Nefesi giderek boğulan,
Ürkek bir güvercin gibi buldum seni,
Dondurucu gecelerin en ıssız anlarında,
Eli kanlı cellatların pençesinde,
Yanı başımızda doğmamış çocuklar,
Ateşe veriliyordu umutları, hayalleri,
Kurtların ulumaları ve sırtlanların salyaları,
Geceye hakim olan tek şeydi.
En beklenmedik yoklukların can aldığı,
O yıpranmış çaresizlik içindeki,
Yüreklere sordum seni,
Memleketin kara kalpli, kara yüzlü kralları için,
Kanun hükmünde kararnamelerle,
Bıçaklanıp vurulmakta gül tomurcukları,
Gasp ediliyor halkın sofrasından,
Çayı, zeytini, soğanı ve ekmeği.
At sineklerinin televizyon kanalları,
Hayata ve geleceğe dair gerçekleri,
Altüst ederek duyurmakta dünyaya,
Ülkenin dört bir yanındaki insanlar,
Bir deri bir kemik kalmış, sahip oldukları her şey,
Yutulup dışarı itilmekte güçlülerin ağızlarından.
Yaşamla ölümün ince köprüsünde yakaladım seni,
Kulaklar sesleri duymaz, gözler ışığı görmezdi,
Yerli ve milli olan, çok büyük bir utanmazlık yaşanmakta,
Dinin karanlığında, kanlı ve küflüydü yerler ve gökler,
Vatan zindandan ziyade zindan olmuştu.
Bir çakmağın sesinden tanıdım seni,
Uzaklardan belli belirsiz bir ses,
Gecikmeli ve çok ince bir horoz ıslığı,
Yıldızlardan gelen parlak ışık,
Taradık dünyanın karnını,
Tırmaladık karanlığın yüzünü,
Şafak sökerken, sabır ve öfke patlamalarıyla,
Ateşte yaktık acılarımızı, kapadık gözlerimizi güneşe,
Çıktık karanlıklardan omuz omuza.
Kayıt Tarihi : 11.4.2024 13:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!