Ağaç kovuğundan evi, Şırıl şırıl akan derenin hemen kenarındaydı. Bu ağacın kovuğunda Hamit, sessiz sakin yaşardı. Şehirlerden uzak durur, Gürültü patırtı istemez, bir nebze huzur bulmak için çırpınır dururdu. İnsanlardan köşe, bucak, fersah fersah kaçardı. Hamit bir kuş misali, yapayalnız yaşardı.
Deli derdi kimisi, kimisi çıplak diye ona lakap takardı. Hamit derdi” Biz babadan böyle gördük, nasıl doğduysak öyle ölürük. Diye lafları sallardı. Kimse sormazdı, neden Hamit böyle yapardı? Bilen olmazdı. Çünkü Herkes kendi keyfinde, keyfîlerine bakardı. Dereler şarkı söyler, bir ninni tuttururdu, Hamide dertlerini bu ses unuttururdu. Kışları küçük dere hiç durmadan akardı, bu dere hep coşardı adeta kudururdu.
Dağlardan kurtlar gelir kuşlarla yatardı. Çalı çırpı toplardı, yemeğini yapardı. Hamit sabaha kadar yıldızları sayardı, gündüzleri derelerde balıklarla oynardı. İçine sığınmıştı koskoca bir çınarın. Ana karnıydı kışın, Çınar yazın yaylaydı.
Taşların üzerinden seke seke geçerdi, Hamit yalnız yaşardı Dağılcakta kraldı.
Son Robenson, son kral hep özgürce yaşadı. Onun derdi şehirdi, kulak delen seslerdi, ona itici gelen kuru kalabalıklarıydı.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta