Çocuk Tiyatrosu 14 Sırma Saçlı, Selvi Bo ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Çocuk Tiyatrosu 14 Sırma Saçlı, Selvi Boylu Tomuzlan Hatun (Çocuk Oyunu)

14. ÇOCUK OYUNU
Sırma Saçlı, Selvi Boylu
Tomuzlan Hatun
Yazan: Fev

OYUNUN KİŞİLERİ:

TOMUZLAN HATUN
BAY İPEK BÖCEĞİ
ÖRÜMCEK BEY
FARE BEY
ATLI
KEDİ HANIM

DEKOR: Karşıda duvar. Duvarın altında Fare beyin evi olan delik; sahnenin bir yerinde bir dut ağacı, köşede örümcek ağı.

Yeri geldiğinde: Atlı Bey marketine varınca oyuncular duvarın önüne bir cephesi görünen bir market panosu yerleştirirler.

TOMUZLAN HATUN ile FARE BEY Evlenmeye karar verince nikah töreni için sahnenin orta önüne bir masa, ile beş sandalye taşır.

TOMUZLAN HATUN: (Neşe içinde şarkı söyleyerek dans eder.)
Ne tuzum var ne de tadım
Ne boynuzum ne kulağım
Yok uçacak bir kanadım
“Sırma saçlı, selvi boylu
Tomuzlan hatun”dur adım.

İPEK BÖCEĞİ: (Dansa katılır)
Dokumacı ustasıyım
İpekten yuva yaparım
İçinde uzun yatarım
Dut ağaçlarının beyiyim
Ben de ipek böceğiyim…

TOMUZLAN HATUN:
Alay için mi acaba
Hatun diyorlar hep bana
Kaçamam kuvvet tabana
Parmak kadar bile yokum
“Tomuzlan hatun”dur adım.

ÖRÜMCEK BEY: (Dansa katılır)
Örümcek beylerin beyi
Beğenmeyiz hiç kimseyi
Biz de kumaş dokuyoruz
Ağa düşen sineklerin
Canlarına okuyoruz.

TOMUZLAN HATUN:
Dilim sakız ağzım lokum
Kötülük işinde yokum
Getiririn yağla şeker un
Pasta, kek bile yaparım
“Tomuzlan hatun”dur adım.

FARE BEY: (Dansa katılır)
Fare bey diyorlar bana
Bir o yana, bir bu yana
Bakıyorum yana yana
Bana varır mı acaba
El uzatsam tomuzlana?

TOMUZLAN HATUN:
Kara kuru bir böceğim
Yalnızlıktan öleceğim
Ah, artık evleneceğim
Hamarat mı hamaratım
“Tomuzlan hatun”dur adım.

HEPSİ:
Hamarat mı hamarattır
“Tomuzlan hatun”dur adı.
Pasta, kek bile yapar o
“Sırma saçlı, selvi boylu
Tomuzlan hatun”dur adı.

HERKES KÖŞESİNE ÇEKİLİR.

TOMUZLAN HATUN: (Dut ağacının yanına varınca durur. Orada İpek Böceğini görmüştür. Onu selamlar.) Günaydın İpekböceği! Yine erkenden açmışsın dükkânı…
İPEK BÖCEĞİ: Günaydın Sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun! Dükkânı erken açtığıma bakma. Dostlar alış verişte görsünler hesabı. (Kendi kendisiyle dalga geçer.) Müşteriler kapımda kuyruk olmuşlar, baksana… Aman İpekböceği, canım İpekböceği, önce bana ver dokuduğun ipeklerden… deyip duruyorlar.
TOMUZLAN HATUN: Senin yaptığın bu ipekten yapılıyor en değerli kumaşlar. Elde kalır mı hiç ipeğin? Ne demiş atalar? Erken çıkan yol alır. Erken gelen çorbayı içer. Dükkanı erken açanın kısmeti bol olur. Sen de bu özverinin karşılığını alacaksın sonunda.
İPEK BÖCEĞİ: Hay dilini yesinler senin. Umarın öyle olur. Sen nereye böyle?
TOMUZLAN HATUN: (Kırıtıp gülerek) Koca aramaya çıktım.
İPEK BÖCEĞİ: (Şaşkın) Koca mı?
TOMUZLAN HATUN: Koca…
İPEK BÖCEĞİ: (Güler) Benden iyi koca mı olur? Gel, benimle evlen.
TOMUZLAN HATUN: Evlenirim ama önceden şunu bilmeliyim. Kavga edersek beni döver misin?
İPEK BÖCEĞİ: Yok canım, niye döveyim? Hayvan mıyım ben?
TOMUZLAN HATUN: Değil misin?
İPEK BÖCEĞİ: Değilim tabii. Böceğim ben.
TOMUZLAN HATUN: Tamam… Böcek o. Zararı yok. Diyelim ki evlendik. Diyelim ki bir gün kafanın tasını attırdım. Yine dövmez misin beni?
İPEK BÖCEĞİ: Aslında dövmem ama kafamın tasını attırırsan… Belki şöyle hafiften bir okşayıveririm.
TOMUZLAN HATUN: Peki, neyle okşarsın?
İPEK BÖCEĞİ: Neyle olacak? Dut ağacının dallarıyla…
TOMUZLAN HATUN: Yok yok yok… Ben sana varmam. (Aceleyle oradan ayrılır. Sahnedeki gezintisini sürdürür ama artık eski neşesi kalmamıştır.)
İpek böceği de kimmiş
Dut dalıyla dövermiş
Kadınlar dövülür mü hiç
Dedem ninemi severmiş…
İPEK BÖCEĞİ: (Tomuzlan hatunun ardı sıra seslenir.)
Haydi oradan Gübreliklerin Sultanı! Yürrüüü…
TOMUZLAN HATUN: (Sahne içinde gezinmeyi sürdürürken kemdi kendine mırıldanmaktadır.) Sinirlenme Tomuzlan hatun, sakın sinirlenme. Sinirlenmek zayıfların işidir.

İPEK BÖCEĞİ: (Tomuzlan hatuna söylediklerine pişman olmuştur.) Gitti… Canııım… Ne kadar da iyi bir böcek bu. Aslında kendisiyle dalga geçilmesi gereken biri değil. Kapkara, sert bir teni var ama yüreği altın gibi.
TOMUZLAN HATUN: (Kendi kendine) Sinirlenme Tomuzlan hatun, sen bir hanımefendisin. Sinirlenmek hanımefendilere yakışmaz… Bu gibiler genç oldukları için böyle davranıyorlar. Yaşlandıkça olgunlaşırlar. Sözlerinin nereye varacağını düşünerek konuşurlar.
İPEK BÖCEĞİ: Neyse… Bugün böyle oldu. Yarın hatamı düzeltirim. Özür diler gönlünü alırım. Umarım iyi bir beyle karşılaşıp evlenir de mutlu olur.
TOMUZLAN HATUN: Aslına bakarsan haksız da değil ha, şu ipekçilerin padişahı? Gübrelikler değil mi benim borumun öttüğü yer?
ÖRÜMCEK BEY: Tomuzlan Hatuna seslenir.) Selam sabah yok mu Sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun?
TOMUZLAN HATUN: (Başını kaldırıp bakar.) Günaydın günaydın sevgili Örümcek beyciğim… Şu İpekböceği beye biraz canım sıkıldı da... O yüzden dalmışım.
ÖRÜMCEK BEY: İpekböceği mi? Canını mı sıktı?
TOMUZLAN HATUN: Öyle oldu.
ÖRÜMCEK BEY: İpekböceği ne dedi sana?
TOMUZLAN HATUN: Evlenirsek beni dut dallarıyla dövecekmiş.
ÖRÜMCEK BEY: Daha neler! İnsan karısını döver mi hiç?
TOMUZLAN HATUN: O da önce öyle söyledi. Ben üsteledim. Canını çok sıkarsam, dedim. Kafanın tasını attırırsam beni neyle döversin, dedim…
ÖRÜMCEK BEY: Eee?
TOMUZLAN HATUN: E’si bu. Beni dut çubuklarıyla dövecekmiş. Hemen kaçtım oradan.
ÖRÜMCEK BEY: İyi etmişsin. Karısını dut çubuklarıyla döven biriyle evlenilir mi? Gerçekten evlenmek mi istiyorsun sen?
TOMUZLAN HATUN: Aklı başında birini bulursam neden olmasın?
ÖRÜMCEK BEY: Benim aklım başımda. Gel benimle evlen.
TOMUZLAN HATUN: Gerçekten aklı başında birine benziyorsunuz Örümcek bey. Ama… Nasıl ederiz bilmem ki…
ÖRÜMCEK BEY: Gel, yok deme. İyi bir işim var. Kumaş dokurum. Kumaşlarım İpekböceğininkiler kadar para etmese de onlarla salıncak kurulabilir. Bol bol sallanır, eğlenirsin. Ne diyorsun?
TOMUZLAN HATUN: Olur… Yani olabilir. Neden olmasın? Peki ya sen? ..
ÖRÜMCEK BEY: Ne ben? ..
TOMUZLAN HATUN:Canını sıkarsam, sen neyle döversin beni?
ÖRÜMCEK BEY: (Hin hin gülümser) Benim sopaya-mopaya ihtiyacım yok canım... Zehirli kıskaçlarım var. Onunla şöyle bir dokundum mu, yola getiririm seni.
TOMUZLAN HATUN: (Dehşete kapılır.) Aman aman istemez! Senin salıncağın da, kocalığın da yerin dibine batsın! (Örümceğin yanından kaçarak uzaklaşır)

