gün içindeki herşeyi biriktiriyorsan bir ödev gibi,onsuz olmanın nasıl bir çıkmaz sokak yada ölüm olduğunu düşünmek bile kanını çekiyorsa tüm bedeninden,senin için pek çok şeye katlanıyorsa,seni görünce ayaklarına kanat takılmış gibi boynuna atlıyorsa, gözlerine bakınca o içindeki masum sevgi dolu saf küçüğün minicik yüreğinde koccaman aşkı görüyorsan,ufacık bir mimiğinden derin anlamlar çıkarıyorsan,ellerini alınca avucuna avucun ateşten bir top misali yanıyorsa terliyorsa,kalbin göğüs kafesinden çıkmak ister gibi dövüyorsa ona ait bedenini, beraber ağlamanın tatlılığını yaşıyorsan,dokunmak yetmiyor göğsünü yarıp onu içine almak istiyorsan,sözcükler yetmediğinde gözlerinden duygularını akıtabiliyorsan gözlerine, hapşırdığında bile için acıyorsa,onunla yeniden doğuyor hep yenileri tadıyorsan, gözlerine baktığında sadece bir çift gözden başka bir görüntü görmüyor aşkın ölümsüz heykelleri gibi kalakalıyorsan
o zaman aşıksın be dostum
onu sakın bırakma
30 temmuz 2010 Cuma 21:26
..

Devamını Oku
Fuat Eriçok

bir ılımsız islam ülkesinde
ve bir cuma günü
meydanlara çıksa nü
sergilese gururla doğal süsünü!

eminim kimse bulamazdı ölüsünü!

..

Devamını Oku
Tamer Sönmezışık

Bir yokoluştan aldım bu sızıyı ben.
Yoksan varlığın önemi yoktu.
Baharı taklit ediyordu mevsim.
Yokluğun içimde zakkum zehiri,
Günlerden cuma anlardan sensizlikti.
..

Devamını Oku
İlknur Köknar

Seksen beş haneli bir köyde yaşıyordu, çocuk yaşlarda gelin gelmişti bu köye, o günleri yad e-derken, aşkan evin kapısına yetişemezdim demişti, evlendikten sonra uzamış boyu, dört eltisi olmuştu zamanla, kayınbabası tek tek ayırmıştı oğlanlarını…bir sokak kardeş çocukları ve torunlarıyla dolma-ya başlamıştı. Köyün içinde acı ve tatlının paylaşıldığı bir mahalle olmuştu orası. Baştan ikinci evdi onun ki, hayat kapısı açılınca bir ferahlık yayılırdı içine sağ kolda ahır vardı bir tek kışın hayvanları bağlardı oraya, onun yanında da samanlığı, avlusunda keçileri onun içinde oğlaklar için ayrılmış kü-çük çitlerle çevrilmiş başka bir ağıl tamamlıyordu. Üst kat üç odalıydı, merdivenler bittiğinde odalara açılan kapılar karşılardı seni, karşı kapı onlarındı onun yanındaki büyük oğlanla gelinin, diğer odada aşkan eviydi. Öğle vaktiydi gündüzün ona karanlığı yaşattığı vakit, yeni ameliyat olmuştu tuvalete biri yardım etmeden gidemiyordu. İki oğlu beş kızı vardı kadının, büyük kızını köy dışına vermişti, ondan sonraki oğlunu da kardeşinin kızıyla baş göz etmişti. yetiyorlardı birbirlerine,tarlaya pek göndermek istemese de cancağızlarını çapa gerekti toprağa,şimdiden ekmeliydi buğdayı,ocak aş isterdi her zaman. Oğlan’dan olanla birlikte dört torunu olmuştu, biri daha yola düşmüştü o vakitlerde,yorgundu kadın, içi içine sığmıyordu. Kızlara baktı ellerinde kaniçeleri çeyiz hazırlıyorlardı kendilerine,radyoya baktı kocası kızları sıkılmasın diye alıvermişti çarşıya indi bir vakit. Pencerenin önünde yatıyordu biraz doğrulup dışarıya baktı, hava biraz rüzgarlı gibiydi kuru dalları sallanıyordu ağaçların, karşıda çıplak tepeler uzanıyordu kış bitmedi dercesine, garip hissediyordu kendini olduğu ameliyata yoruyordu ga-ripliğini, bir de dikiş yerlerine sızı girmese pek iyi olacaktı.

