Çobanın Hikayesi Şiiri - Suat Tekin

Suat Tekin
38

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Çobanın Hikayesi

Tesadüf yan yana oturdular.
Kısa, etine dolgun, iri burunlu, alt çenesi çıkık,
kalın dudaklı konuşkan adam,
“Koyun sürüsünün çobanıyım,” dedi.
Ona göre daha uzun, ama zayıf, yaşına göre saçında bir tel beyaz olmayan, güneşten teni yanmış, hatta siyaha çalan, pençeleri iri, omzunda hafif kalburu olan
bacakları uzun, ayakları irice, ancak daha masum
ve efendice duran adamsa,
“İnek çobanıyım,” dedi.
İnek çobanının omuzu, koyun çobanının iki misliydi.
Koyun çobanının kafasını avuçlasa, içinde kaybolurdu.
Nasırlı ellerinin parmakları uzunca, tırnaklarının arası kirden kapkaraydı. Kemikli burnunun delikleri baca gibiydi. Dudakları çatlak, gözleri patlak, kulak memeleri yumuşacık ve sarkıktı.
Koyun çobanı ufak tefek, fakat cin gibiydi.
Konuşurken gözleri yuvasında fır dönüyordu.
Güttüğü yüzlerce koyuna isim takmış, çocuğu gibi tanıyordu. Onları nasıl terbiye ettiğini anlatırken,
utanmasa, konuştuklarını söyleyecekti.
Güya koyunlara kendisini dinlemediklerinde başı boş bırakacağını, eğer bırakırsa, kurtlara yem olacaklarını,
ya da sersemleyerek çakalların arkasına düşüp,
uçurumdan atlayacaklarını söylüyordu.
Koyunlar da onu dinledikten sonra
meleyerek anladıklarını gösteriyorlarmış.
İnek çobanı onu dinlerken,
‘Keşke benim inekler de laf dinlese,
ben de gölgede rahat bir uyku çeksem,’ dedi içinden.
Birbirleri ile ilk kez karşılaşıyorlardı.
Biri Samandağı kasabası İrikayalıklar köyünün çobanı,
Diğeri, Gevrekbayırlı’nın çobanıydı.
İrikayalıklar da herkes koyun beslerken,
Gevrekbayırlı da inek besliyorlardı.
Koyun çobanı uyanık ve konuşkan
İnek çobanı, sessiz ve efendiceydi.
Koyun çobanı işinin ne kadar zor olduğunu, haksızlığa uğradığını, hakkının yendiğini anlatıyordu.
“On yıllık çobanım. Koyunlar iki katına çıktı, bana ödedikleri değişmedi. Bir gram arttırmadılar payımı.”
İnek çobanı araya girdi; edeplice:
“Konuşsan… Belki kabul ederler,” dedi.
Koyun çobanı, ondan bu sözleri beklermiş gibi,
kısa boyuna rağmen başını horoz gibi uzatarak:
“Konuşmaz mıyım. Hem de kaç kere konuştum.
Fakat her seferinde, sana ödediğimiz buğday fiyatı iki katına çıktı. Ayrıca buğday miktarını arttıramayız.
Ev başına her sabah verdiğimiz ekmeği de ikiye çıkardık, daha ne olsun diyorlar.”
İnek çobanı başını sallayarak onu onaylayınca:
“Başını salladığına göre, haklılar diyorsun e mi?” dedi
İnek çobanı, kendini savundu.
Öyle demek istemediğini, köylülerin haksız olduklarını,
ücretini arttırmaları gerektiğini söyledi ona.
“Benim inekler, senin koyunlar gibi çoğalmadılar, ama yaşlandılar. Sünepeleştiler. Duymuyorlar beni artık.
Gezdirmekte zorlanıyorum. Bu yüzden suyun, otun yakın olduğu yerlere götürüyorum onları.
Durdukları yerde otluyorlar. Ben de onları görebileceğim bir ağacın dibinde uyuyorum,” dedi.
“Desene inek çobanı olmalıymış. Koyunların arkasından gidilmez artık.”
“Ne fark eder. Bence değmez. İkisi de aynı.
Alışırsan ikisi de hem zor hem kolay. Alışmaya bağlı.
Zamanla her şeye alışıyor insan.”
“Babam da çobanmış.”
“Çoban doğdun yani.”
“Evet. Öyle olmuş. Çoban olarak da öleceğim.”
“Kötü mü?”
“Bilmem… İyi mi sence.”
“Baktığın yerden değişir.”
“Nasıl yani? Anlamadım.”
“Ben de anlamadım. Öyle diyorlar.”
“Yani anlamasak da olur diyorsun.”
“Evet. Öyle diyorum. Ya da öyle olsun istiyorlar.”

Suat Tekin
Kayıt Tarihi : 13.3.2018 09:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Suat Tekin