ÖRÜMCEK BEY: (Tomuzlan Hatun’un ardı sıra gülerek ona laf atar.)
Hah hah ha…Şuna bakın hele! Gübreliklerin ecesi! Kendini ne kadar da çok beğenmiş. Sen benim gibi kocayı bulursan ye-iç de başında taşı.
TOMUZLAN HATUN: Taşımayacağım işte, taşımayacağım…
ÖRÜMCEK BEY: Ne olurmuş yani, arada bir seni zehirlersem? Sadece birazcık ölürsün. Hepsi o kadar. Hah hah haaay!
TOMUZLAN HATUN: Senin gibi koca olmaz olsun.
ÖRÜMCEK BEY: Öyleyse sen git de Televizyondaki evlendirme programlarına baş vur. Seni evlendirse evlendirse Mısra Varol evlendirir ancak.
TOMUZLAN HATUN: (Homudanır) Televizyon’n başında paralansın, e mi? (Ondan uzaklaşır.)
ÖRÜMCEK BEY: (Kıs kıs gülerek kendi kendine mırıldanır.) Ne kadar cahil bir böcek bu Tomuzlan hatun? Erkek örümceklerin zehirli olmadığını bile bilmiyor. Zehirli olanlar sadece Karadul adındaki dişi örümceklerdir, salağım!
TOMUZLAN HATUN: (Homudanır) Sadece azıcık ölürmüşüm. Ölmenin azı çoğu mu olur haydut!
ÖRÜMCEK BEY: Amaaan, öğrenmek istiyorsa internet ne güne duruyor?
Ben salıncağıma binip keyfime bakayım. (Köşesinde salıncakta sallanır gibi zıplayıp durur.)
TOMUZLAN HATUN: (Sahnenin içinde şarkı söyleyerek dolaşır.)
İpek böceği de kimmiş
Dut dalıyla dövermiş
Kadınlar dövülür mü hiç
Dedem ninemi severmiş…

Olur olacak olan
İzin verme Tomuzlan
Keyfini kaçıramaz
Senin örümcek falan…

Karşına çıkar elbet
İyi kötü bir kısmet
Bir fare bile olur
Yeter ki sen niyet et…

FARE BEY: Böyle keyifli keyifli şarkı söyleyerek nereye Sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun?
TOMUZLAN HATUN: (Fare beyi görür, kendi kendine) Aaa, şuna bakın! Yakışıklı bir fare! Tam istediğim koca adayı… (Fareye) Ben mi nereye gidiyorum?
FARE BEY: Evet, sen… Hem de keyifle…
TOMUZLAN HATUN: (Cilvelenerek) Televizyonun evlendirme programına… Ay, bu da nereden dolandı dilime? (Duraksar) Şeye gidiyorum. Yani şeye… (Ansızın karar verir.) İşin doğrusunu istersen, kendime koca arıyorum.
FARE BEY: (Şaşkın) Koca mı?

TOMUZLAN HATUN: Koca…
FARE BEY: Hımmm…
TOMUZLAN HATUN: Tek başıma yaşamaktan bıktım. Bir fare hanımın yalnız yaşaması kolay değil.
FARE BEY: Çok doğru… Anlıyorum… Benim gibi bekâr bir farenin de yalnız yaşaması kolay olmuyor. (Merakla) Eee, bulamadın mı bir koca?
TOMUZLAN HATUN: Buldum ama…
FARE BEY: Aması ne?
TOMUZLAN HATUN: Dinle… Önce İpekböceği talip oldu bana.
İPEKBÖCEGİ: (Kendisinden söz edildiğini anlayınca kulak kesilir.)
FARE BEY: (Keyifsizce) Fena kısmet değil… (Ağzını arar) Evlenseydin onunla. İyi çocuktur. Kimseye zarar verdiği görülmemiştir.
TOMUZLAN HATUN: Görülmemiş mi? O Zalim İpekböceğinden kaçıp canımı zor kurtardım.
FARE BEY: Zalim mi? Neresi zalimmiş onun?
İPEKBÖCEGİ: (Kulak kesilmeyi sürdürerek Fare ile İpekböceğine sessizce yavaş yavaş sokulur.)
TOMUZLAN HATUN: Tabii evleneceği karısını neyle döveceğini bilsen böyle konuşmazdın.
FARE BEY: (Şaşkın) Döver miymiş? Neyle dövermiş?
TOMUZLAN HATUN: Dut ağacının çubuklarıyla…
FARE BEY: Vay canına! Böyle canavarlık duymamıştım. Şaka yapmış sana canım.
Uzun uzun uyumaktan özge kusuru yoktur onun. Zaten uyanınca da kelebek olur.
TOMUZLAN HATUN: Kelebek mi?
FARE BEY: (Onaylar) Kelebek…
TOMUZLAN HATUN: (Sevinçli) Kelebek oluyor ha? Ne hoş!
İPEKBÖCEGİ: (İyice yanaşmıştır. Sevinir.)
FARE BEY: (Keyifsiz) Öyle…
TOMUZLAN HATUN: Desene iyi bir kısmeti kaçırdım.
FARE BEY: Üzülmeye değmez canım. O, bir tomuzlan böceğine gönül bağlayıp yetineceklerden değil zaten.
İPEKBÖCEGİ: Beni çekiştirmeye utanmıyor musun Fare bey?
FARE BEY: Aaa… Sen burada mıydın?
İPEKBÖCEGİ: Buradaydım ya... Söyle söyle kıskanç şey! Söyleyeceklerin içinde kalmasın.
FARE BEY: Söyleyeceğim tabii… “Bir çiçekle bahar gelmez” diyen sen değil misin?
TOMUZLAN HATUN: Nasıl yani? Benim üstüme gül mü koklar?
FARE BEY: Aynen öyle yapar.
İPEKBÖCEGİ: Hiç bile değil. Ben gül-mül koklamam. Koklamaya kalksam dikenleri burnuma batar.

