Çökertme
Her şey, bir düşünceden ibaret! Bir düşünce ile çökertilen varlık alanı boyutlarda yansıyor; 3.boyutta maddi alanda da bu görünüyor! Şuur, sonsuz potansiyelden çökerterek, tercih ile yaratıyor!
İlk çökertme işi gözlemle oluyor! Gözlemci gözlediğinde, gözleme dayalı olarak bir Quantum alanı çökertiyor yani belirliyor! Bu belirlediği onun hem sınırlaması hem de bilinci olarak açığa çıkıyor! Sınırsız Quantum olasılığı bilinç, gözleme dayalı çökertiyor! Bu durumda şunu söyleyebilirim; her maddenin bir ruhu yazılımı var ama bilinç bu değil. Yani bilinç Quantum alanı çökertme işi bu da gözlemle olacak! Demek ki şuur olmadığında da yazılım var ama çökertme işi şuura bakıyor! Etken ve edilgenlik durumu; etken olan gözlem, edilgen olan gözlenen ve gözlem ile çökertilen de yaratılan! Yani çökertilen Quantum alanı, bir bilinç gözleyerek çökertmiş olmalı! Bu da "Kün" (Ol) konusu!
Quantum fizikte “Çift yarık deneyi”; deneyi Hatırlayalım: Bir duyarlı levha önüne bir engel konuyor ve engelde dikine bir yarık aralık var! Bu levhaya doğru atılan cisimler (bilye veya top olabilir): bu yarıktan geçenler arka levhada bir çizgi oluşturuyor! Bunu su dalgalarıyla yapınca da tek yarık olduğunda yine bir çizgi oluşumu söz konusu! Bunu iki yarık yan yana olarak deneyince top ve bilye ile arka planda iki çizgi oluşuyor! Çift yarıkta su dalgaları ile denendiğinde, arka planda bir girişme modeli oluşuyor; bu iki çizgi değil de daha fazla çizgi! Dalgalar yarıktan geçtikten sonra birbirleriyle kesişiyor ve arka plana girişme modeli yansıyor! Bu ışık ile denendiğinde (Işık, hem dalga hem tanecik gibi davranıyor) yani ışığı, çift yarıktan yansıtınca girişim modeli oluşuyor, eğer gözlem yapılır ise gözleme dayalı bir etki oluşuyor ve ışık tanecik gibi davranıyor. Özeti bu; yani Quantum alan, gözleme dayalı işliyor! Quantum alanda teorik olarak bilinen en küçük parça “Sicim” buna “Zerre” diyebiliriz ama zerrenin bilinmeyen çok yönünün olduğunu unutmayalım! Aslında zerreyi anlamak, evrenin tamamını anlamakla mümkün! Ne de olsa bir zerre evrenin tüm özelliklerini potansiyel olarak taşıyor! Evreni anlamak nasıl zor ise zerreyi anlamak da aynı ölçüde zor olacaktır!
Evrendeki kurallar, küçükte ve büyükte aynı işler! “Zerre küllün aynısıdır, aynasıdır! ” şeklinde! Bir sicim aslında evrenin aynısı ya da aynasıdır! Yani boyut kazanmış bir çizgi çember olmak durumunda! Çemberin özelliklerine bakalım kapalı bir şekil ama genişleyebilir durgun suya atılan bir bilyenin oluşturduğu dalganın büyüyerek genişlemesi gibi!
“Bir zerrede evren saklı” demek yanlış olmaz! Çünkü bir zerre, evrendeki her hali potansiyel olarak barındırabilir! O halde bir zerre gözleme dayalı işliyor ise evren de gözleme dayalı işliyor demektir! Gözlemci yani şuur sahibi, nasıl gözler ise o gözleme dayalı sonuçlar da o gözlemciye yansır! Şuur ile evreni şuur sahibi olan, kendine göreceli etkiler! Tüm şuurlu etki “Kendinden, kendine” şeklinde yansır! Bu durumda kendi yani “Ben”, evreni nasıl gözler ise ona göreceli yansımalarıyla ilişkilendirir kendini. Sınırlar ise sınırlı, sınırsız olarak düşünür ise sınırsız bir etki söz konusu! Aslında “Ben” ne gözlerse onu şuur haline getirir! Burada “İyi-kötü” de tamamen şuurun oluşmasında “Ben” göreceliliğindedir!
Evrende muhtemel olan sınırsız potansiyel, olasılık gözlenmeyi bekliyor! Bu olasılıkları, hiçlikten potansiyel olarak var etmek gibi bir şey bu! Ne gözlenirse o şuur olarak işleyecek, açığa çıkacak! Muhtemel olan her şey gözlemlenebilir, gözlemlenen de şuur olur! Demek sınır, aslen yok ama gözlendiğinde otomatik olarak kendiliğinden bir sınır konulur! Bunu bir örnekle açıklamak gerek. Mesela; parkta cıvıl cıvıl kuşlar ötüşüyor ve çocuklar neşe içinde oynuyor, bu durumu bir gözlemci fotoğraflamak istediğinde o fotoğraf karesi o anı sabitler yani potansiyel sınırsız anlar bir ana göreceli olarak sınırlanır! İşte insan da evrendeki sınırsız alanda bu şekilde gözlemlediği her anı fotoğraflayarak sınırlıyor, sınırladığı her şey onun bilinci oluyor! Toparlarsam; insan bilinç edinirken ister istemez sınırsız ana kaynaktan, sınırlayarak çekim yapıyor! Bu sınırsız alana dair inancı ise onun sınırsız alanıdır! İnancı onun gözlem, çökertme listesidir; bilinci ise sınırladıklarıdır! İnsanın inandıkları şeyler, sınırsız bir alana dair olacak; bilinç edindikleri ise sınırlı olmak zorunda. Bu inanç ile bilinç arasındaki açık da kapandıkça bilinç, inanca doğru yaklaşabilir ama tam kapsam, bu boyutta söz konusu değil!
