27. OYUN
NİNEMİN ALTIN BİLEZİĞİ
Yazan: FEV
KİŞİLER:
TORUNCAN:
ZELİŞ:
ZAFER:
ANNEANNE:
ABUZİTTİN BEY:
FATOŞ TEYZE:
MURAT AMCA:
TORUNCAN: (İzleyicilere) Dün annnemle babamın ilginç bir konuşmasına tanık oldum. Annemden çok, konuşmaya sonradan katılan ninemin altın bilezik merakı çok şaşırtı beni. Buyurun, siz de dinleyin. (Çıkar.)
ZELİŞ: Ben bilezik istiyorum Zafer.
ZAFER: Bilezik mi? Ne bileziği Zeliş?
ZELİŞ: Altın bilezik.
ZAFER: Bu yaşta nereden çıktı şimdi altın bilezik merakı? Hem paramız mı var bilezik almaya?
ZELİŞ: Var tabii.
ZAFER: (Alaycı) Bende yok. Yoksa sen gizli bir hazineye mi sahipsin?
ZELİŞ: Evet, yıllardır sakladığım bir hazinem var.
ZAFER: Sahi mi? Nerde?
ZELİŞ: İçimde?
ZAFER: Anlayamadım. Altın içinde saklanır mı insanın? Bırak şakayı da söyle, nerede altınların?
ZELİŞ: Altına dönüşmedi daha. Şu anda ateş halinde. Onu altın bileziğe dönüştürmek istiyorum artık Zafer.
ZAFER: Neler söylüyorsun sen canım? Başını bir yere mi çarptın yoksa? İyisin değil mi?
ZELİŞ: Başımı bir yere çarpmadım. Sağlığım da yerinde. Benim anlatmak istediğim şey başka. Senin anladığın şey başka.
ZAFER: Şunu açık açık söyle de biz de anlayalım öyleyse.
ZELİŞ: Nişanlanır nişanlanmaz askere gitmiştin. Hatırlıyorsun, değil mi?
ZAFER: Hatırlamaz olur muyum?
ZELİŞ: Ben de hatırlıyorum ama o günleri senin gibi içim mutlulukla dolarak değil.
ZAFER: Nasıl? Giderken arkamdan ne kadar gözyaşı dökmüştün! İzine gelişlerimde çok coşkulu olurdun. Bir kez de sevinçten ağlamıştın.
ZELİŞ: Sevinçten değildi döktüğüm o gözyaşları Zafer. Acıdandı.
ZAFER: Acı mı? Ne acısı? Beni istemiyor muydun yoksa? İstemeye istemeye mi evlendin benimle?
KAYINVALİDE: (Girer) Neler kaynatıyorsunuz bakalım burada böyle çifte kumrular?
ZAFER: Gel anneciğim… Eski günleri anıyorduk gelininle.
KAYINVALİDE: Eski güzel günleri, değil mi oğlum?
ZAFER: Bugüne kadar ben de öyle güzel sanıyordum ama…
KAYINVALİDE: Aması ne?
ZAFER: Baksana neler söylüyor gelinin?
KAYINVALİDE: Derdin ne gelinciğim? Ne istiyorsun sen?
ZELİŞ: Şimdiye kadar bana vermediklerinizi istiyorum. Hakkımı istiyorum artık anne.
KAYINVALİDE: Hakkını mı? Ne hakkı?
ZAFER: Hanımefendi altın bilezik istiyormuş anne?
KAYINVALİDE: Altın bilezik mi? O da nereden çıktı şimdi?
ZAFER: Gelinliğinde alamadığımız bileziklerden söz ediyor galiba.
ZELİŞ: Sadece sizin değil, kendi ailemin de, genç kızlığımda vermedikleri altın bileziklerimi istiyorum.
KAYINVALİDE: Bileziği nereden alacağız şimdi kızım? Zaten güçlükle geçiniyoruz.
ZELİŞ: Ben nereden alacağımı biliyorum. Siz izin verin yeter.
KAYINVALİDE: Neler söylüyor bu gelin, oğlum?
ZAFER: Ben de anlayamadım anne.
ZELİŞ: Evlendikten sonra Almanya’ya gitmiştin, değil mi Zafer?
ZAFER: Evet…
ZELİŞ: Oradan bana bir tek mektup bile yazmamıştın.
ZAFER: Okuma bilmiyorsun ki Zeliş. Başkasına okutturmayı da sevmezsin. Bunları bildiğim için yazmadım. Yoksa yazmaz mıydım?
