Ondokuzuncu yüz yıl toplam ağırlıklı ve yirminci yüzyıl başlarına kadar yeryüzünde görülen en sonuncu sanat müzik edebiyat inanç ve itibarlılılıydı, tüm sorumlu ilgili samimi içten her paha ve bedele gösterdiği yakınlık tanıklık ve duyarlılıkla, her ne kadar da ihtilalci -devrimci akıl fikir his ve hayalle buluğ çağını atlatıp reformist durağanlıkta istop edip ' şiddete zırvaya zorbalığa baş vurup şahsi çıkar düşkünü bencil yaşama sakın ' kutsal metinlerin öğretilmiş veri tabanına tüm yazıp işleyip yaparak resmederek söylediklerini çıkarımlamış olsalar da, özde esasta endüstri devrimiyle sosyal siyasal kültürel hızına yetişilmez ve önü alınamaz keyfi başı bozuk çıkar düşkünlüğü önceliğinde korkunç değişim dönüşümün insanlığı öldürüp dünyayı yaşanılmaz çöl cehennemi kıyamete çevireceğinin idealist çığlığını haykırıp insani dayanışmasını ve direncini gösterdilerdi.
Şimdiyse haydutun hainin hırsızın haraminin vahşet dehşet zulum çarkında yıkılıp yağmalanan hayata kainata ve insanlığa ilgisiz duyarsız kayıtsız, cinnet cehennemin yıkımdan yapmadan hisse kapma derdine düşüp olup biten insanlık ölümünün kiralık katili nitelikli inanmış kapılmış adanmış büyük bir titizlikle uyuşup benzeştiği teknoloji yapay zeka bağımlı güdümlüsü sanat müzik spor sağlık ulaşım iletişim edebiyat sinema zuhur zaman, onların en son haykırıp işaret ettikleri cinnet cehennemine çoktan varmış göçmüş geçmiş bitmiş batmış olarak, her değişim gelişimle daha çok hır gür ölüm zülüm yazıp okuyan tümüyle fiyatı kaç para edip etmeyeceğinin akıl fikir yön yol hınç kin hırs duygu düş düşünce eğilim yönelimlerine bağımlı , tüm ilgi ve iletişimiyle teknolojik sektörleşmenin maskara ahmağı ve manyak mamülü oldu inanç itibar kültür dil sanat müzik siyaset resim mimari ve edebiyat.
Yarına yazılıp bırakılmış imzasız mektuplar ve çığlıklar gibiydi, pınar başlarından susuzluğunu kandırıp suvaran atlar yolcular kışlar arılar kepenekler . Toprağa düştüğü günle beraber çekirdeğinden çatlayan fidelere, saçağından sürgün veren teveklere ve tohumundan yeşerip fışkıran gökçeklere , tüm takım ve koşumlarıyla beraber esti yağdı yordu eledi harman değirmen etti koydu geçti göçtü gitti de zaman, bilemedin işte ne büyük bulunmaz tükenmez bir servetin dünya mülküymüş, yaşamın öyküsüz yersiz yurtsuz insansız ve topraksız zoraki mecburiyetlere piyasa koşullarının ömür biçip günlük anlık ilişkisizliğe şartlandıran basmakalıp vade tür tarz adet yazılım müddet buyruk koşul kurulum devir dönüm dolaşım hücrelerine sığıç sürgün ve ve muhtaç olmaksızın, kuşlar kadar özgür ırmaklar kadar ferah yağmur mevsim rüzgar güneş bulutlar kadar yerli yerinde iklimler dağlar yollar evler kadar bütün zahmetine ceremesine EŞ DEĞER canlı diri özgün ve güvenli kendi varlık dirlik zenginlik tabiatında yerli yerine iskan mesken sakız gibi yunan buğdayların ekmeği ve suyuydu,özü sözü dili hali yolu ilgisi iletişimi yazı gözü kışı baharı kar boranlardan insan sofrasına ve dünya harmanına sürüp savuran meşaggat.
Asma bahçe, kerpiç duvar, zilsiz zeresiz kapıydı; onca bir keklik dağı çağla dalı serçe yuvasıyla şimdisi dilsiz kimsesizlik yellerinin estiği kıtlık kuraklık yaşam çölünde delsini dönen ören yeri pervaneleri gibi , damsız diyarsızlığın helik hasır sekme çıra fener seki helke bıçkı ve hizenleri bile akibeti bilenmezine dosya kapağı olmuş ...
Beyaz yaka kara önlük kaysak yüz elde svuçta keven kenger körpe ve kuzular, alfabesini henüz heceleyip okurken çocuk sevincine eşik sokak ova yayla dere tepe ırmak ve
güğüm sitil tas tarak hacetleri, güzellği giydirip gezdiren el etek kol kucak ve evin barkın kadın kız ve gelinleriydiler; orak tırpan çağında erkeğe eş iken , baskın yemiş de sanki ocağına ömrüne yıldırımlar boşanmış zelzeleler sökün etmiş gibi toplayıp yurdu diyarı izden yoldan eşikten tastan taraktan çalıdan başaktan ve testisen dünü yarını olmayan yıkıntılar yığını ve dünya sürgünü öyküsüz ve öksüz delik deşik bir yere doğru ...
Dağ hozan , kilit kapısız, heybe hevenksiz, küfe denksiz, uçuk göçük bucak ve sokakları yanmış kavrulmuş kuraklığının yükü her zamankinden daha yorgunlar yokuşuna soyu soykası tükenmişliğin künyesini okuyup ağıdını çalar gibi; zaman ağır, teker dingilsiz, seten harap çobansız sürüsüz yazı yabanlarda testi çorak, pınar bostan bağ virane ..
Sen miydin değil mi, var mıydın yoksa sureti hayal mi , dün neresiydi yarın ne zaman...Bilemedin öyleyse işte, tozu toprağa katarak doludizgine kimdi neciydi uru kökü nere gittiğini bilemedin...
Nisan/21
Kayıt Tarihi : 29.4.2021 16:30:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Seyfi Karaca](https://www.antoloji.com/i/siir/2021/04/29/corak-nadas.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!