Sınırlarda yatanlar razımıydı ölüme?
Sıcacık yuvalarda keyif çatmak var iken.
Yoksa yazık mı oldu
O koç yiğitlere?
Kale hep içten çöktü
Sınırları beklerken! ..
Kanlıca İskelesinde durur bir çocuk,
Yalıların önünden kotralar akar;
Boğazın sularına gölgeler vurur,
Çocuğun umudu olur kotralar.
...
Kanlıca İskelesi her gece
Rabbim ne güzeller yaratmış,
Maşallah! .
Kim demiş, gözüm kaldı diye,
Estağfirullah.
Kümesteki tavuk yeter bize,
El hamdü lillah.
Yine donanmış sofra
Dizilmiş, çatal, bıçak
Sofrada tatlı, tuzlu
Sofrada bin bir tabak
Uzatsam ellerimi
Nefesim tıkanacak
Yaşam ciddiye alınacak kadar ciddi değil be kurban
Bir oyun var bu oyunun içinde
Al gülüm
Ver gülüm hesabı
Sorunlar olduğu gibi duruyor
Yedekten bile giremiyoruz oyuna
Elinde tek duraklı tespih
Dilinde
Ya sabır
Ya sabır
Kimler geldi
An gelir akar zaman
İki zil arasında
An gelir nefes yetmez
Yeterince ilgilenseniz çocuklar
İnanın ikaz gerekmez
Hayat kitaplarda değil
Bir gemi yaptım kağıttan,
Açıldım enginlere!
Günlerce sevgi taşıdım,
Ülkelerden
Ülkelere.
Tanıdım tüm renkleri
Ayrılık bizimle eşdeğer oldu;
Anadan ayrıldık,
Yardan ayrıldık.
Bu sevda bakmadı gözyaşımıza,
Gündüzün yandık,
Gece kavrulduk.
Okulda “…öğretmenler günü” kutlanacaktı. Kutlama komitesi başkanı “hocam, en yaşlımız sizsiniz, siz de bir anınızı anlatın,” diye rica etti. Tamam dedim, ama ne anlatacaktım? Bir anıyı yaşamak başka, anlatmak ise daha başka idi. Şöyle beynimin arşivini bir tarayayım dedim; ta yirmi kusur yıl gerilerde, kendimce ilginç bir anım, iç dünyamı allak bullak ede ede gözlerimin önünden geçti gitti!
Öğretmenliğimin ilk yıllarıydı. Atandığım okulda en genç öğretmen bendim. Henüz stajyerliğim bile kalkmamıştı. Zaten öğretmenliği de tam olarak bildiğim iddia edilemezdi. Yaptığım tek şey, güle oynaya derslere girmek, çocuklarla dertleşmek, “onlara milli eğitim temel kanunu” ile uyumlu, müfredat programı doğrultusunda bilgiler aktarmaktı.
Aslında çok eksiğim vardı, çok! Bunlar önemli miydi?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!