Annem artık haftada üç gün gidecekti Beyza Hanımın evine. Yaz tatilinde olduğum için beni de götürecekti yanısıra. Bana sıkı sıkıya tembihledi:
“ Tekrar et bakalım. Birşey istemeyeceğim. Huysuzluk edip seni rezil etmeyeceğim. Hanımın gösterdiği yerde uslu uslu oturacağım.”…
Aceleyle yediğimiz,,boğazımıza dizilen öğle yemeğinden sonra, korna sesiyle irkilen annem beni çekiştirdi:
“ Hanımın şoförü olmalı. Göndereceğim sizi almaya demişti. Hadi hadi hemen çıkalım.”
Sandalyeyi pencerenin önüne çekti, üzerine çıkıp yolda yürüyenlerin bacaklarının arasından baktı dışarıya annem.
” O işte! Şu siyah mercedes. İlahi adam! Yukarıya bakıyor.Bodrum katta oturduğumuzu söylememiştim ondan olacak..”
Koşar adım çıktık dışarıya. Şoför arka kapıyı açtı. Annem eteğini eliyle kapatarak bindi arabaya, arkasından ben bindim. Annem pek keyiflendi. Sabriye Teyze, Hesna Abla, Moruk Şaziment pencereden sarkmışlar mıydı acaba?
Dışarının kavurucu sıcağına tezat arabanın içi buzdolabı gibiydi. Hafifçe titrediğimi fark etmiş olmalı ki, yapmacık bir gülümseyişle baktığı dikiz aynasından lafladı şoför:
“Gözünü seveyim şu klimanın..Üşüdün mü yoksa kız! Anan pekmez yedirsin kansız! ”
Annem, yanlış bir şey söyler mahcup olurum korkusuyla sesini çıkarmıyordu hiç. Destekler gibi baş salladı.
Uzun bir yolculuğa çıkmış gibi rehavetle uykuya dalacakken ani bir manevrayla irkildim.
“He he he! Çukurlara düşer miyim hiç! Goca Mercedes! Ben bunun kitabını yazdım be! Geldik geldik az kaldı.Dönüşte de bırakırım sizi iş çıkmazsa..”
Annemin anlata anlata bitiremediği evin demir kapısı otomatik olarak açıldı gözlerimle beraber..
“ Hadi siz burada inin. Ben arabayı garaja çekeceğim.”
“ Sağolasın..”diye inilti gibi bir ses çıktı annemin ağzından nihayet..
Evin bahçesi filmlerdeki gibi büyük değildi. Kapıda fırfırlı önlüğü ve topuzlu saçıyla, soğuk bakışlı bir hizmetçi karşılamadı bizi. Hafifçe aralanmış kapıdan izinsizce içeri girdik. Geniş bir salonun ortasındaydık. Hanımın üst kattan sesi geliyordu. Ses yakınlaştı. Telefonla konuşuyormuş. Telefonla konuşmaya devam ederken,eliyle oturun diye işaret etti bize.
“Yok yok buradayım. Hüsne Kadın geldi de ona bakıyordum.Misafir değil tabii ayol.Evin adamı.Vallahi pek iyi oldu.Ödesin Vedat kerizi.Haftada üç gün üç.Hııı..Neyse onu boşver şimdi,Canan’ın nasıl morardığını anlatıyordun.Oh iyi etmişsin! Bence de..Afferin kız! Ay canım bugün hiç spora gitmek istemiyor.Yarın masajda görüşürüz.Uzun uzun anlatırsın.Hadi bay! Öpüldünüz. Mucuk! ”
Bize sıra gelmişti nihayet. Annem hanımın elini öpmem için işaret etti bana. Hanım eliyle istemez işareti yaptı. Çıplak kalmış gibi utanan elimi nereye koyacağımı bilemedim bir an. Sonra annemin eline hafifçe dokunarak elime güven verdim.
Güvenmiyordu annem babama.” Saatlerce telefonla dedikodu yapan, gününün önemli bir bölümünü jimnastik ve cilt bakımıyla geçiren,kendinden başkasına hayrı olmayan bu kadını ağzı açık seyreyleyen annem,akşam babama verdi veriştirdi yine:
“Az becerikli olaydın da bizi de güller gibi yaşataydın ne vardı “
Ben gül olmak istemiyordum. Gülün kokusu güzeldi,ama dikeni de vardı.Ben ellerine alıp kokladıkları için dikenimi batırmak istemiyordum kimselere.Ben kırmızı olmak ta istemiyordum, babamın anneme sinirlenip de bağıramadığı zaman olduğu gibi…
Beyza Hanıma tapıyordu annem adeta. Beyza Hanımın bir çocukla konuşuyormuş gibi takındığı fütursuz tonlama, bakışlarındaki alaysı tavır anneme mazoşistce keyif veriyor gibiydi.