Kızlar annelerine baktı, dalıp gitmişti kadın kendine sorsalar çocukluğunun yokluğunu anlatırdı belki de, annesinin yüzünü hala hatırlamaz üç kardeş kalmış anneleri ölünce, en büyüğü zar zor çıkar-tıyordu annelerinin yüzünü o da babasının isteği üzerine çocuk yaşta nikahlanmıştı, sonra da babası nikahlandığı çocuğun annesiyle evlenmişti, ikinci annelerinden de bir kardeşi olmuştu. Bir yanı hep ağrılıydı kadının, bir yanı hep yağmur suyuna teslim kimi zaman daldığı yerde ağlardı hiç yoktan, allahtan eşiyle hiç münakaşa etmemişlerdi gelin geldi geleli! Çocuklar farketmişlerdi annelerinin geç-mişi ziyaret edişini, küçüğü gelip annesine yaklaştı çay koysalar mıydı ocağa, kızına baktı kadın koy-sun tabi, birazdan çıkacaklardı Cuma namazından, babanla abin gelir şimdi yemeği hazırlayın dedi diğer kızlara, onlar da ellerindeki işleri bırakıp yemek hazırlamaya başlamıştı. Kadın hala anlamıyordu içindeki sıkıntıyı, canı daralıyordu hiç durmadan biraz daha doğrulup pencereyi açtı sertti rüzgar, esi-yor mübarek diyordu kendi kendine, ürperince kapattı pencereyi, odaya baktı kızlarla gelin yemek hazırlığı içine girmişlerdi çoktan, yatağın üzerinde torun uykuya dalmıştı. Ona baktı, bir iç çekti bir-den bire, kızlarda farketmişti annelerinin durgunluğunun yaran mı acıyor diye sormuşlardı, acımıyordu kendide bilmiyordu neden olduğunu. Zaman geçiyordu Cuma bitmiştir diyordu, yer sofrası kurulmaya başlanmıştı rüzgarsa inadına daha çok sallıyordu pencerenin menteşelerini, bir tuhaflık olduğu kesindi hayırlı haberlere vesile olsaydı keşke! En küçük duymuştu bu sözü, anne neyin var senin bu gün de-mişti kız, yoktu hiçbir şey yoktu! Olacak bilinmiyordu o evde! Olacak evin dışında olacak, silah sesle-ri köyü bir araya toplayacaktı!

O vakitlerde Cuma namazından çıkmışlardı, kadının kocası Hamit ağa ayak üstü sohbet ediyor-du dostlarla, yanında askere gidecek büyük oğlu ve küçük kardeşi vardı. yapılıydı Hamit ağa, güçlü kuvvetliydi taşı sıksa suyunu çıkartırdı köylünün danışmanıydı her ne olursa olsun, gelip ona danışır-lardı sevdirirdi kendini, kimseyi incitmemesi yol gösterici olması el üstünde tutturmuştu hep. Oğlanı konuşuyorlardı, askere gidecekti geldikten sonra tam vazifesine başlayacaktı, yıllarca köyün dışında okutmuştu sonunda imam olmuştu oğlu bu günleri de görmüştü çok şükür. Rüzgar sertliğini koruyordu hala, paltolarına sarılmışlardı evin erkekleri, yavaş yavaş evlerine doğru giden yola düşmüşlerdi. Ka-dının içindeki sıkıntı onları da yakalamıştı, yorgun hissediyorlardı kendilerine hem yürüyor hem de sohbet ediyorlardı. İlk defa ağır işliyordu zaman, sanki olacak olan felaketi yavaşlatmak istercesine, sıkıntı hala devam ediyordu, bir ara durdu Hamit ağa soluk soluğa kalmıştı. Ayakları geri çekiyordu onu, oğluna baktı gayet sakindi sonra da kardeşi Fazlı’ya birden aklına düşü vermişti, kardeşine tekrar dönüp ne yaptınız şu su meselesine diye sordu. Birkaç gün önce diğer taraftan biri gelmiş kardeşini ikna etmesini istemişti, gittikçe çırından çıkıyordu bu mesele, yemeği bizde yiyelim eğrisini doğrusu-nu konuşalım demişti şu işin. Kardeşi Fazlı olur demişti abisine, karşı taraf hakkı olmayan suyu isti-yordu bunu bellemesi lazımdı abisinin. Tekrar kardeşine dönüp kavga çıkartmışsınız, olmaz şunun şurasında komşusunuz tatlılıkla halledelim bak sonunda birinizin başına bir hal gelecek demişti sanki içine doğmuşçasına. Üçü de suskundu yokuş terletmişti, evin yolu uzadıkça uzuyordu sanki, içlerinde-ki sıkıntı gittikçe büyüyor bir düğüm yerleşiveriyordu boğazlarına. Tekrar durmuştu Hamit ağa, soluk soluğaydı bu gün neden böyle ağırdı kendine bilmiyordu. Bilse ne yapabilirdi ki!

Çocuklarının hepsi toplanmıştı aşkan eve, birazdan babaları gelecekti belki o zaman geçecekti içindeki sıkıntı. Sofra kurulmuş, ekmekler ısıtılmıştı güzinenin içinde yemekler hazırdı bulgur pilavı yanında cacık ve kuru fasulye yapılmıştı, küçükler sabırsızdı acıkmışlardı daha çok dışarda koşturduk-larında hemen acıkı veriyorlardı. Tereyağlı ekmek vermişti ablaları biraz sesleri kesilir diye! Silah sesi duyuldu, bir an birbirlerine baktılar kızlar ne olduğunu anlamadan dışarıya koşmuştu, kadın kalkamı-yordu sadece içindeki sıkıntı gittikçe büyüyordu. Sesi soluğu kesilmiş gibiydi içindeki sıkıntı yerinde tutamıyordu, ama yapacak hiçbir şeyi yoktu. Tek başına kalmıştı, torunu ağlıyordu yatakta sanki o küçük bebe bile anlamıştı gibiydi felaketi. Dışarıya bakıyordu koşturmaları duyuyordu, ne olduğunu bilmiyordu, kızlarda dönmemişti geriye! Karanlık güpe gündüz çökmüştü o eve, kimsesicikler yoktu ortalıkta herkes olay mahaline toplanmıştı.
..

