Günlerdir ayaktayım. Yaşamın sıradan gereklerinden biriyle uğraşmaktan bitap düşmüş durumda, sabahları bir fincan kahve ve vitamin hapıyla güne başlıyor; saatler geceye doğru ilerlediğinde ise akşamı nerede ve nasıl ettiğimi pek anlamaksızın kendimi yatağa zor atıyorum. Evin orasında burasında inşaat ve tadilat sürüp gidiyor. Manzara adeta şaka gibi. Otuz altı yıllık birikim bir odadan diğerine taşınıp duruyor. Öyle bir an geliyor ki ev, evden çok tımarhaneye benziyor. Günlük yaşamın sürdürüldüğü normal bir apartman dairesi olmanın ötesinde bir anlamda yıllarca müzik stüdyosu, resim atölyesi ve amatör bir yazarın çalışma mekanı olarak hizmet vermiş olan bu alan son günlerde tam teçhizatlı birlikleriyle üzerime yürüyen bir orduya dönüşüyor…
Her saniye boşaltılacak ve yerleştirilecek bir çekmece; yıkanacak bir perde veya silinerek ayıklanacak kütüphaneler dolusu dergi ve kitap beni bekliyor. Ev hanımlarının yakından tanıdığı bir tür panik duygusu yaşadığım anlar da olmuyor değil doğrusu.
“Ustalara çay ya da kahve yapmam gerekiyor. Olmaz ki! Ocağın üstünde çalışıyorlar. Meyve suyu veya kola mı versem acaba? Ama nasıl? Buzdolapları naylonlarla kaplı iken mi? ..” Beynimde böyle düşünceler dans ederken, bu evde her an bir şeyler iptal olabiliyor. Fayansçılar suyu veya elektriği kesebiliyorlar. Aradığım nesne her ne ise, onun yerini biliyor ama önüme dikilen engeller yüzünden bir türlü ulaşamıyorum. Bu tuvalete girilmiyor; şu odaya adım atılmıyor, vs. vs…
Yemeği dışarıdan idare ediyoruz ama ondan sonrası bir felaket. Sonunda çareyi bir su ısıtıcısına sığınmakta buldum. Her neresi müsaitse, bir şekerlik, bir kavanoz kahve, birkaç kaşık ve bir paket poşet çayla hemen oraya göç ediyoruz. Koşuşturmaca sırasında ve sigara molalarında sıcak su imdadımıza yetişiyor. Sayısı hiç de azımsanmayacak bir kupa koleksiyonum var. Neyse ki onları açığa ve tepsilerin içine almışım. Bu yüzden kupaları kaptığım gibi su ısıtıcısının başına koşuyorum…
Malum bahar temizliği ve badana mevsimindeyiz. Herkes bir şeyler yapma hevesinde. Dolayısıyla komşular sık sık uğruyor. Bazıları usta arıyor; bazıları yapılan işi merak edip geliyor. Kimisi sadece hal hatır soruyor. Sonuçta hepsi “Vah, vah, Allah kolaylık versin” deyip gidiyor. Bu arada yaşama alanımız giderek daralıyor. Telefonun sesi gelmesine geliyor da, kendisi örtülerin altında kayıp. TV iptal, bilgisayar iptal. Ben ise var gücümle direniyorum. Üzerimde bir kot pantolon. Telefonum arka cebimde. Dünyayla bağlantımı sağlayan bu minik alete minnetle ve dört elle sarılıyorum. Bunun dışında kahve ve sigaram olduğu sürece çalışmayı ve yaşamayı sürdürebilirim gibi geliyor.
Şimdi, “Bu kadın bunları bize niye anlatıyor? ” diyebilirsiniz pekala. Söyleyeyim. Bugün iki güzel şey oldu. Bilgisayar masası nihayet yerine yerleşti. Onlarca kabloyla uzun süre boğuştuktan sonra aletin çalışır durumda olduğunu gördüm. Ne kadar sevindirici bir duyguydu bu, bilemezsiniz...Bundan da önemlisi, öğle saatlerinde bir kargo dağıtım elemanı değiştirilmekte olan sokak kapısının harç ve çimento karışımı üzerinden güçlükle uzanarak bir paket uzattı. Kimden geldiğini ve içinde neler olduğunu hemen tahmin ettim. Kendime çok yakın hissettiğim, ancak eserlerine ne yazık ki ulaşma şansı yakalayamadığım genç bir şairin kitaplarıydı gelen. Bu güne kadar çok az sayıda şiirini okuyabilmiştim. Şairin adı Bejan Matur’du. Yine bana çok yakın olan başka bir genç bir dostum tarafından gönderilmişlerdi. Son telefon konuşmamızda onları İstanbul’dan temin edip yollayacağını söylemişti. Bu genç hanımın adı ise Çağıl Ener’di…
Kitapları elime aldığım anda bütün yorgunluğum tamamen uçup gitti. İçimi sıcacık bir duygu kaplamıştı. “MOLA! ..” diye haykırdım hemen. Bir kahve, sigara ve şiir molası…
Mutluluk böyle bir şeydi işte! ...
Bugün dünyamı güzelleştirdin Sevgili Çağıl. O andan sonra yorgun, bitkin veya kir-pas içinde olmam fark etmiyordu artık çünkü baharı gerçekten yüreğimde hissetmemi sağlamıştın. İnşaat tozu ve deterjandan paralanmış ellerimin acısını bile duymaz olmuştum.
Sağ olasın çocuk! Var olasın!
Gönülden ve samimi kocaman teşekkürlerimle :)))))))
(17 Nisan 2004)
Naime ErlaçinKayıt Tarihi : 23.4.2004 11:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (4)