ZELİŞ: Bir fenik para da göndermedin.
ZAFER: Kaçak gitmiştim. Mesleğim olmadığı için iş bulamadım ki çalışıp kazanayım. Kazanıp size göndereyim…
ZELİŞ: Eğer bileziğim olsaydı. Bize para göndermene gerek kalmazdı. Umarsız yaşamazdık.
ZAFER: Bak bunda haklısın… Bileziğin olsaydı, onu satar, bir süre idare ederdiniz.
ZELİŞ: (Sesini yükseltir.) Altın bilezik satılmaz Zafer!
ZAFER: (Sinirli) Ne yapılır peki?
ZELİŞ: Onunla para kazanılır, geçim sağlanır. Onunla mektup yazılır, hasret giderilir.
KAYINVALİDE: Bir doktora mı götürsek, ne yapsak bunu oğlum?
ZAFER: Hayır anne, doktora değil… Sanırım anlamaya başladım. Kurslara… Ah benim akılsız kafam… Anne, kızının söylediği altın bilezik kalemdir, el becerisidir. Yazı yazma, okuma, bir şeyler üretme becerisidir.
KAYINVALİDE: Yazı mı? Beceri mi? Üretme mi? ..
ZAFER: Çalışıp para kazandıran sanatın adıdır altın bilezik. Öyle değil mi Zeliş?
ZELİŞ: Şükür anlayabildin?
ZAFER: Eğer kolumda altın bir bileziğim olsaydı…
ZELİŞ: (Sözü nereye getireceğini anlamıştır. Keyifli) Eee? ...
ZAFER: Halk Eğitim’i o zaman keşfetseydim… Kurslara devam eder, bir bilezik edinirdim. O zaman Avrupa’ya kaçak gitmemem gerek kalmazdı. Nitelikli işçi olarak gönderilirdim.
ZELİŞ: Orada işsiz, umarsız kalmazdın.
ZAFER: Para kazanır sana da gönderirdim. Hatta…
ZELİŞ: Hatta ne?
ZAFER: Seni da aldırırdım.
ZELİŞ: Benim de kolumda bileziğim olurdu. Ben de çalışırdım.
ZAFER: İkimiz iki yandan çalışır, kazanırdık. Varsıl bile olurduk belki.
ZELİŞ: Olurduk tabii… Neden olmayalım?
ZAFER: O olmadıysa dünyanın sonu değil ya…
ZELİŞ: Elbette sonu değil.
ZAFER: Kolumda bileziğim olunca yurdumda da iş bulabilirim.
ZELİŞ: Belki kendi işini bile kurarsın.
ZELİŞ: Neden olmasın? .. Ah, kafasız kafam. Altın bileziğin değerini ancak şimdi anlayabiliyorum.
KAYINVALİDE: Neler konuşup duruyorsunuz siz? Ne biçim bir şey bu altın bilezik? Alaattin’in sihirli lambası gibi bir şey mi yoksa?
ZAFER: Aynen öyle anne. Mesleğin mi var, altın bileziğin var demektir.
KAYINVALİDE: Haaa… Şimdi anladım. Yani şimdi bu kız, Halk Eğitim Kurslarına devam edip meslek mi öğretecek?
ZELİŞ: Öyle yapacağım anne.
KAYINVALİDE: Bir meslek öğrenip çalışmak mı istiyorsun?
ZELİŞ: Aynen öyle.
KAYINVALİDE: Rahmetli babanızın emekli maaşı var ya çocuklar. Onunla iyi kötü idare ediyoruz işte.
ZELİŞ: Bir eve birden çok maaş girse fena mı olur anne?
KAYINVALİDE: Fena olmaz tabii.
ZELİŞ: Sadece para değil. Okuma yazma da öğrenirim. (Ağlamaklı) Yıllar önce nişanlımın gönderdiği mektupları da okuyamamıştım. Kimseye okutamamıştım da… Gizimi paylaşmak istemiyordum kimseyle de onun için. O yüzden mektuplar, zarfları bile açılmadan kaldı çeyiz sandığımda.
KAYINVALİDE: Vah canııım …
ZAFER: Ben de cevap vermiyorsun diye kızıyordum sana.
ZELİŞ: Aradan yıllar geçti. Şimdi yeni bir sevgilim var.
KAYINVALİDE: Daha neler! Ne diyorsun sen kızım?
ZELİŞ: Vatana adadım onu da. Askere gönderdim.
KAYINVALİDE: Askere mi?