Devamını Oku
Kemal Kabcık

Ben Bir Öğrenciyim! . Ciddiyetimle; Eğitimin Kazanımı! .

Ciddi Anlamda, Olgunluğunu Yaşayan Mutluluklarım İçin;
Hayatı Ciddiye Alabilmeli ve Eğitimi: Ciddiye Almalı! .
Her Bir Duyarlı Öğretmenimiz; Ciddiyetiyle: Eğitimde! .
Ciddi Olmalı ve Öğrenciliğimi; Ciddiyet ile Korumalı! .

..

Devamını Oku
Fazlı Akkuş

Damaklarım kurumuş
Soğuksun
Terliyim
Ama içiyorum


14 Eylül 2007 Cuma 01:41
..

Devamını Oku
Nafi Çağlar

Feke, Feke,
Yaylasında yaşar teke.
Bu güne geldi, tarihi,
Eserleri eke eke...


11 Eylül 2015 Cuma.10:34
..

Devamını Oku
İnanc Delibalta

Gökyüzünden sıyrılıp düşen yağmur tanelerinin tenine değmesi bile nazarına vurgundur bende. Saçların üzerinde, telinde bir damla olsam. Süzülsem yanağına, dokunsam billur dudaklarına. Bir seni dinlesem, varıp kulaklarına bir seni işitsem. Karanlıkla dolan gözlerine sırılsıklam bir bakış olsam. Hüznün dallarına çıkıp koparsam seni. Feryat ile inlesen zihnimde. Bir seni düşünsem bir seni ansam. Belki bir hayal ürünü sadece seninle beslediğim yüreğimdeki sevda kokan nağmeler. Bilinmezlik çamuruna saplanıyorum her gün. Zihnimde buzlanmış bir düşüncesin eritemediğim. Bir devletim aslında kendine hükmü geçmeyen. Bakışınla müebbet yiyen bir hicranın koynunda sallanan bir bebe gibiyim, seni tanıyan ama anlayamayan. Bu sevda amansız gelir, darboğazda nefesler kesilir, ulaşılmaz olur gayeler ve sen. Hükmüm geçmiyor bu hoyrat bedenime seninle sıvıyorum yüreğimdeki kırıkları ama aslında bir yarıkta sen açıyorsun. Bile bile vuruyorsun dilindeki gürzünü. Efkarı dağları paralayan, sonsuzluluğun silsilesine sarılan bir derebeyiyim sanki. Gözyaşlarıyla hasadını ıslatan. Sensiz kaç iklim yaşıyorum biliyor musun.


Kışı bilir misin? , Annenin sarmaladığı o pamuk ellerin şükrü boşalır gökyüzünden, bulutlar rahmet damlalarını terk eder. Kıvılcımlar kovalar sevdanın üfül üfül esen nefesini. Seninle başlar beyaz ve mavi damlalar. Seninle son bulur hayatın bu savrulup giden kervanı. Boz bulanık hülyalarım seninle aydınlanır seninle yıkanır gönlüm. Edep deryasına savrulur zamansız kirlilikler. Yağmalanıyor sonsuzluk, içimde kanayan sevda türbesinin dizlerinin dibinde. Sana varmanın umutsuzluğunda ellerim parçalıyor ayrılığın tükenmeyen ıssızlığını. Katar dizisini bir sicim ile bağlıyorum hasretime ve sen çözüyorsun vuslatsız gurbetimi. Bak yine rahmet damlaları dökülüyor bu Cuma sabahı. Sela nın güvercinleri geziniyor ruhumun yamaçlarında. Bir sen yoksun evet sen, diyar-ı gurbet gönlün sarayında.
..

Devamını Oku
Mustafa Mesut Durmuş

Yeryüzü Salah Felah bulmadı Hüseyin’im sen Gittin Gideli,
Gökyüzünde bulutlar kümelenmedi Rahmete sen Uçtun Uçalı,
Ümmeti Muhammet’te VAHDET’e kavuşamadı Soldun Solalı,
Vahşet Kân dökmede KERBELA’ya ulaşmadı Yoldan kalalı.



..

Devamını Oku
Cuma Gezici

Kabuk bağlamış bir yarayım sende.

Koparıp atsan kanayacaksın.

Sen kandan korkarsın,

Bu yüzden benimle yaşayacaksın...
..

Devamını Oku
Cüneyt Avcı

Göğ göğsünden düştün sanki yürek yanıma,
Gönlümden gönlüne miraç oldu sevgilim!
Nakış nakış nakşoldun sensiz yiten an'ıma,
Ruhun ruhuma akıp ihraç oldu sevgilim...

Taluy

..

Devamını Oku