İlk haftalığını alır almaz bana çok beğendiğim kırmızı rugan ayakkabıları aldı annem.Beyza Hanım parayla birlikte eski elbiselerinden birini verdi anneme.Vermeden önce de, elbisenin özgeçmişini, soygeçmişini anlatıp,maliyet analizi de yaptıktan sonra devir teslim töreni başladı.Annem o gün eve dar yetişti,hanımın verdiği elbiseyi hemencecik giydi,lavabonun üzerindeki aynayı indirip, evire çevire elbisenin bedeninde nasıl durduğuna baktı.
Babamın her gün ki gibi,o akşam da eve tedirginlikle geldiğini, kapıyı yavaşça açıp, sessizce örtüşünden anladım. Annemin süslenip babamı beklediği akşamlar hepimiz için bayram şenliği gibiydi.Babam annemi süslenmiş görünce yüzü aydınlandı,o gün kavga çıkmayacağını bildiğinden huzurla oturdu sofraya..
Annemle babamın atışmaları ve gerilen teller üzerinde, ötmeye hakkı olmayan bir kuş gibi titrer dururdum hep. Vardım yok gibi. Küçüktüm ama, sarsılışın her zerresi büyüyordu beynimde ur gibi. Gibiydim. Kendim olamadım hiç…
Gelgitlerde çalkalanan bir dünyam vardı. Okuyordum elime ne geçerse. Beyza Hanımın çöpe attığı, afili kadınları gösteren bir iki mecmua, Gazeteci Rüstem’in kese kağıdı yapması için babama verdiği eski gazeteler ve annemin, hanımın evinden aşırdığı aşk romanları…
Aşk romanlarını severek okumuyordum. Aşkı anlayacak kadar ali değildi küçücük yüreğim. Aşkla ilgili bildiğim tek bir şey vardı: “ Aşk nasıl öldürülür ve bu ölüden doğan çocuklar nasıl çığlık atar ömrünün ilk sayfasında.. “
Aşk romanlarını severek okuyordu annem oysa.. Sonra, tenekesi paslanıp delindiği için su akıtan banyo kazanında yakıyordu okuduğu kitapları bir bir. Dumanı tütüyordu kitapların.
“Ortalıkta bırakma şu kitapları hınzır! Baban görürse canıma ot tıkar! ..”
Aynı kitabı babam da okurdu geceleri. Bilmezdi annem. Annemin ayıraç olarak kullandığı takvim yaprağını her gece değiştirirdi babam yenisiyle. Farketmezdi annem. Gecenin sessizliğinde çekiç ve tornavida sesleri yükselirdi babam kitap okurken.Beynimin hazinelerini sermek isterdim babamın önüne inşaatını tamamlasın diye.Görmezdi babam.
”Bu kitaplar senin harcın değil, büyüyünce okursun. Ödevlerini bitirdin mi hem sen? ”
“Bitirmeyeceğim ödevlerimi! Erkenden varacağım birine! Ya yiyecek ya yenileceğim..”
Kanepeye uzandı babam,kanepe yalpaladı sağa sola,kırık dökük..
“Metresinin koynuna girdi yine baban! Yok yok bu kanepeyi değiştirmez bu herif! Ben yatıyorum. Yatmadan önce mutfaktaki bardakları da yıkayıver. Koca kız oldun.”
Sabah öperek uyandırdı annem beni. Mutfaktan kızarmış ekmek kokusu geliyordu. Babam ıslıkla ‘Borazanlı Atlılar’ şarkısını söylüyordu. Tıraş oluyordu besbelli. Erken kalkmış dişi kuş ve kızarmış ekmek kokusu babamı da neşelendirmiş olmalıydı.
“Birazdan çıkacağım. Bugün çok iş var, gelip de ayağımın altında dolaşma. Yumurta da haşladım. Babanla yersiniz. Bakma öyle. Tek kaşını kaldırınca tıpkı bana benziyorsun. ” dedi annem. Annem gitti.
Terk edildiğimizi anladığımız akşam, babamla sarılarak uyuduk. Sabah, köşedeki Çilli Cafer’den simit ısmarladı babam bana, bir de kahveci İdris’ten kant. Annem evin anahtarını da bırakmış mektubun yanına. Bana verdi babam yüzümdeki çizgilerin anahtarını.
” Büyüdün değil mi? Bu evi sen çekip çevireceksin artık küçük hanım..”
Anahtar ağır geldi gönlüme.Sek sek oynayan kızlara takıldı gözüm.Çocuk gibi….
Kayıt Tarihi : 5.7.2011 12:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (11)