ZELİŞ: O da mektuplar yazacak bana. Ama ben yine okuyamayacağım onları. Satırlarına bakıp bakıp sevinç gözyaşları dökemeyeceğim. “Mektup yazabildiğine göre yaşıyor daha,” diye sevinemeyeceğim. Mektubun satırlarına baka baka, onu koklayarak ağlayamayacağım bile. Cevap vermeyeceğim onlara.
KAYINVALİDE: Sevgiliymiş… (Sinirli) Utan utan gelin! Bir de arlanmadan bize anlatıyorsun bunları. Senin de askere gitmiş bir oğlun var. Askerlik yaşındaki sevgili de ne oluyor?
ZAFER: Gelininin askerdeki sevgilisi, büyük torunun oluyor anne.
KAYINVALİDE: Yaaa… Öyle mi?
ZELİŞ: Elbette öyle! Ne sandınız?
KAYINVALİDE: Bağışla beni güzel gelinim. Kültürsüz insan bu tür esprileri kolay anlayamıyor.
ZELİŞ: Sizden istediğim bileziklerden biri, dediğim gibi, okuma yazma öğrenmek. Biliyorum, senin de yok bu bileziğin. Haydi anne, var mısın? Birlikte alalım okuma yazma kursundan bileziklerimizi.
KAYINVALİDE: Varım kız! Vallahi de varım, billahi de varım. Senin sevgilin de benim sevgilim değil mi vatan bekleyen o Mehmetçik? Ben de mektup yazarım torunuma. Ben de okurum onun bana yazdıklarını. Yaşlı gözlerimi mektubun kağıtlarına göme göme okurum… Nerede öğretiyorlar okuma yazmayı gelin? Ha, nerede öğretiyorlar?
ZELİŞ: Halk Eğitim Merkezi kurslarında anne.
ZAFER: (Güler) Kırkından sonra saz mı çalacaksınız?
KAYINVALİDE: Ben atmışımdan sonra çalacağım o sazı oğul. Okumanın yaşı mı olurmuş? Zararın neresinden dönersen kârdır.
ZAFER: Haklısınız… (Eşine) Peki, öbür bilezikler hangisiymiş bakalım?
ZELİŞ: Hepsini ezberlemiştim. Durun hatırlamaya çalışayım. Mesela mesela Aerobik kursu var.
KAYINVALİDE: İyi ben katılırım ona.
ZAFER: Aerobik nedir biliyor musun anne?
KAYINVALİDE: Nereden bileyim oğul.
ZAFER: Müzik eşliğinde yapılan bir tür dansın adıdır aerobik
KAYINVALİDE: Amam ama istemem. Her boyayı boyadım da fıstığı yeşili mi kaldı? Başka ne kursları var gelin? Şöyle bütçemizi rahatlatacak gelir getirebilen bir iş kursu olsun.
ZELİŞ: Öyleleri çok anne. Mesela binicilik kursu var.
KAYINVALİDE: Ne diyorsun kızım! Benimle dalga mı geçiyorsun? Bu yaştan sonra cokey mi olacağım?
ZELİŞ: Ne bileyim anne, aklıma gelenleri söylüyorum işte. Yazı yazmayı bilsem not alırdım.
ZAFER: Öğreneceksin Zeliş öğreneceksin. Yazmayı da öğreneceksin, okumayı da… Sen öbür kursları hatırlamaya çalış hele.
ZELİŞ: Judo?
KAYINVALİDE: Ne? ..
ZELİŞ: Karate? ..
KAYINVALİDE: Karate mi? Le havevela…
ZELİŞ: Boks? ..
KAYINVALİDE: Hah o iyiymiş işte. Öğrenince ilk maçımı seninle yaparım.
ZELİŞ: Yüzme, tenis, voleybol, basketbol…
KAYINVALİDE: Futbol yok mu futbol?
ZELİŞ: O da var galiba. Ayrıca buz pateni? ..
KAYINVALİDE: Beni çıldırtma gelin!
ZELİŞ: Her türlü müzik aleti çalma kursları…
KAYINVALİDE: Seni saz yapar öyle bir çalarım ki!
ZELİŞ: Şaka anne şaka. İsteyenlere bu tür kurslar da var ama bize yaramaz. Şimdi meslek kurslarını sayıyorum. Baklavacılık kursu…
TORUNCAN: Hah! İşte bu tam bana göre. Hem yapar hem yerim.
KAYINVALİDE: Sen okuluna gitmeye bak.
TORUNCAN: Hem okula giderim hem kursa anne. Tatillerimi değerlendiririm.
BABA: Bak, bu olur işte. Başka? Başka neler var hanım?