Quantum alanda şuur, tercihle göreceli olarak bir alanı çökertir! Bu çökertme potansiyelde, hiçlikte, sınırsız olasılıklardan olabilir! Hiçe sahip olan, bütüne de sahip! Hep-hiç de aynı anlama gelecek! Tercihler ise sınırlamalarla vücut bulabilir! Yani tercih, aslında sınırlamadır! Sınırsız alandan yapılan, sınırlı tercih gibi. Tercihleri sınırlamamak ise sadece inanmakla olabilir! İnanmak, birilerine ya da bir kutsal öğretiye olandan başka düşünelim; kişinin kendi potansiyel tercih alanının sınırsızlığına dair olacak!
Bu gözleme dayalı etki, evren etkiler! Eğer şuur, çok ileri gider ise etki daha fazla olur! Tüm işleyiş, şuura bakıyor! Neyi gözlersen onu çökertir, şuur edinirsin. Neyi şuur edinirsen onu açığa çıkarırsın! Bu da gözlemciye izafi, göreceli olur! Yani kişi kendi gözlemi ya da şuuru ile başkalarını sınırlama hakkına sahip değildir! “Evrensel eşit insan” hakikati buna dairdir! Tüm insanların, gözlem hakkı ve bu gözlemin izafi bir değeri vardır! Yani kimsenin gözlemi, diğerinin gözleminden potansiyel olarak daha kıymetli sayılamaz! Çünkü gözlenen potansiyel alan, ortak alan ve o alanda ne var ise potansiyel olarak gözlenen de o dur. O halde o alanın sahibi de gözlemcinin ta kendisidir! İkilik yok! Gözlemcinin gözlemine sunulan alan, tektir; aslında gözlem de tektir ama bir bütün olarak tektir! Başka başka açılardan aynı şey gözlenecek çünkü! Ya da gözleniyor ise potansiyel olarak bir değeri olduğundandır! “Benim gözlemim, senin gözleminden üstün ve senin gözlemini döver! ” anlayışıdır, günümüze değin yapılan savaş ve kavgaların kaynağı!
Son tahlilde; insanların hali hazırdaki konumları, kendi gözlemlerinin yansımasıdır! Evreni kendi tercihlerine göre nasıl gözlemişler ve gözlem alanlarını nasıl çökertmişler ise o hal yansıyacak, yansıyor! Bu durumda tüm görünen, gözlemlenmiş ki görünüyor! Görünen hal, beğenilmiyor ise “Gözlem” yani çökertme işinde bir yanlışlık vardır! Sonucu doğuran, gözlemdir! Demek ki görüneni, gözleyen açığa çıkarıyor! Sonuçtan yakınmak yerine şuurlu “Gözlem”, tercih, çökertme yapmak gerekiyor! Kısır döngü, sonuçlarından yakınılan gözleme devam edilmesindendir! Öğrenilmiş “Gözlem”, kendini tekrar ettiriyor ve “Kısır döngü” devam ediyor! Kolay değil, öğrenilmiş gözlemin bırakılması! İnsanlar, alıştıkları şeyleri kolay terk edemez! Alışılmışın terki, “Korku” üretir! Korku, “Bilmek” ile ortadan kaldırılır! Bilmek ise sabır ve zahmet ister! İnsan ise hem sabırsız hem tembeldir! Sonuç ise “Kısır döngü”! İnsanlar korku üreten, cahilliği yendiklerinde, tembellik ve sabırsızlığı yendiklerinde “Kısır döngü” tekrar edemez! İnsanların çoğu; "Karsa eşek, karpuz getirsin de yiyelim! " diye gözler ise hal, devam eder!
Selametle,
Ahmet Bektaş
Ahmet BektaşKayıt Tarihi : 3.8.2015 14:18:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Evrende muhtemel olan sınırsız potansiyel, olasılık gözlenmeyi bekliyor! Bu olasılıkları, hiçlikten potansiyel olarak var etmek gibi bir şey bu! Ne gözlenirse o şuur olarak işleyecek, açığa çıkacak! Muhtemel olan her şey gözlemlenebilir, gözlemlenen de şuur olur! Demek sınır, aslen yok ama gözlendiğinde otomatik olarak kendiliğinden bir sınır konulur! Bunu bir örnekle açıklamak gerek. Mesela; parkta cıvıl cıvıl kuşlar ötüşüyor ve çocuklar neşe içinde oynuyor, bu durumu bir gözlemci fotoğraflamak istediğinde o fotoğraf karesi o anı sabitler yani potansiyel sınırsız anlar bir ana göreceli olarak sınırlanır! İşte insan da evrendeki sınırsız alanda bu şekilde gözlemlediği her anı fotoğraflayarak sınırlıyor, sınırladığı her şey onun bilinci oluyor! Toparlarsam; insan bilinç edinirken ister istemez sınırsız ana kaynaktan, sınırlayarak çekim yapıyor! Bu sınırsız alana dair inancı ise onun sınırsız alanıdır! İnancı onun gözlem, çökertme listesidir; bilinci ise sınırladıklarıdır! İnsanın inandıkları şeyler, sınırsız bir alana dair olacak; bilinç edindikleri ise sınırlı olmak zorunda. Bu inanç ile bilinç arasındaki açık da kapandıkça bilinç, inanca doğru yaklaşabilir ama tam kapsam, bu boyutta söz konusu değil!

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!