FARE BEY: (İpek böceğine almaz almaz bakar. Tomuzlan hatuna) Bir tek gül koklasa iyi. Şu çiçek senin, bu çiçek benim hesabı yani… Daldan dola koşar durur.
İPEKBÖCEGİ: Yalan! Doğru değil bu. O senin dediğin bal arısıdır.
FARE BEY: Bal arıları da kelebekler de çiçek çiçek dolaşırlar.
TOMUZLAN HATUN: Aman! İyi ki evlenmemişim bununla.
FARE BEY: Evlenseydin de bir gün sonra dul kalırdın zaten.
TOMUZLAN HATUN: Neden? Hemen boşar mıydı beni?
FARE BEY: Yok, boşamazdı. Yaşamını yitirirdi.
İPEKBÖCEGİ: (Hıçkırarak ağlamaya başlar.) Bu doğru işte…
TOMUZLAN HATUN: Trafik kazasında mı yitirirdi yaşamını? O da dikkatli olsun canım. Kurbanı olmasın trafik canavarının.
FARE BEY: (Güler) Yok, trafik kurbanı olmaz. Kendiliğinden yaşamını yitirir.
İPEKBÖCEGİ: (Üzgün) Yaaa, kendiliğimden…
TOMUZLAN HATUN: Nasıl yani? Neden?
FARE BEY: Kelebeklerin ömrü sadece yirmi dört saattir de ondan.
İPEKBÖCEGİ: (Hıçkırarak onaylar) Yirmi dört saat…
TOMUZLAN HATUN: Yirmi dört saat mi? Yapmayın!
FARE BEY: Sen bunu bilmiyor muydun?
TOMUZLAN HATUN: Bilmiyordum ya, öğrendim şimdi. Aman, iyi ki ondan kaçıp kurtuldum. Evlendiğimin ikinci günü dul kalmak istemezdim doğrusu.
İPEKBÖCEĞİ: (Üzgün üzgün oradan uzaklaşır, sahneden çıkar.)
FARE BEY: Neyse ki seni uyardım da…
TOMUZLAN HATUN: Uyardın ama bu kez de karşıma bir haydut çıktı?
FARE BEY: Haydut mu? Buralarda haydut mu var?
TOMUZLAN HATUN: Var ya… Örümcek bey…
ÖRÜMCEK: (Örümcek kendinden söz edildiğini duyunca kulak kesilir.)
FARE BEY: (Kahkahalarla güler) Örümcek haydut muymuş? ..
TOMUZLAN HATUN: Evet.
ÖRÜMCEK: Hayır!
FARE BEY: Ben onu bir vuruşta yerin dibine geçiririm be!
ÖRÜMCEK BEY: (Duyduklarına sinirlenerek öbürlerinin yanına gelir.) Yok yaaa.. Geçir de görelim bakalım.
FARE BEY: (Örümceğin sözlerine aldırmaz. Tomuzlan hatuna) Geçireyim mi?
TOMUZLAN HATUN: Geçir onu Fare bey, geçir… Böylece yakamdan düşer.
FARE BEY: Yakanda ne işi var ki?
TOMUZLAN HATUN: Benimle evlenmek istiyor.
ÖRÜMCEK BEY: Ben mi?
FARE BEY: O da mı? ..

TOMUZLAN HATUN: O da? ..
ÖRÜMCEK: Yalan!
FARE BEY: Neden herkes sana evlenme teklif ediyor ki?
TOMUZLAN HATUN: (İç çeker.) Aslında onlar değil; ben teklif ediyorum. Ama ne mal olduklarını anlayınca da kaçıyorum.
ÖRÜMCEK BEY: Mal mı? Ben mi malım? Asıl mal sensin!
FARE BEY: Sen de kusursuz birine teklif et canım.
TOMUZLAN HATUN: Bulsam, edeceğim. Ama senin gibi kusursuzunu nereden bulayım?
ÖRÜMCEK BEY: Kusursuza bak hele. Hah hah hay…
FARE BEY: (Keyiflenir) Beni kusursuz mu buluyorsun?
TOMUZLAN HATUN: Öyle değil misin?
FARE BEY: (Ağzı kulaklarında) Öyleyim galiba.
TOMUZLAN HATUN: (Utana sıkıla itıraf eder) Benim aslında, eskiden beri gözüm sende…
FARE BEY: (Şaşırmış görünür.) Sahi mi?
TOMUZLAN HATUN: Sahi.
ÖRÜMCEK BEY: Şuna bak, gözü bir faredeymiş.
FARE BEY: Doğrusunu istersen… Benim gözüm de sendeydi.
TOMUZLAN HATUN: Sahi mi?
FARE BEY: Sahi ya…
TOMUZLAN HATUN: Öyleyse niçin evlenmiyoruz?
FARE BEY: (Sevinçle) Evlenelim!
TOMUZLAN HATUN: Evlenelim evlenelim ama…
FARE BEY: Aması ne?
TOMUZLAN HATUN: Ya sen de beni çubuklarla döversen?
FARRE BEY: Ne çubuğu?
TOMUZLAN HATUN: Hani İpek böceğinin dut ağacındki çubukları var ya…
Ne işim var benim dut ağacında?
TOMUZLAN HATUN: Yok mu?
Yok tabii. Dut ağacıyla da işim yok, dutun çubuklarıyla da…
TOMUZLAN HATUN: İyiymiş öyleyse…
FARE BEY: İyi ya…
TOMUZLAN HATUN: Pekiii, ya zehirli kıskaçlarınla canımı yakarsan?
FARE BEY: O da nereden çıktı?
TOMUZLAN HATUN: Ne bileyim. Örümcek öyle diyordu da.
FARE BEY: Korkma, canını yakmam ben senin. Hem benim kıskaçlarım yok zaten.
TOMUZLAN HATUN: Keskin dişlerin var ama…

FARE BEY: Doğru, keskin dişlerim var. Ama onları sadece sana karşı asla kullanmam.
TOMUZLAN HATUN: Peki seni üzersem. neyle döversin beni?
FARE BEY: Sen de beni üzme canım…
TOMUZLAN HATUN: Üzmem de… Hani kazara üzüverecek olsam… Neyle döversin?
FARE BEY: Niye döveyim canım? Güzel başını okşamak dururken…
TOMUZLAN HATUN: Okşamak mı? Neyinle okşarsın peki başımı?
FARE BEY: Kuyruğumla…
TOMUZLAN HATUN: Oh! Ne kadar iyi bir eş adayısın sen! Seninle evlenirim ben!
FARE BEY: Öyleyse sazlar çalınsın, davullar vurulsun. Düğün dernek kurulsun.
TOMUZLAN HATUN: Dur dur, hemen kendi kendine gelin güvey olma. Sınav bitmedi daha. Bir iki sorum daha var.
FARE BEY: Offf of! Ne sınavmış bu? ÖSSY’den bile zor valla.
TOMUZLAN HATUN: Evlenmek kolay mı canım…
FARE BEY: Öyleyse sen sen soracağını sor canım…
TOMUZLAN HATUN: Evlenirsek…
FARE BEY: Evleniriz.
TOMUZLAN HATUN: Evimizde televizyon olur mu?
FARE BEY: Olmaz mı?
TOMUZLAN HATUN: Seyreder miyiz onu?
FARE BEY: Seyrederiz tabii.
TOMUZLAN HATUN: Oh oh oh! Ne iyi! Pekiii, televizyonun kumanda aleti kimde olur?
FARE BEY: Kimde mi? Sende, bende… Ne fark eder ki?
TOMUZLAN HATUN: Eder eder. Önceden konuşalım da sonradan kavga etmeyelim.
FARE BEY: Sen bunu hiç dert etme. Ben kavga etmeyi sevmem.
TOMUZLAN HATUN: Ne güzel! Ama kumanda aleti hep bende olacak, tamam mı?
FARE BEY: Tamam… Tamam da… Maç günleri ne olacak?
TOMUZLAN HATUN: Sen de maç izlemeyiver canım.
FARE BEY: Olur mu öyle şey Servi boylu, sırma saçlı Tomuzlan hatun! Bir erkeğin maç izlemediği nerede görülmüş!
TOMUZLAN HATUN: Görülmemişse bizim evde görülsün.
FARE BEY: Olmaz!
TOMUZLAN HATUN: (Ağlar) Iıı…
FARE BEY: Niçin ağlıyorsun?
TOMUZLAN HATUN: Olmaz dedin ya…Oysa ben evleneceğimize kesin gözüyle bakıyordum.
FARE BEY: Yine bak canım.
TOMUZLAN HATUN: Ama sen olmaz dedin.