ZELİŞ: El nakışları, Eğitici Anne Çocuk Bakıcısı Kursu.
BABAANNE: Valla bu da tam bana göre. İsterlerse gider evlerinde bakarım bebelere, isterlerse evimize getiririm.
TORUNCAN: Çocuk yuvası olacak desenize bizim ev. Ninnicilik kursu yok mu anne? Ben de bebelere ninni söylerim.
BABAANNE: Senin sesini duyan bebenin korkudan uykusu kaçar.
TORUNCAN: Aşk olsun babaanne.
ZELİŞ: Şu iş sana daha iyi uyar anne: Şapka yapma kursu.
BABAANNE: Ne! Harika!
ZAFER: Bana göre bir kurs yok mu Zeliş?
ZELİŞ: Olmaz olur mu? Onlarca kurs var. Hangisini istersen seç seç al. Cankurtaran yetiştirme kursu, turist rehberi, matbaacılık, masajcılık…
ZAFER: Bak bunlar iyiymiş işte.
ZELİŞ: (Sinirlenir) Avcunu yalarsın sen. Masaj kursuna gönderen kim seni?
ZAFER: Kızma canım, şaka yaptık.
TORUNCAN: Sen hangi kursu seçtin anne?
ZELİŞ: Ben halı kilim dokumayı öğreneceğim. Belki de bayan kuaförü olurum.
ZAFER: Beni de yanına çırak alır mısın?
ZELİŞ: (Güler) Almam… Halk Eğitim Merkezine sık sık gitmek gerekiyor. Açılacak kursların duyurularını panoya asıyorlar orada.
ZAFER: Ayrıca televizyonu, yerel gazeteleri de izlemek gerek. Bunlar da kurslarla ilgili haberler yayınlıyor.
TORUNCAN: Kursu bitirenler televizyona da çıkıyor mu anne?
ZELİŞ: Çıkmaz mı?
TORUNCAN: Yaşasın, artist olacağım!
ZELİŞ: O nereden çıktı şimdi? Artistlik kursu yok ki.
TORUNCAN: Olsun, kusu bitirince televizyona çıkarsam beni keşfederler.
HEPSİ GÜLER.
ZELİŞ: harika bir şey bu ya… Halk Eğitimde herkese göre bir kurs var demek.
KAYINVALİDE: İyice katrar verdim. Şu bileziklerden birkaç tane de ben takacağım kollarıma…
TORUNCAN: Gelin mi olacaksın nine?
KAYINVALİDE: Onu nerden çıkardın yaramaz?
TORUNCAN: Kollarıma bilezik takacağım dedin de.
KAYINVİLİDE: Bu bilezik senin bildiğin bileziklerden değil.
TORUNCAN: Bilirim ben seni nine, bilirim… Bilezikleri taktın mı kollarına, duramazsın. Bu sefer şıngır mıngır oynarsın.
KAYINVALİDE: Çekil şuradan haylaz! (Kovalar) Seni bana sayıyla mı verdiler? Sivrisinek gibi tepemde vız vız…
TORUNCAN: (Kaçar, yine gelir.) Ninem gelin olacak… Ninem gelin olacak… Gelin olup oynayacak…
ZAFER: (Oğluna) Susar mısın biraz oğlum? (Annesine) Böyle meslekten bilezikler taktıktan sonra kim oynamaz anne?
ZAFER: Annem bile heveslendikten sonra ben de muhakkak katılırım bu kurslara. Ne diyordu geçenlerde bir bakanımız? “İşsizliğin nedeni mesleksizlik…” Şimdi benim de kolumda bileziğim, bir sanatım olsaydı, böyle işsiz kalır mıydım?
TORUNCAN: Ben de kursa katılıyorum ben de!
ZAFER: Katıl tabii. Şimdiden altın bileziklerin olsun senin de kollarında.
TORUNCAN: O zaman ben de ninem gibi şıngır mıngır oynar mıyım?
KAYINVALİDE: (Kovalar) Sen burada mısın hâlâ!
TORUNCAN: (Kaçar, geri gelir.)
ZAFER: Oynarsın elbette oğlum, oynarsın. Hem de göbek ata ata oynarsın. İnsanları ağlatan işsizlikse, güldüren de meslektir. Şimdiye kadar neden düşünmedim ben bunu? Neden bir meslek sahibi olmadım?
TORUNCAN: Yaşasın! Hem okuyacağım, hem mesleğim olacak!
ZAFER: Hepimizin gözünü sen açtın Zeliş. Sana teşekkür ederim.
