İşte şimdi gidiyoruz. Bakmıyoruz ardımıza eskisi gibi.
Bitiyor, mühürleniyor sessizlik, dokuyamadığımız iplikler, pamuk yanığı gibi kara kül kokuyor.
Gülüşler kayarken girintili kayalarda, Vazgeçiyorum ‘’Asla’’ dediğim şeyden.
Ağrıyan bir yer içimde, aramıyorum. Yok ki.
Salt çarpıntılar değişiyor bazen. Bir karanfil kokusu gibi gidip geliyor.
Alacağını alanın, düşünüyor olması gerek, bir kez daha asıl gerçeği.
Kara tarafımıydı bana gösterdiği, beni bana gösterecek aynanın?
Yankısız ve duygusuz bir anımıydı, Yeşile çalan yüreğindeki zamanın?
Başka gölgeler gibi, dün de düştü gölgem peşime. Asla yılmadı.
Yollar uzamıyordu, uzatmıyordum, gelemiyordum. Öylesine eskimişti.
Zaman dili geçmişe dönünce deprem dipten vurmuyordu, çağrı değildi duyduğum.
Sarmaşıklar sarıyordu içimde, baharı koklayan çiçekler duvarları tırmalıyordu. Ben duruyordum.
Mayıs’ın yedivereni kadife gibi gülümsüyordu, ‘’Hain’’ denir mi gül’e? Diyorum işte.
Hanımeli’ni, Melisa’yı, Ihlamur’u, Yasemin’i, Çardak Gülü’nü
Daha şimdiden görmüyorum işte.
Ne diyeceğimi hiç bilmiyorum, Eriğe Çileğe, İncire, Üzüme de,
Hırsımı toprağa gömdüm, ‘’Tut Elimi de anlat Bahar Dayanacağım’’ Demiyorum işte.
Neruda sürülmüş bu arada duydum ki. Ama aşk’a.
Sicilya kıyısındaymış şimdi. Eteğine taş topluyormuş.
Bazen de elini başına koyuyormuş, masa başında. Şili’yi özlüyormuş.
Gelmiyormuş aklına hiçbir şey. Garip gülümsemesi dudağındaymış.
‘’Gözlerimizin suçu değil bu yaşlar.’’ Diyormuş sessizce.
Perşembe on sekiz kırk. Birileri çıkıyor pasaport vapuruna.
Ama ben o Perşembeyi bulamıyorum. Mavilerin Perşembesidir belki de. Olamıyorum Mavi.
Pencerelerdeki rüzgar’a darılmış perdeler gibidir ya da. Olamıyorum rüzgar.
Belki de yeni esintiler vardır oralarda. Görmüyorum ya. Olamıyorum esinti bile.
Biliriz ya, bazen Perşembeler, Çarşambadan bellidir ya.
Bunun da adını ‘’özgürlük’’ koyar geçeriz. Mutlu ederiz kendimizi.
Bakmak? Evet, ama ya görmek? Bu mu eksikti o yüreksizde, O kadar mıydı ‘’özgürlük? ’’
Hava geçirgen, gelen giden, uçan bir akıl mı vardı bende?
Bu muydu ‘’Safdillik? ’’.
Kör’ün gördüğü; Elmas, cam gibiymiş ya, Rumi demiş.
Elmas da, kör’ün sanrısını hep gerçeğe çevirirmiş ya,
Durup dinliyorum akşamı. İçim, ezgisiz, sessiz, yalnız, edepsiz Sicilya kıyısı.
Çırılçıplak ten kokuyor bu gün sabrım.
ÖZDENER GÜLERYÜZ
Özdener GüleryüzKayıt Tarihi : 18.2.2011 13:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
''Çırılçıplak Ten Kokuyor Bugün Sabrım''......başlık zaten kendi başına sayfalar dolusu bir anlatım, mana..Ya sonrası, okumaya devam edince ardından gelenler...belki sayfalarca yazılsa bitirilemez. Belki de tek kelimelik bir söz yetecek.
Anlatım o kadar güzelki, insan o satırları okurken sanki büyük bir denizin içinde kulaç attığını sanıyor. Uzaktaki bir karaya doğru gayretle yüzdüğünü düşünüyor. Nefes nefese içinde karaya ulaşamayacağı korkusu ile hatta bir ara vazgeçerek, bırakayım kendimi derin sulara düşüncesiyle kulaçlıyor. Ben böyle hissettim. Biraz daha ilerledim ve bu kez kocaman bir dağ çıktı karşıma. Bir tarafı bahar, bir tarafı kış. İşte o yürek burada gerekiyordu. O dağı tırmanmak için gücünü kullanıp doğru olan tarafa gitmek. Ruhun yüceldiği an gibi bir sahne belirdi gözümün önünde. Hesaplaşma gibiydi. Yumrukların sıkıldığı an gibiydi. Nerudanın kelimeleri vardı sırtında. Gülümseme masum, yaşlar masumdu. Çünkü dağ çok yüksekti. Zordu, hırslandırıyordu doruklara baktıkça. O rüzgarı içine çekerek döndü arkasını kocaman ovayı gördü. Sitem yeşertmişti her karışını...Küskünlüğünü anlatan bir rüzgar usul usul esiyordu. Güneş tepedeydi ve özgürlük gibi gülümsüyordu. Mavinin üstüne bembeyaz çarşaflar serilmişti. Mutlu ruhlar uzanıyordu üstünde. Sabırlar dokuyordu bir uçtan diğer uca. Bu sabırları dokurken ten çırılçıplaktı ve bana göre güzel bir yüreğin ten kokusu kaplamıştı doğayı. Sesi sevgi ve özlemdi.
'''''''''''Yazıyı o kadar çok beğendim ve etkisinde kaldımki ancak durdurabildim kalemimi. Fakat ben hep şuna inanırım. Ruh yüceldiğinde toprak yeşerir. Yürek ve sevgi özgür kalır. Umut gökyüzünde daha bir mavileşir.
Sizi ve değerli kaleminizi kutluyorum Özdener Bey. O kadar içten ve güzel kelimelerle yazmışsınızki okuyan mutlaka mola veriyor her satır arasında ve konuşmak istiyor o her satırla.
Bizi vuran ve yıkan en çok kendi sorgularımızdır. Kendimize arkamızı dönmemizdir. Bunun için büyük bir gayretlede olsa yüzümü mutlaka gökyüzüne çevirmek isterim. Çünkü alnımın ortasında parlayan güneş lekesini hep sevdim. Ve tüm dostlarımında bu güneş lekesini alınlarında görmek istedim.
Çok severek okudum. Mükemmel bir yazıydı. Mükemmel bir duyguydu. Mükemmel bir varıştı.
TÜM YORUMLAR (1)