FARE BEY: Ben maç izlemeden olmaz, dedim.
TOMUZLAN HATUN: Haaa… İyi öyleyse. Peki, sen maç izlerken ben ne yapacağım?
FARE BEY: Sen de izle maçları canım.
TOMUZLAN HATUN: Maçları mı? Dünyada olmaz.
FARE BEY: Neden?
TOMUZLAN HATUN: Yirmi iki tane adam, bir topu paylaşamıyorlar. Bu yüzden kavga bile ediyorlar. Derdi bana mı düştü?
FARE BEY: Bek ne diyeceğim sana. Bir uzlaşma yolu var.
TOMUZLAN HATUN: Ne?
FARE BEY: İki televizyonumuz olur. Sen istediğini izlersin, ben istediğimi izlerim.
TOMUZLAN HATUN: Olmaz.
FARE BEY: Neden?
TOMUZLAN HATUN: Sesler birbirine karışır.
FARE BEY: Televizyonlarımızı ayrı odalara koyarız.
TOMUZLAN HATUN: Olmaz.
FARE BEY: Neden?
TOMUZLAN HATUN: Ben kocamı hep yanımda isterim.
FARE BEY: Canım beniiim… O kadar hoşsun ki, nerdeyse maç izlemekten bile vazgeçireceksin beni.
TOMUZLAN HATUN: Asıl sen benim canımsın. Maç izlemeyi çok mu seviyorsun Fareciğim?
FARE BEY: Çok seviyorum.
TOMUZLAN HATUN: Kötü bir eş’im ben. Kötü kötü! ..
FARE BEY: Neden?
TOMUZLAN HATUN: Kocamı en sevdiği şeyden mahrum etmeyi düşünüyorum.
FARE BEY: O zaman sen de mahrum etme canım.
TOMUZLAN HATUN: Olmaz…
FARE BEY: Ne yapsak ki?
TOMUZLAN HATUN: (Bağırır) Fare bey?
FARE BEY: Efendim canım?
TOMUZLAN HATUN: Neden sinirlenmiyorsun?
FARE BEY: Neden sinirleneyim canım?
TOMUZLAN HATUN: Seni kızdırmak için yırtınıp duruyorum ama sen yine de kızmıyorsun.
FARE BEY: Sevenler sevdiğine kızar mı gülüm?
TOMUZLAN HATUN: (sevinçli) Bana gülüm dedin!
FARE BEY: Diyemez miyim?
TOMUZLAN HATUN: Diyebilirsin diyebilirsin... Beni çok seviyorsun demek.

FARE BEY: Çok…
TOMUZLAN HATUN: O zaman ben de maç izlemene izin veriyorum.
FARE BEY: Yaşa sevgili Tomuzlan’ım.
TOMUZLAN HATUN: İşte şimdi çalınabilir sazlar. Vurulabilir davullar.
FARE BEY: Yaşasııın! (Seslenir) Sazcılar, çalın sazlarınızı! Davulcular, vurun davullarınızı!

MÜZİK: SAZLAR DÜĞÜN HAVASI ÇALAR. DAVULLAR VURULMAYA BAŞLAR.

TOMUZLAN HATUN: Tomuzlan kız düğünü derneği neylesin Fareciğim. Nikâh memurunu çağıralım. Şuradan iki da tanık bulalım. Olsun bitsin bu iş.
FARE BEY: O zaman… (Seslenir) Nikâh masası kurulsun. Tanıklar bulunsun! Nikâh memuru gelsin! .. (İzleyicileri gösterir.) Konuklara de şeker dağıtılsın…
TOMUZLAN HATUN: Ama…
FARE BEY: Ama ne?
TOMUZLAN HATUN: Ama bir gelinliğim olsaydı…
İPEKBÖCEGİ: Gelinlik mi dedi?
ÖRÜMCEK: Gelinlik dedi…
İPEKBÖCEGİ: Hay hay… Her genç kızın hayalidir evlenirken gelinlik giymek. (Koşarak beyaz bir kumaş getirir.) Gelinliğiniz benden sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun! Hem de ipekten…

İPEK BÖCEGİNİN GETİRDİĞİ İPEK KUMAŞI; ÖRÜMCEKLE, FARE BEYLE BİRLİKTE TOMUZLAN HATUNUN ÜZERİNE SARARLAR.

ÖRÜMCEK BEY: Ay parçası gibi oldu maşallah! Darısı da benim gelinime.
İPEKBÖCEGİ: Senin gelinin mi var ki Örümcek?
ÖRÜMCEK BEY: Yok da… Olsa diyorum… Yani örneğin…
FARE BEY: Nikah masası nerede, nikah masası? ..

ÖBÜR OYUNCULAR ORTAYA BİR MASA İLE BEŞ SANDALYE KOŞTURUR.

FARE BEY: Sen, İpek böceği! Nikâh tanığımız olur musun?
İPEKBÖCEGİ: Sevinçle…
FARE BEY: Ya sen, Örümcek bey! Sen de nikah tanığımız olur musun?
ÖRÜMCEK BEY: (İsteksiz.) Eh, ne yapalım… Olalım bari…
FARE BEY: (Seslenir.) Nikâh memuru da gelsin artık canım…
ATLI: (Koltuğundaki sopadan atının üstünde koşarak girer. Sahnede tur atar.)
Dıgı dık… Dıgı dık… Dıgı dık…

ATLI, ATININ ARKASINA KEDİ HANIMI BİNDİRMİŞTİR.

FARE BEY: Bir nikâh memuru yok mu buralarda!
KEDİ HANIM: Geldim geldim!
TOMUZLAN HATUN: Aaa! Nikâh memuru kedi hanımmış…
FARE BEY: Ben kedinin kıydığı nikahla evlenmem.
TOMUZLAN HATUN: Neden şirinciğim?
FARE BEY: Ben bir fareyim ya…
TOMUZLAN HATUN: Biliyorum…
FARE BEY: Kedi beni yer.
KEDİ HANIM: Yemem yemem korkma Fare bey. Görevimi kötüye kullanmam ben. Şu anda kedi olarak rol yapmıyorum. Buradaki rolüm nikah memurluğudur. Oyuncu yokluğundan… Anlarsın ya…
FARE BEY: Bana zararın dokunmaz değil mi?
KEDİ HANIM: Yok canım.
FARE BEY: Ya beni yersen?
KEDİ HANIM: İnan ki yemem.
FARE BEY: Ya yersen? ..
KEDİ HANIM: O zaman sen de beni ye.
FARE BEY: Nasıl? ..
KEDİ HANIM: Ağzımdan girer, burnumdan çıkarsın.
FARE BEY: Benimle alay mı ediyorsun?
KEDİ HANIM: Şaka canım şaka… Olur mu öyle şey? Nikâh memurunun damat yediği nerede görülmüş?
FARE BEY: Ah, bir inanabilsem sana…
TOMUZLAN HATUN: Korkma güzelciğim… Gözüm hep onun üstünde olacak. Ben seni korurum.
FARE BEY: Koru beni Tomuzlancığım.
TOMUZLAN HATUN: Korurum seni Fareciğim.
KEDİ HANIM: Eveeet… Artık törene başlayabiliriz. Herkes otursun bakalım yerine.

NiKÂH MEMURU MASANIN SAĞINDA, TANIKLAR ONUN KARŞISINDA, GELİNLE DAMAT MASANIN ARKASINDA YERLERİNİ ALIRLAR.

KEDİ HANIM: Sen, sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun… Fare beyi kendine eş olarak kabul ediyor musun?
TOMUZLAN HATUN: (Utanır, Fare beye sorar) Ediyor muyum?