ZELİŞ: Ne yani, karar verildi mi? Kimdi kurslara gidiyor muyum ben?
ZAFER: Hayır…
ZELİŞ: (Düş kırıklığı içinde) Hayır mı?
ZAFER: Evet, tek başına senin gitmene hayır yani. Hep birlikte gideceğiz.
ZELİŞ: Okuma yazma kursuna mı?
ZAFER: Hem okuma yazma kursuna, hem meslek kurslarına.
ZELİŞ: Yaşasın! Kollarımda altın bilezikler olacak! Okur yazar bir kadın olacağım.
KAYINVALİDE: Ben de gelin, ben de…
TORUNCAN: Sakın bu yaştan sonra bir adama mektup falan yazmayasın nine!
KAYINVALİDE: (Kovalar) Seni anan beni kızdırmak için mi doğurdu?
TORUNCAN: (Kaçar, geri gelir.) Bu gidişle sen bilgisayar da öğrenirsin nine. Onun da kursları var.
KAYINVALİDE: Öğrenirim tabii.
TORUNCAN: Çet yapmayı da öğrenirsin?
KAYINVALİDE: Öğrenirim tabii. Neden öğrenmeyecekmişim? Çet mi? O neymiş, o?
TORUNCAN: Uzaktaki iki insanın, bilgisayara aynı anda birbiriyle yazışarak söyleşmesi.
KAYINVALİDE: Onu da yaparım be Toruncan! Bu sefer kaçma. Seni kovalamayacağım. (Geline) Gelin gelin! Teşekkür ederim sana. Sayende kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum.
SAHNE AKARAR, AYDINLANMAYA BAŞLARKEN TORUNCAN SAHNENİN ÖNÜNE GELİR.
TORUNCAN: Hemen ertesi gün hep birlikte halk Eğitim Merkezine gittik. Her birimiz hazırdaki kurslardan beğendiğimizi seçtik. Kursa da hemen o gün başlamıyor muymuş? Hevesle gidip gelmeye başladık.Kursun başladığının hafta sonuydu. Buyurun, bakın görün, neler oldu…
KAPININ ZİLİ ÇALINIR.
BABAANNE: Hayırdır inşallah! Böyle tatil gününde kim gelir ki?
TORUNCAN: Ben açarım!
ZAFER: Kapının dürbününden bakmadan açma Toruncan.
TORUNCAN: Tamam baba! (Kapıya gider, dürbünden bakar. Bağırarak konuşur.) Komşumuz Abuzitin amca baba! Yanında da Murat dedeyle Fatoş nine var. Açayım mı? Abuzittin amca, bir bir koca buket çiçekle gelmiş. Murat dedenin de elinde bir kutu var. Baklava galiba.
BABAANNE: Neden biliyorsun baklava olduğunu? Belki de lokumdur.
TORUNCAN: (Çoşkuyla) Baklava anneanne. Valla billa baklava. Hem de Güllüoğlu’ndan…
ZAFER: Böyle bağırarak konuşulur mu oğlum. Ayıp! Duyacaklar, darılacaklar şimdi.
TORUNCAN: Evde yokuz, demedim ki baba. Diyeyim mi yoksa?
BABAANNE: Sakın ha!
TORUNCAN: Yaşlı ninenin elinde bir şey yok.
ZAFER: (Toruncan’a bağırır) Yeter! (Kendi kendine) Ne işi varmış Abuzittin’in Pazar günü evimizde?
ZELİŞ: Yanındaki Fatoş nine mi dedin Toruncan? ?
TORUNCAN: Evet anne.
ZELİŞ: Ah benin boş kafam. Fatoş nine, müsaitseniz yarın size geleceğiz demişti dün.
BABA: Aç kapıyı öyleyse oğlum, aç!
TORUNCAN: Tamam, açma deseniz de açarım artık. Kutudaki baklava “Beni ye! ” diye bağırıyor zaten.
YAŞLI BAYAN, YAŞLI AMCA, ORTA YAŞIN ÜSTÜNDEKİ ABUZİTTİN BEY GİRER. ZAFER ONLARI KAPIDA KARŞLAR, HEPSİYLE AYRI AYRI TOKALAŞIR.
ZAFER: Hoş geldiniz Murat dede…
MURAT AMCA: Hoş bulduk efendim.
ZAFER: Hoş geldiniz Fatoş nine…
FATOŞ TEYZE: Hoş bulduk çocuğum.