FARE BEY: Ediyorsun ediyorsun…
TOMUZLAN HATUN: Ediyormuşum.
KEDİ HANIM: Öyle olmaz! “Ediyorum” diyeceksin.
TOMUZLAN HATUN: Öyle olmaz, ediyorum.
KEDİ HANIM: Söylediğimi yinelemesene kadın!
FARE BEY: (Kedi hanıma çıkışır.) Siz benim karımı azarlayamazsınız!
KEDİ HANIM: Dur bakalım hele! Daha karın olmadı.
FARE BEY: Biraz sonra olacak ama.
KEDİ HANIM: Bu nikâhı kıymazsam zor olur.
FARE BEY: Peki öyleyse… Birazcık azarlayabilirsiniz.
KEDİ HANIM: Baştan alıyorum: Sen, Sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun… Fare beyi kendine eş olarak kabul ediyor musun?
TOMUZLAN HATUN: Ediyorum efendim.
FARE BEY: Ediyorum ediyorum!
KEDİ HANIM: Sen ne ediyorsun Fare bey?
FARE BEY: Tomuzlan hatunu kendime eş olarak kabul ediyorum.
KEDİ HANIM: Daha sormadım ki… Ben sormadan yanıtlayamazsın.
FARE BEY: Sorun öyleyse…
KEDİ HANIM: Patlama, soracağız! (Homurdanır) Gel de şu sinir Fareyi yeme… (Fare beye) Siz Fare bey… Tomuzlan hanımı kendinize eş olarak kabul ediyor musunuz?
FARE BEY: Ediyorum.
KEDİ HANIM: Siz, İpekböceği ile Örümcek beyler. Bu evlenmeye tanık mısınız?
İPEKBÖCEĞİ-ÖRÜMCEK BEY: (Aynı anda) Haayııır!
KEDİ HANIM: Hayır mı?

İPEKBÖCEĞİ:
Hayırlı olsun, diyor yani… (Örümceği dürter.) Evet, de… Haydut!

ÖRÜMCEK BEY:
Evetmiş…

KEDİ HANIM:
Miş mi? ...

İPEKBÖCEĞİ: (Örümceği daha şiddetle dürter.)

ÖRÜMCEK BEY: (İsteksiz.)
Evet, yani…

KEDİ HANIM:
Tomuzlan hanım? ..

TOMUZLAN HATUN:
Efendim?

KEDİ HANIM:
İyi günde, kötü günde eşinin yanında olacağına söz veriyor musun?

TOMUZLAN HATUN:
Veriyorum.

KEDİ HANIM:
Sen de veriyor musun Fare bey?

FARE BEY:
Veriyorum…

KEDİ HANIM:
Öyleyse ben de sizi kocakarı ilan ediyorum.

TOMUZLAN HATUN:
Kocakarı mı?

KEDİ HANIM:
Pardon karı-koca yani. Bir yastıkta kocayın.

FARE BEY:
Olur…

KEDİ HANIM:
Damat bey, gelini dövebilirsin.

FARE BEY:
Dövmek mi?

KEDİ HANIM:
Pardon, öpebilirsin.

FARE BEY:
Yok, ben başını okşayayım. Öyle söz verdim.

KEDİ HANIM:
Ne nane yersen ye artık. Benim işim bitti. (Atlıya seslenir) Atlı…

ATLI:
Buyurun memur hanım!

KEDİ HANIM:
Atı getir!

ATLI:
At mı? .. Eşek olmaz mı?

KEDİ HANIM:
Bırak gevezeliği!

ATLI:
Tamam tamam getirdim. (Atıyla yavaş yavaş dıdıdık”layarak Kedinin yanına gelir. Dı-gı-dık… Dı-gı-dık… Dı-gı-dık…

KEDİ HANIM:
(Ata binmeden Farenin üstüne yürüyecekmiş gibi yapar)
Mıyav…

FARE BEY:
Anneee!

KEDİ HANIM:
Şaka şaka… (Atlının sopadan atının arkasına biner.)

TOMUZLAN HATUN:
Korkma şekerciğim korkma. Şaka yapıyor.

FARE BEY:
Böyle şaka olmaz olsun. Korkudan altımı ıslattım.

ATLI:
Dıgı dık… Dıgı dık… Dıgı dık… (Sahnede bir tur atıp çıkarlar.)

FARE BEY:
Neyse… Gitti de kurtulduk. Umarım yolda karşısına kocaman bir köpek çıkar…
Köpek havlayınca onun da ödü kopar…

TOMUZLAN HATUN:
Unut şunu artık balcığım…

FARE BEY:
Tamam, unutalım… Şekerciler! .. Şekerciler nerde? Şekerleri getirin!

İPEKBÖCEĞİYLE ÖRÜMCEK BEY KOŞARAK ŞEKER GETİRİR.

FARE BEY:
Dağıtın onları konuklarımıza…

İPEKBÖCEĞİYLE ÖRÜMCEK BEY ŞEKERLERİ SALONDAKİ İZLEYİCİLERE ATAR.

İPEKBÖCEĞİ:
İşimiz bitti. Biz de gidelim artık. (Çıkar)

ÖRÜMCEK BEY:
Gidelim. Gelinle damadı yalnız bırakmak gerek. (Çıkar)

TOMUZLAN HATUN:
E, hadi tatlıcığım? ..

FARE BEY:
Ne hadi tatlıcığım?

TOMUZLAN HATUN:
Hani evlenince bir şey yapacaktın şekerciğim?

FARE BEY:
Ne yapacaktım şekerciğim?

TOMUZLAN HATUN:
Başımı başımı balcığım…

FARE BEY:
Başına ne oldu balcığım?

TOMUZLAN HATUN:
Kuyruğunla başımı okşayacaktın güzelciğim…

FARE BEY:
Sahi güzelciğim… (Kuyruğuyla gelinin başını okşar.)

İPEKBÖCEĞİ: (Elinde bir levhayla yeniden girer.)

LEVHANIN ÜZERİNDE “YENİ EVLİLERİN EVİ” YAZILIDIR.

İPEKBÖCEĞİ: (Sahnenin önüne gelerek izleyicilere seslenir.)
Sıssst… Gürültüyü kesin çocuklar! Oturun yerlerinize lütfen. (Levhayı okur) Yeni evlilerin evi… (Gelinle damadı gösterir.) Yeni evlileri rahatsız etmeyelim. (Yeniden çıkar.)

FARE BEY:
Herkes gitti. Biz bize kaldık.

TOMUZLAN HATUN:
Evet… Sevgili kocacığım.

FARE BEY:
Efendim sevgili karıcığım.

TOMUZLAN HATUN:
Eğer bana kızmazsan, sana bir diyeceğim var.

FARE BEY:
Niçin kızayım karıcığım? Bir değil iki şey söyle.

TOMUZLAN HATUN:
Yok bir tek şey söyleyeceğim…

FARE BEY:
Peki, bir olsun. Söyle.

TOMUZLAN HATUN:
Kızmayacaksın, değil mi?

FARE BEY:
Kızmayacağım.

TOMUZLAN HATUN:
Ant iç…

FARE BEY:
Fenerbahçe yenilsin ki kızmayacağım.

TOMUZLAN HATUN:
Peki öyleyse, söylüyorum. Benim karnım acıktı. Böyle konuşuyorum diye beni obur bir böcek sanma. Evlenme sevinciyle sabahtan beri hiçbir şey yemedim. Karnım zil çalıyor.

FARE BEY:
Sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatunumun üzüldüğü şeye bak. Ben hemen şimdi Bey Marketine giderim. Bol bol peynir, çörek getiririm.

TOMUZLAN HATUN:
Git koçum. Getir... Çabuk gel ama…

FARE BEY:
Kaygılanma. Olabildiğince çabuk gelirim. (Aceleyle çıkar.)

TOMUZLAN HATUN:
Ben ne yapayım? Boş durmayı da hiç sevmem. (Sağa sola bakınır) Her yer kirli çamaşır dolu. (Çamaşırları toplar.) Şunları yıkayıvereyim bari. Ne kadar akıllı bir kocam var! Şuraya bakın! Bir çamaşır makinesi! Evlenmeden önce bütün çeyizlerini dizmiş!

İPEKBÖCEĞİ:
Çok mutlu görünüyor sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun, değil mi?

ÖRÜMCEK BEY:
Tabii mutlu olacak. Kim gelin gelse mutlu olur böyle dayalı döşeli eve.

İPEKBÖCEĞİ:
Çok da hamarat ha…

ÖRÜMCEK BEY:
Orası öyle. Çamaşır yıkamaya hazırlanıyor, baksana…

İPEKBÖCEĞİ:
Görüyorum.

ÖRÜMCEK BEY:
Gel sununla biraz laflayalım..

İPEKBÖCEĞİ:
Rahatsız etmiş olmayalım..

ÖRÜMCEK BEY:
Yok canım, neden rahatsız olacak. Yalnızlıktan canı sıkılıyordur. Memnun bile olur.

İPEKBÖCEĞİ:
Peki öyleyse…

ÖRÜMCEK BEY: (Tomuzlan hatuna iyice yaklaşır.)
Kolay gelsin Sırma saçlı, selvi boylu Tomuzlan hatun.

TOMUZLAN HATUN: (Kırıtır.)
Teşekkür ederim komşular.

ÖRÜMCEK BEY:
Çamaşıra mı hazırlanıyorsun?

TOMUZLAN HATUN:
Öyle…

ÖRÜMCEK BEY:
Yeni gelinsin. Yorma kendini.

TOMUZLAN HATUN:
Çalışmak beni yormaz ki…

ÖRÜMCEK BEY:
Saçını süpürge ediyorsun Fare beye?

TOMUZLAN HATUN:
Ederim tabii. Aslan gibi bir fare benim kocam.

ÖRÜMCEK BEY:
Aslan gibi ha. Ben pek görmedim aslanlığını. Sen gördün mü İpekböceği arkadaş?

İPEKBÖCEĞİ:
Ne bileyim. Her halde öyledir.

ÖRÜMCEK BEY:
Neymiş bakalım bu fare efendinin aslanlıkları? Söylesen de biz de anlasak.

TOMUZLAN HATUN:
Saymakla bitmez ki…Sigara içmiyor, içki kullanmıyor…

İPEKBÖCEĞİ:
Doğru.

TOMUZLAN HATUN:
At yarışı, loto-moto oynayıp bütçemizin dibine darı ekmiyor.

İPEKBÖCEĞİ:
Doğru…

TOMUZLAN HATUN:
Moka Mola gibi zararı gizli içecekleri eve sokmuyor.

İPEKBÖCEĞİ:
Çok doğru…

ÖRÜMCEK BEY:
Doğru doğru… deyip durma sen de. Daha beş dakikalık evli. Nereden biliyor bütün bunları?

İPEKBÖCEĞİ:
Bir tek sen bilmiyorsun Örümcek bey. Aynada kendinden başkasını gördüğün yok ki… Biraz gözlemci olsaydın, sen de ayrımsardın bütün bunları.

TOMUZLAN HATUN:
Öyle ya… Fare gibisi var mı? Benim kocam market market dolaşır. Nerede ucuzluk varsa oradan alış veriş yapar. Kredi kartını adam gibi kullanır… Bir kocadan daha ne istenir kardeş? ..

ÖRÜMCEK BEY:
Haklıymışsınız. Aaaah ah… Nerede böyle erkek. Bir tane bulsak da biz de evlensek…

Öbür ikisi ona şaşkınca bakar.

ÖRÜMCEK BEY:
Keşke biri çıksa da da koyun Moli gibi şu Fare beyi de kolonlasa… Her birimizin de, Fare bey gibi mükemmel birer kocası olsa…

İPEKBÖCEĞİ:
Delirdin mi sen Örümcek. Sen kadın değilsin ki…

ÖRÜMCEK BEY:
Sahi be… Keşke bu fare bey hanım olsaydı. Tomuzlana falan bırakmazdım onu.

İPEKBÖCEĞİ:
Boşuna hayal kurma. İyi bir ev erkeğidir Fare. Ailesinin geçimini pek güzel sağlar. Çalışır çabalar, evine yiyecek taşır. Sonra da televizyonun karşısına geçip maç izleler. Artık onun hakkıdır bu. Doğru değil mi?

ÖRÜMCEK BEY:
Doğru olabilir ama… İnsana tadıyla tuzuyla bir dizi izlettirmez böyle kocalar. Hep maç, hep maç…

TOMUZLAN HATUN:
Eh, evet. Tümden yalan değil işte bu. Neyse ki böyle durumlarda sinirlerimi yatıştırmanın yollarını bilirim ben. Gidip bol bol aerobik yaparım. Belimi iyice inceltmeye çalışım. İnce belli hatunları daha çok sever kocaları; değil mi?

İPEKBÖCEĞİ:
Bilmiyorum. Belki de öyledir. Neyse, kusura bakmayın. Biz sizi lafa tuttuk. Gidelim de işinize bakın.

TOMUZLAN HATUN:
Oldu. Kocam gelice de gelin ama… Beklerim…

İPEKBÖCEĞİ:
Umarım gelebiliriz.

ÖRÜMCEK BEY:
Geliriz geliriz…

İPEKBÖCEĞİ İLE ÖRÜMCEK BEY, SAHNENİN İÇİNDE KONUŞARAK BİR TURLARLAR, SONRA ÇIKARLAR.

İPEKBÖCEĞİ:
Sadece karısı mı? Fare beyin kendisi de iyi. Her şeyden önce çalışkan. Sonra kültürlüdür. Durmadan kitap okuyor. Sen yaşamın boyunca kitap kemirdim mi hiç?

ÖRÜMCEK BEY:
Kemirmedim.

İPEKBÖCEĞİ:
O sabahtan akşama kadar bulduğu bütün kitapları un ufak eder.

TOMUZLAN HATUN:
Şunları da atıvereyim makineye… Artık çalıştırabilirim. Ama düğmesine boyum yetmiyor… Ne yapacağım şimdi ben? Nasıl makine yapıyorlar! Bunu bir gün bir tomuzlanın da kullanacağını hiç düşünmüyorlar mı? Herkes fare değil ki istediği yere tırmansın canım. (Düğmelere ulaşmak için uğraşır.)

İPEKBÖCEĞİ:
Ayrıca çok da akıllıdır Fare bey. Geleceğine yatırım yapar.

ÖRÜMCEK BEY:
Biliyorum. Şunun eşyalarına baksana. Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, buzdolabı…Neler neler almış.

İPEKBÖCEĞİ:
Hepsini de taksitle aldı.

ÖRÜMCEK BEY:
Öyle…

İPEKBÖCEĞİ:
Çocukluğundan beri kazandığını taksitlere yatırır bu. Eee kolay mı? Yoksul çocuğuysan, kendine iyi bir yaşam kurmak için bu zorluklara katlanacaksın..

ÖRÜMCEK BEY:
Ben katlanmam arkadaş! Zavallı Fare bey.

İPEKBÖCEĞİ:
Ne çocukluğunu yaşayabildi, ne geçliğini…

ÖRÜMCEK BEY:
Ama bak şimdi işe yarıyor aldıkları. Karısı çamaşırlarını o makineyle yorulmadan yıkayacak. Ne güzel…

İPEKBÖCEĞİ:
Gel gidelim arkadaş, onun eşyalarını seyretmek bile üzüyor beni.

İKİ ARKADAŞ SAHNEDEN KONUŞA KONUŞA ÇIKAR.

TOMUZLAN HATUN:
Makinenin kapağına basıp yükselirsem bu iş olacak. İşte başardım. Şimdi suyu açalım. Açtık… Düğmeyi nasıl çevireceğiz? Şöyle… Ay! Ne oluyor! Kayıyorum. İmdaaat, düşüyorum. İşte düştüm… (Bayılır)

TOMUZLAN HATUN: (Az sonra ayılır.)
Ne oldu bana? Neredeyim? Çamaşır makinesini çalıştırmaya çalışıyordum. Ayağım kaymıştı… Şimdi sular içindeyim. Demek ki makinenin içine düştüm. Nasıl çıkacağım şimdi ben buradan? Yardım istemeliyim. (Bağırır.) İmdaaat! Kimse yok mu orada? Yardım edin lütfen! İmdat! .. (Yardım için gelen olmayınca makineden kaurulmak için çırpınıp durur.)