ZAFER: Siz de hoş geldiniz Abuzittin bey…
ABUZİTTİN: (Zafer’in elini hızla sallayarak onunla tokalaşır.) Hoş bulduk efendiiim, hoş bulduk, hoş bulduk! ..
ZAFER GİRİŞTE KONUKLARIN YANINDADIR. ZELİŞ GELENLERE TERLİK VERİR, GERİYE KAYINVALİDESİNİ YANINA ÇEKİLİR.
KONUKLAR AYAKKABILARINI ÇIKARTIP TERLİK GİYERKEN KAYNANA GELİN FISILDAŞIR.
ZELİŞ: Bizimki daha kapıdan hoş gelişlere başladı ama… Pek hoş gelmişe benzemiyor bunlar anne? Bu çiçekler, kutuyla tatlı da ne oluyor acaba?
BABAANNE: Bilmem… Sanki kız istemeye gelmişler gibi.
ZELİŞ: Gibisi fazla fazla bunun. Ama bizim gelinlik kızımız yok ki?
BABANNE: Neden yokmuş? Biz ne oluyoruz?
ZELİŞ: Şaka yapıyorsun, değil mi anne?
BABAANNE: Elbette şaka yapıyorum gelin.
ZELİŞ: Diyelim ki seni isteyecekler… Kime isteyecekler acaba?
BABAANNE: Valla takmış takıştırmış bir tek Abuzittin efendi var. Damat adayı da olsa olsa o olur.
ABUZİTTİN BEY: (Elindeki çiçek buketini Babaanneye uzatır.)
BABAANNE: (Şaşkın) Aaa! .. Neden bana veriyorsunuz bunu?
ABUZİTTİN BEY: Bu çiçekler sizin için geldi efendim.
BABAANNE: Amamııın! Başıma gelenler…
MURAT DEDE: (Tatlı kutusunu Zeliş’e verir.)
ZELİŞ: Zahmet etmişsiniz dede?
MURAT DEDE: Ne zahmeti kızım...
ZAFER: (Yer gösterir.) Şöyle buyurun efendim…
ABUZİTTİN BEY: Teşekkür ederim… (Oturur)
EV SAHİPLERİ YER GÖSTERİR. GELENLER OTURUR, SONRA EV SAHİPLERİ DE OTURUR.
ZAFER: Kahve içersiniz herhalde efendim. Nasıl içersiniz kahveyi?
MURAT DEDE: Benimki sade olsun. Bu yaştan sonra şeker dokunuyor.
FATOŞ NİNE: Benimki de sade olsun, lütfen.
ABUZİTTİN BEY: Ben daha gencim. Şeker bir şey anlayamaz benden. Şekerli olsun benim kahvem.
ZELİŞ: Ben kahveleri yapayım.
ANNEANNE: Sen otur kızım. Ben yaparım.
ZELİŞ: Ne oluyor sana anne.
ANNEANNE: Otur dedim sana…
ZELİŞ: Tamam…
ANNEANNE: (Çıkar)
ZAFER: Nasılsınız Murat dede?
MURAT DEDE: Teşekkür ederim Zafer bey oğlum. İyiyim. Siz nasılsınız?
ZAFER: Hamdolsun iyiyiz Murat dede. (Fatoş nineye) Siz nasılsınız Fatoş nine? Dede sizi üzmüyor ya.
FATOŞ NİNE: Haddine mi düşmüş? Üzmeye kalksın da görsün gününü.
ZAFER: Çok şakacısınız Fatoş nine.
FATOŞ NİNE: Yooo, bak bu konuda şakam yok benim.
ZAFER: Valla korkulur sizden nine.
FATOŞ NİNE: Korkulacak tabii. Nedir bu kadınların çektiği erkeklerin elinden?
MURAT DEDE: Şimdi ben ne yaptım ki böyle konuşuyorsun hanım?
FATOŞ NİNE: Sus, daha bir de konuşuyor…
MURAT DEDE: Haklısın?
FATOŞ NİNE: Elbette haklıyım. Yok bir de haksız olacaktım…
GÜLÜŞLER.
ZAFER: (Abuzittin amcaya) Siz nasılsınız Abuzittin bey?
ABUZİTTİN BEY: Bomba gibiyim efendim. Ya siz?
ZAFER: Eh, işte, şöyle böyle. İç güveysinden hallice.
ABUZİTTİN BEY: Şükredin şükredin. Herkesin eline iç güveyliği de geçmiyor.
ZORAKİ GÜLÜŞLER.
BUNDAN SONRAKİ HAL HATIR SORMA BÖLÜMÜNDE ÇABUK ÇABUK KONUŞULUR.
ZELİŞ: Nasılsınız Murat dede?
MURAT DEDE: İyiyim Zeliş Kızım. Sen nasılsın?
ZELİŞ: Ellerinizden öperim. Şükür iyiyim. (Fatoş nineye) Siz nasılsınız nineciğim?
FATOŞ NİNE: İyiyim iyiyim kızım. Her halde sen de iyisin.
ZELİŞ: Öyle… Şikayetimiz yok. (Abuzittin’e) Siz nasılsınız Abuzittin bey?
ABUZİTTİN: Çok çok çoook iyiyim. Kendimi çelik gibi hissediyorum.
TORUNCAN: Nasılsın Murat dede?
ZAFER: (Paylar) Bir de sen başlama!
ANNEANNE: (Elindeki kahve tepsisiyle girer.) Kahveler geldiii… Buyurun kahvenizi Murat amca. Sizinki sadeydi, değil mi?
MURAT DEDE: Evet kızım. Teşekkür ederim. Kahve yapanların çok olsun.
ANNEANNE: (Fatoş nineye) Buyurun abla…
FATOŞ NİNE: (Memnun) Ver bakalım küçük hanım.
ANNEANNE: Buyurun amcabey…
ABUZİTTİN: Amcabey mi? Aşkolsun küçük hanım…
TORUNCAN: Küçük hanıma bakın hele…
ZELİŞ: (Çıkışır) Oğulcan!
MURAT DEDE: Efendim, bugün biz buraya…
FATOŞ NİNE: Hayırlı bir iş için geldik.
MURAT DEDE: Gençler kursta birbirlerini görmüş, beğenmişler.
ZAFER: Gençler mi? Hangi gençler?
ABUZİTTİN: (Kıkırdar.) Biiiz… Küçükhanımla beeen…
ZAFER: (Zeliş’e fısıldar.) Adama bak, kıkırdıyor.
ZELİŞ: (Zafer’e fısıldar.) Annem da kırıtıyor.
ZAFER: (esini biraz yükseltir.) Hayır! .. Olamaz! .. Gençler bunlar mı?
ANNEANNE: Ne olmuş yani? Elbette genciz.
ABUZİTTİN: Daha yaşımız kaç?
ZAFER: (Zeliş’e) Ben sana annemi kursa göndermeyelim demiştim Zeliş!
ZELİŞ: Ne zaman demiştin Zafer?
ZAFER: Belki de demedim ama aklımdan geçirdim.
MURAT DEDE: Gençler kursta birbirlerini görmüş, beğenmişler.
ZAFER: Onu söylemiştin dede!
MURAT DEDE: Tekrarından zarar gelmez efendim.
ZAFER: Gelir!
BABA: Sen odana çıkabilirsin çocuğum.
TORUNCAN: Kutudaki baklavadan tatmadan bir yere gitmem.
MURAT DEDE: Bir kere kutudaki baklava değil.
TORUNCAN: Değil mi? .. O zaman kız-mız yok size.
ANNE: Neler söylüyorsun sen çocuğum!
MURAT DEDE: Maşallah oğlunuzun da da dili papuç kadar.
TORUNCAN: Yaşı küçüktür kızımızın… Daha kurslara gidecek. Okuma yazma öğrenecek. Meslek öğrenecek, işe girecek… Malum tek maaşla geçinilemiyor şimdiki zamanda.
MURAT AMCA: Öyle… Çocuk haklı.
TORUNCAN: Oğlunuzun okuma yazması var mı bari?
GÖRÜCÜ BEY: Yoktu ama o da kursa gidiyor. Öğreniyor…
TORUNCAN: Mesleği var mı?
GÖRÜCÜ BEY: Yoktu ama artık var. Halk Eğitimin kurslarına gidiyor, öğreniyor.
TORUNCAN: İşi var mı?
GÖRÜCÜ BEY: Bir tek o yok. O kadar kusur kadı kızında da olur. Değil mi efendim? Kriz atlatıldıktan sonra bir iş bulur elbet.
SAHNE KARARIR, AYDINLANIR.
ZAFER: (Bağırarak pijamayla sahneye girer.) Hayır hayır! Annemi bu yaştan sonra gelin edemem…
KAYINVALİDE: (Bağırarak gecelikle sahneye girer.) Hayır hayır! Senin gibi bir adamla evlenemem!
ZAFER: Ne oldu anne?
KAYINVALİDE: Asıl sana ne oldu oğlum?
ZAFER: Evleniyor musun?
KAYINVALİDE: Evlenmek mi? .. (Kırıtır) Kızı olanı isterler ama… Kız evi naz evi değil mi?
ZAFER: Neler söylüyorsun sen anne?
KAYINVALİDE: Abuzittin efendi, beni istemeye gelmişti ya.
ZAFER: Eee? ..
KAYINVALİDE: Rüya mıydı yoksa?
ZAFER: Galiba… Ama çok kötü bir rüya…
ZELİŞ: (Girer) Neler oluyor böyle gece yarısı? Neden bağırarak yatağınızdan fırladınız?
KAYINVALİDE: Ben, rüya olmasa bile öyle biriyle asla evlenemem.
ZELİŞ: Nasıl biriyle? ..
KAYINVALİDE: Abuzittin… “Kadın kısmının kursta ne işi var,” diyor. Dizimi kırar evde otururmuşum. Ortalığı süpürür, yemek pişirir, bulaşık yıkarmışım. Yokmuş öyle kollara altın bilezik filan…
ZAFER: Sen kötü bir rüya görmüşsün anne.
KAYINVALİDE: Yaaa… Öyle oldu galiba.
TORUNCAN: (Gülerek girer.) Bizim baklava ne oldu?
KAYINVALİDE: Ne baklavası?
TORUNCAN: Rüyada baklava da vardı ya… Abuzittın amcanın getirdiği…
KAYINVALİDE: Baklava değil, lokumdu bir kere o.
TORUNCAN: Baklavaydı…
KAYINVALİDE: Lokumdu…
KAYINVALİDE: Anlaşıldı… Hepimiz de aynı rüyayı görmüşüz.
ZELİŞ: (Gülerek girer) Rüya filan değildi. Seni istemeye geldiler anne. Sözü kestik bile. Ne çabuk unuttun?
KAYINVALİDE: Söz mü? Ne sözü? Benim niye haberim olmadı?
Şaka şaka… Bu kadar kötü rüya görene bir de iyi rüya gören gerek. Ben rüyamda görücüleri daha kapıdan kovaladım.
KAYINVALİDE: Niçin!
ZELİŞ: Kursta görmüş seni Abuzittin efendi. “Benim evleneceğim kadının kursta-mursta işi yoktur…” deyince…
KAYINVALİDE: İyi etmişsin kızım. Bu yaştan sonra evleneceksem, iseyenim kadın haklarına saygılı biri olsun bari…
ZELİŞ: Ciddi olamazsın anne. İsteseler evleneceksin demek.
KAYINVALİDE: Neden evlnmeyeyim?
ZELİŞ: Seni rahat ettiremiyor muyuz burada?
KAYINVALİDE: Ettiriyorsunuz ama burası sizin eviniz kızım. Kendi evim de olsa fena mı? Kocama yemek pişirsem, giysilerini yıkasam ütülesem…
ZELİŞ: Neler söylüyorsun anne. Demin bunun için reddediyorsun rüyandaki talibini.
KAYINVALİDE: O, kursa girmemi, meslek öğrenmemi, para kazanmamı istemiyordu. Ben hem çalışırım, hek ev kadınlığı yaparım.
ZELİŞ: Bravo sana anne. Adın bundan sonra “İhtiyar genç kız olsun…”
KAYINVALİDE: Olsun valla. Hatta şu “ihtiyar”ı da atalım. Genç kız kalsın sadece.
ZELİŞ: Atalım valla, benim canım, genç kız kaynanacığım!
HEPSİ GÜLER
KAYINVALİDE: Erken kalkmaya kalktık. Ben süslenip giyinmeye
başlayayım bari.
ZELİŞ: Erken değil mi daha anne?
KAYINVALİDE: Erken olsun. Erken kalkan yol alır. Gidip kapısında bekleyeceğim. Beklemek bile keyifli.
ZAFER: Nereye anne? Kimi bekliyorsun?
KAYINVALİDE: Sözlümle buluşacağım oğlum, sözlümle.
ZAFER: (Şaşkın) Sözlün mü? Sözlün kim?
KAYINVALİDE: Halk Eğitim kursları oğul, Halk Eğitim kursları…
HEPSİ KAYINVALİDEYİ ALKIŞLAR.
BİTTİ
YAZAR’LA İLETİŞİM
FEVZİ GÜNENÇ
Tel: 0342 338 16 18 - 0505 553 47 44
İleti: [email protected] –
[email protected]
Web: www.fevgun.com
GAZİANTEP/TÜRKİYE
Kayıt Tarihi : 22.6.2009 01:15:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!