İPEK BÖCEGİ İLE ÖRÜMCEK SAHNENİN BİR BAŞINDAN GİRER, KONUŞA KONUŞA ÖBÜR BAŞTAKİ ÇIKIŞA DOĞRU YÜRÜRLER. TOMUZLAN HATUNU GÖRMEZLER.

İPEK BÖCEGİ:
“İmdaaat…” gibi bir ses duydun mu Örümcek kardeş?

ÖRÜMCEK:
Yooo…

İPEK BÖCEGİ:
Ben duydum. Sen de duymuş olmalısın.

ÖRÜMCEK:
Duymadım canım. Yalan söylemeye borcum mu var sana?

İPEK BÖCEGİ:
Borcun yok da…

ÖRÜMCEK:
Hayal dudun herhalde sen.

İPEK BÖCEGİ:
Hayal duyulmaz, görülür.

İPEK BÖCEGİ:
Her neyse…

İPEK BÖCEGİ:
Tuhafff… Kulaklarım beni yanıltmaz ama...

ÖRÜMCEK:
Yardım isteyen hiç kimse yok ortalarda.

İPEK BÖCEGİ:
Evet, ben de göremiyorum böyle birini…

İPEK BÖCEGİ İLE ÖRÜMCEK SAHNENİN ÖBÜR YANINDAN ÇIKAR.

TOMUZLAN HATUN: Yine ne varsa, bana benden var. Kimse kimsenin umurunda bile değil. Kurtulmak için aklımı kullanmalıyım. Sahi, cep telefonumu niçin kullanmıyorum? .. (Cep telefonunu cebinden çıkarır.) Aklımı seveyim. İyi ki naylonla kaplamışım bunu. Suya düştüğüm halde ıslanmamış. Şimdi Fare beyin numarasını çevi… re… yiim… Sıfır… Hım hım hım hıııım… İşte oldu. Şimdi çıkar karşıma. Ona anlatırım durumu. Koşar gelir beni kurtarmaya…

ÇALIP DURAN ZİL SESİ SAHNEDEN GELİR.

TOMUZLAN HATUN: (Telefon kulağında)
Telefonun zili çalıyor işte…Niye yanıt vermiyor bu adam? (Sıkıntılı) Haydi Fare bey! Aç şu telefonu… (Üzgün) Açmıyor… (Sahnedeki sese kulak verir. Şaşkın.) Aaa… Telefonun zil sesi buradan geliyor. İşte oradan… Karşıdaki fare deliğinden… Ah fare bey, ah! Telefonu evde unutmanın sırası mıydı? Bundan da umudu kestik. Yeni bir çözüm gerek.

ATLI, DEĞNKTEN ATIYLA GİRER, SAHNEDE TURLAR.

ATLI: (Değnekten atıyla girer, sahnede turlar.)
Dı-gı-dık dı-gı-dık dı-gı-dık… Deeehhh… Çüüüüş… Dı-gı-dık dı-gı-dık dı-gı-dık…

TOMUZLAN HATUN:
Yaşasın! Çözüm geldi. (Seslenir)
Dıgı-dık dıgı-dık atlııı bey.…
Dıgı-dık’ları tatlı bey…

ATLI: (Kendi kendine) Bu ses nereden geliyor? .. Nereden geliyor bu ses? .. Yardım etmek isterim ama ortalarda kimse görünmüyor ki…

TOMUZLAN HATUN:
Dıgı-dık dıgı-dık atlııı bey.…
Dıgı-dık’ları tatlı bey…

ATLI:
Dıgı-dık dıgı-dık atlııı bey.… diyen ses
Dıgı-dık’ları tatlı bey… diyen ses
Sana nasıl yardım edebilirim
Yardımsever bir atlıyım
Bunu bilir herkes.

TOMUZLAN HATUN:
Dıgı-dık dıgı-dık atlııı bey.…
Dıgı-dık’ları tatlı bey…
Bey merketine varasın
Fare beyi bulasın
Tomuzlan hatun çamaşır makinesine düştü
Acele gelip kurtar, diyesin.

ATLI:
Seni göremiyorum ama sesini duyabiliyorum.
Sana yardım edeceğim.
Bey merketine gideceğim…
Fare beyi bulacağım…
Tomuzlan hatun çamaşır makinesine düştü, diyeceğim.
Tezelden gelip seni kurtarmasını söyleyeceğim.

TOMUZLAN HATUN:
Ey atlı bey atlı bey
Tıkırtısı tatlı bey
Ne muradın varsa yerine gelsin
Yolların açık olsun.

ATLI:
Dı-gı-dık dı-gı-dık dı-gı-dık… Deeeh, atım. Uzakları yakın et atım…
(Sahnede hızla turlayıp çıkar.)

OYUNCULAR FONA BİR MARKETİN DIŞ CEPHE PANOSUNU TAŞIR.

ATLI: (Öbür kapıdan değnekten atını koşturarak girer, sahneyi turlar, marketin önünde durur.)
Heey! Kimse yok mu orada?

KEDİ HANIM: (Ortaya çıkar, marketin önünde durur.)
Ne var, ne istiyorsun atlı bey?

ATLI: Fare beyi arıyorum.

KEDİ HANIM:
Fare beyi mi? Hangi fare beyi? Burada o kadar çok Fare bey var ki…

ATLI:
Tomuzlan hatunla evlenen Fare beyden söz ediyorum.

KEDİ HANIM: (Güler.)
Vay, farenin teki Tomuzlan hatunla mı evlenmiş?

ATLI:
Öyle olmuş galiba. Ona söyleyin karısı çamaşır makinesinin içine düştü. Acele gidip kadınını kurtarsın.

KEDİ HANIM: (Esneyerek genleşir.)
Üzgünüm, yardımcı olamayacağım.

ATLI:
Neden yardımcı olmuyorsun? Bir böcek boğulmak üzere. Hayvanlık öldü mü?


KEDİ HANIM:
Yanılmıyorsam sözünü ettiğiniz o fare bey, az önce benim mideme düştü. Onun için yardımcı olamıyorum.

FARE BEY: (Sırtında yiyecek dolu bir kese ile ortaya çıkar.)
Hayır hayır! Tomuzlan hatunla evlenen Fare bey benim! Kimsenin midesine de düşmüş değilim.

KEDİ HANIM: Vay, hırsız fare. Yine işini iş etmişsin! Burnum koku almada yanılmaz. Kesene peynirleri, çörekleri doldurmuşsun.)

FARE BEY:
Komşuda pişer bize de düşer. Ne yapalım. Yani evliyiz. İdare ediver ablacığım.

KEDİ HANIM:
Dua et tokum Tomuzlan’ın kocası. Yoksa Bey marketinden peynir çörek aşırmak neymiş, gösterirdim sana!

FARE BEY: (Kendi kendine)
Ne salak şey şu Market kedisi: Şimdiki zamanda farelere kim peynir, çörek kaptırır. Hepsini de kredi kartıyla aldım. (Atlı’ya) Teşekkürler atlı bey! Teşekkürler… Kusura bakma bir an önce tüymeliyim buradan.

ATLI:
Tamam fare bey. İşine bak sen. Yolcu yoluna gerek. Ben de yola düşmeliyim. Dı-gı-dık dı-gı-dık dı-gı-dık… Deeehhh güzel atım, deeeh! ... (Uzaklaşır.)

KEDİ HANIM:
Marketin sahibi olan beyimiz, çalışmadığımı düşünmesin. Şu fareyi kovalayayım biraz.

OYUNCULAR MARKET PANOSUNU DIŞARIYA TAŞIR.

FARE BEY: (Sahnenin bir kapısından çıkar, öbüründen kan ter içinde girer.)

KEDİ: (Fareyi kapıya kadar kovalayıp döner, marketin önünde yalanmaya başlar. Market dekoru çıkarılırken O da çıkar.)

FARE BEY: (Kaygıyla seslenir.)
Sırma saçlı, selvi boylu tomuzlan hatuncuğum! Neredesiiin! ...

TOMUZLAN HATUN: (Zayıf sesle)
Buradayım…

FARE BEY: (Sesin geldiği yana bakar. Çamaşır makinelerini görür. Oraya koşar.)
Tomuzlan hatunum benim!

TOMUZLAN HATUN: (Sitemli.)
Sonunda gelebildin…

FARENİN ARKASI SIRA GEZİNEREK İPEK BÖCEĞİ İLE ÖRÜMCEK GİRER.

FARE BEY:
Ne güzel! Yaşıyorsun hatunum!

TOMUZLAN HATUN:
Yaşıyor muyum, yaşamıyor muyum; bir de bana sor…

ÖRÜMCEK BEY:
Yaşıyor mu, yaşamıyor mu; bir de ona sor…

İPEKBÖCEĞİ:
Pek âlâ da yaşıyor işte!

FARE BEY:
Ben şimdi kurtarırım seni.

TOMUZLAN HATUN:
Artık çok geç. Zamanında yetişemedin.

ÖRÜMCEK BEY:
Çok geç…

İPEKBÖCEĞİ:
Geç değil!

ÖRÜMCEK BEY:
Zamanında yetişemedi.

İPEKBÖCEĞİ:
Yetişti!

FARE BEY:
Geç değil tahinli helvacığım. Ver elini çekerek…

TOMUZLAN HATUN:
Yok ben sana küserek…

FARE BEY:
Ver elini çekerek…

TOMUZLAN HATUN:
Git ben sana küserek.

FARE BEY:
Ben sana ne yaptım ki?

TOMUZLAN HATUN:
Beni kurtarmaya zamanında gelmedin.

ÖRÜMCEK BEY:
Zamanında gelmedi.

FARE BEY:
İşte geldim ya…

İPEKBÖCEĞİ:
Ama yine de geldi ya…

TOMUZLAN HATUN:
Geldin ama! Geç kaldın.

ÖRÜMCEK:
Geldi ama geç geldi.

İPEKBÖCEĞİ:
Hiç bile geç gelmedi.

FARE BEY: (Tomuzlan hatuna)
Sırtımda yüküm vardı. Sana yiyecek getiriyordum

TOMUZLAN HATUN:
Yükünü atmalıydın. O zaman daha hızlı gelirdin.

FARE BEY:
Hızlı gelir seni kurtarırdım ama bu kez de açlıktan ölürdün.

TOMUZLAN HATUN:
Açlıktan öleydim. Zamanında gelip beni kurtaraydın da…

FARE BEY:
Ver elini çekerek…

TOMUZLAN HATUN:
Yok ben sana küserek…

FARE BEY:
Ver elini çekerek…

TOMUZLAN HATUN:
Yok ben sana küserek…

FARE BEY:
Son sözün bu mu?

TOMUZLAN HATUN:
Bu…

İPEKBÖCEĞİ:
Ne dersin Örümcek, elini verecek mi Sırma saçlı?

ÖRÜMCEK BEY:
Vermeyecek.

İPEKBÖCEĞİ:
Bence verecek.

FARE BEY:
Ölüp gidecek misin orada öyle?

TOMUZLAN HATUN:
Ölüp gideceğim.

FARE BEY:
Ben sensiz nasıl yaşarım?

TOMUZLAN HATUN:
Yaşarsın… “Kırk gündür yas acısı”(*)

FARE BEY:
Yaşayamam… Madem ki sen kurtulmak istemiyorsun, o zaman ben de seninle birlikte ölürüm. Bekle, yanına geliyorum. Yanında yer aç bana lütfen.

TOMUZLAN HATUN:
Yo, hayır gelme.

ÖRÜMCEK BEY:
Git git…

FARE BEY:
Öyleyse barış benimle.

TOMUZLAN HATUN:
Barışırım ama bir şartla.

FARE BEY:
Nedir şartın?

TOMUZLAN HATUN:
Bir daha beni yalnız bırakmayacaksın.

İPEKBÖCEĞİ:
Kabul et, kabul et!

ÖRÜMCEK BEY:
Kabul etme!

İPEKBÖCEĞİ:
Her şeye tuz biber olmasana sen.

ÖRÜMCEK BEY:
Olacağım işte.

İPEKBÖCEĞİ:
Olmayacaksın! ’

ÖRÜMCEK BEY:
Olacağım…

İKİSİ TARTIŞARAK ÇIKAR.

FARE BEY:
Tamam, söz veriyorum baklavacığım.. Bir daha seni, yalnız bırakmam. Uzat elini.

TOMUZLAN HATUN: (Elini uzatır.)
Al öyleyse…

FARE BEY:
Aldım elini.

TOMUZLAN HATUN:
Çek beni, kurtar beni.

FARE BEY:
Çektim, kurtardım seni. (Çekip çıkarır.)

TOMUZLAN HATUN:
Yaşasın kuruldum. Sen de yaşa tatlıcığım.

FARE BEY:
Sen de yaşa balcığım.

TOMUZLAN HATUN: (Fare beye sarılıp ağlamaya başlar.)
Hüngür hüngür…

FARE BEY:
Niye ağlıyorsun şimdi sen reçelciğim?
TOMUZLAN HATUN:
Sevinçteeen…

FARE BEY:
Sevinçten de olsa ağlama. Dur çikolatacığım, kuyruğumla sileyim gözyaşlarını.

TOMUZLAN HATUN:
Ne dedin sen?

FARE BEY:
Ne dedim?

TOMUZLAN HATUN:
Bana çikolatacığım dedin, canımı da çikolata istettin.

FARE BEY:
Bunu dert etme güzelciğim. Şimdi Bey Marketine gider çikolata getiririm sana.

TOMUZLAN HATUN:
Gördüğün her şeyi alma ama. Hesapsız tüketici olma. Sonra ödemede zorlanırız kredi kartını.

FARE BEY:
Tamam… Hesapsız tüketici olmam, korkma.

TOMUZLAN HATUN:
Ayağını yorganına göre uzat.

FARE BEY:
Tamam, uzatırım. (Gitmeye davranır.)

TOMUZLAN HATUN:
Dur!

FARE BEY:
Ne oldu?

TOMUZLAN HATUN:
Hani beni hiç yalnız bırakmayacaktın?

FARE BEY:
Sahi… Peki ne yapacağım şimdi ben? Çikolataya gitmeyecek miyim?

TOMUZLAN HATUN:
Tabii ki gideceksin.

FARE BEY:
Nasıl? Seni yalnız bırakarak mı?

TOMUZLAN HATUN:
Hayır, beni de götürerek.

FARE BEY:
Harika bir fikir bu!

TOMUZLAN HATUN:
Ama sen hızlı gidersin. Ben sana yetişemem ki…

FARE BEY:
Kolayı var. Bin sırtıma.

TOMUZLAN HATUN:
Sahi mi?

FARE BEY:
Sahi.

TOMUZLAN HATUN: (Farenin sırtına biner.)

İKİSİ ŞARKI SÖYLEYEREK SAHNEDEN ÇIKAR.

Dıgı-dık dıgı-dık Fareee bey.…
Dıgı-dık’ları şekerpareee bey…
Bey merketine varasın
Çikolataları bulaaasın
Onları oradan alaaasıııın
Tomuzlan hatuna vereeesiiin…
Tomuzlan hatun çikolataları kıtır kıtır yerken
Sen de mutlu olaaasııın…

ŞARKIYLA BİRLİKTE PERDE KAPANIR.

BİTTİ

YAZARLA İLETİŞİM:
Tel: 0342 338 16 18 – 0505 553 47 44
İleti: [email protected]
MSN: [email protected]
www.fevgun.com

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 19.6.2009 14:32:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç