CENNET ŞİİRLERİ

CENNET ŞİİRLERİ

Cemal Çelik

Ankara'ya yağmur yağar
Bahar gözlüm beni arar
Taze aşka yelken açar
Gözlerinde cennet bakar

Bu dünyada yoktur eşi
Öyle güzeldir gülüşü
..

Devamını Oku
Fahri Bulut

CEHENNEMDE UYANIR
Belki de son bir sözüm, belki son bir mesajım,
Bir tek Yaradan bilir, Ahret’teki yerimi.
Bir eser bırakırsam, dünyada yaşar adım.
Ahret’teki yerini, yobazlar Cennet sanır.
Kul hakkını yiyenler, cehennemde uyanır.

..

Devamını Oku
Erol Erzik

Ne zaman kapılsam sevdaya
Gülen dikenleri kaldı ruhumda
Aciyla kivrandim her zaman
Ya koklamasini ben beceremedim
Yada onlar yalandı hayatımda

Neredeyse bütün güllerden nefret edecekken
..

Devamını Oku
Sıddık Usturbelli

Cennet yüzlüm Cennet gözlüm
Sen Cennet'ten güzelmisin
Tatlı dillim doğru sözlüm
Sen Cennet'ten güzelmisin

Dursun kalbim dönsün dünya
Sen başıma oldun bela
..

Devamını Oku
Hasibe Ocag 2

Sagimda cennet kokusu,
Cicekler onun sozcusu,
Gonul ister Muhammed(s.a.v.) ol komsusu.

Siratil-mustekim olmak lazim,
O'na yanarak varmak lazim,
O'nu gonulle gormek lazim.
..

Devamını Oku
Büşra Sürme

Yeşil bir cennet bahçesiydi gözlerin.
Hep inanmak istesem de kuşkuluydu sözlerin.
Sen kalan son sigaram,bense senin tiryakin.
Ben içmeye kıyamazken elden ele gezersin

Cennet bahçesinde aşk yasaklı meyve.
Bu meyveyi yemiş Adem, vay halimize!
..

Devamını Oku
Mehmet Asa

cennetin iyi yerinden yer isteyen cemaate iyice sarılsın
tirmizi cennet renkten renge bürünür cennetin her
köşesinde ölümsüz gençler dolaşır gezenin ne elbisesi
eskir nede bişeye kafası bozulur iri gözlü huriler konaklama
yerlerinde ikamet eder cennetin zenginlerine 70 bin erkek
70 bin kadın hizmetçi hizmet eder

..

Devamını Oku
Önder Gül

SEVGİNİN ATEŞ ÇEMBERİ veya HER GÜN 14 ŞUBAT
Divan edebiyatımızın yaşayan ismi İskender Pala, “Bir Aşk Hikâyesi” çalışmasında, aşk ve sevgiyi, mum ile pervane böceğini örnek vererek anlatır. Pala’ya göre aşk, bir farkına varış, bir idrak meselesidir. Aşk ateşini bizim bildiğimizin aksine, sevilende olduğunu ve bu ateşle seveni kendine pervane yaptığını ifade etmektedir. Pervane kendinden geçerek dairesel bir eksende yanan mum ateşinin etrafında döner durur. Bu ateşin öyle bir cezbesi vardır ki, mistik düşüncedeki nefsi kötülüklerinden arındırmak için nefsin ateşe sokulması gibidir. Bu merkezkaç çemberde cezbeyle ateşe yaklaşmak aşk ve cesaret artırır. Cesur olmayan kişi zaten kendini ateşlere koşturamaz.
Cesaretin mümessili pervane, aşkının ateşiyle tıpkı İbrahim’i teslimiyetle ateşlere girer. İbrahim’e serinlik olan ateş, pervaneye serinlikten de öte Cennet Vadilerine götürür. Pervane, Cennet yamaçlarının vadilerinde süzülürken, mumun bundan hiç haberi bile yoktur, olmasına da zaten gerekte yoktur. Çünkü pervane, kendi aşk ateşinin potasında yanarak, yokluktan gerçek benliğine ulaşmıştır. Hayat ipliği yanan mum da ağlar, ama ağlaması onun yüreğindeki acıyı dindireceği yerde ateşini artırır. Çünkü akıttığı gözyaşı, kendinin yakıt kaynağı olmuştur. Yandıkça hayat kaynağı olan ipi biter ve aynı yamaçların vadilerine hicret ederler. Bu öyle güzel bir hicrettir ki, aynı vadinin yamaçlarındaki saraylarda birlikteliği getirecektir.
Ferhat ile Şirin, birbirlerine olan aşk ateşini birleştirdiklerinden bu meşale hala ışık ve ısısını kaybetmeden günümüze kadar geldi. Kays ile Leyla da aynı meşaleye bayraktarlık yaptıklarından ölümsüzlük âşık-maşuk meşalesindeki yerlerini hiç kaybetmemektedirler. O hâlde, hayat kaynağını ateşe vermeler ve bu ateşin etrafında pervane olmanın bir bedeli vardır. Hani mistisizmdeki nefsi kurban etme, benlikten arınma gibi. Nasıl ki bir derviş, belirlen yola girmek için, nefsindeki ateşi ateşlere atarak menzil bulur ve aşk yolunda ilerleyip makamlara erer. Tıpkı bunun gibi, ateşlerde yokluktan gerçek benliğe ulaşılarak, ebedi vadilere uzana yollara meşale olunur. Ateşin gücü nispetinde aşk yolu aydınlanır. Bu yolda pişmeden meşale olunmaz ve Cennet vadilerinin yamaçlarına uzanacak menzillere ulaşılamaz.
Aşk, yaldızlı sözlerle birlerini aldatmakla olmaz. Çünkü aşk öyle bir kutsal değerdir ki sevgiliye dahi açıklanması onun kutsallığını bitirir. Bu durumu İbni Sina’nın bir genci tedavideki olayı çok iyi açıklamaktadır. Anlatılana göre, İbni Sina, hastalığı bir türlü teşhis edilemeyen bir delikanlının başucunda oturur ve sohbet etmeye başlar. Konuşma esnasında sevgilisiyle ilgili olabilecek bahisler açıldıkça delikanlının nabzı hızlanır. Sonunda büyük hekim, kalp atım hızındaki değişikliklerinden, gencin kime âşık olduğunu ve maşukunun nerede yaşadığını tespit eder. Aşk ateşinin içinde olan bu genç, kendini maşukunun potasında erittiğinden konuşacak mecali kalmamıştır. Kalbi onun sevgisinde ateş çemberi oluşturduğundan, onunla ilgili bir konu mevzu bahis olduğunda kalbi cesaretle çarpmaktadır.
Günümüzde böyle aşkların yerini aldatma ve gönül eğlendirmeler aldığından maymun iştahlı olarak her yerde sevgiden, sevgiliden çok rahat söz edilebilmektedir. Bu sevgiler, hayatımızın en geniş alanını işgal eden sanal âlemde kendini daha iyi hissettirmektedir. Aşk ve sevgi sanal olması hasebiyle yaşanılanlarda sanallıktan öteye geçememektedir. Birkaç örnekle olayları resmedecek olursak; – Bana NİCK’ ini verir misin? — MESİNNCIR adresini verebilir misin? , — Sana sevgili. com’dan gül gibi gül gönderdim nasıl, güzel mi? - Senin SERVER’ına girdim oradaki Hasan Ali, Ahmet de kim? - Ben de geçen gün seninkine girmiştim. Peki, seninkinde ki Aylin, Selin, Kulin de kim? – Sevgilim, ben seni aynı burçtan olduğumuz, aynı dizi ve filmleri beğendiğimiz ve dahası aynı kültürün insanları odlumuzu düşündüğümüz için sevmiştim. Ne yazık ki aynı burçlardan da olsak, demek ki düşünce dünyamız hiçte barışık değilmiş. Seninle artık ilişkimi kesiyorum. – Bende seni aynı şekilde zannetmiştim, üstelik cömertçe yaklaşımlarından dolayı, ama hiçte öyle değilmişsin kanka. Seni onun için siliyor ve engelliyorum.
Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun şimdi yaşasalardı sanal âlemde duygularını açıklayabilirler miydi veya bunlar kadar maymun iştahıyla hareket sergileyebilirlerimiydi? Hepsinde de öte yaşadıkları aşkın ateşin yanmaktan koruyabilirler miydi? Ben inanıyorum ki, yine aşklarını klavye ve fareyi kullanarak anlatmaktan hayâ eder ve aynı ateşlerde olmasa da benzerlerini girmekten kendilerini kurtaramazlardı. Çağın şartlarından azda olsa etkilenmelerini düşünecek olursak, Hürrem Sultan ile Kanuni Sultan Süleyman ve Erzurumlu İ. Hakkı Hz.lerinin eşine yazdıklarından çokta fazla ileriye gidemezlerdi. Bunlar yine hiçbir şekilde çağımızın, ne erotomanik aşk, ne paranoid aşk, ne anti sosyal aşk, nede depresif aşk hastalıklarına yakalanırlardı. Aşklarının kimyası ve fiziği sanal âlemde nüksedip reaksiyon göstermez ve mutasyona da uğramazdı..
..

Devamını Oku
Ferhat Feriver 3

Neşe saçardık çevreye tavla oynayışımızda
Ayağa kalkardık ada her çift atışımızda
Birbirimize sevgi verirdik her buluştuğumuzda
Tohum verirdim, fidan alırdım her karşılaştığımızda

Seni hep anardık her mutluluğumuzda
Tabiattan güzellikten her konuştuğumuzda
..

Devamını Oku
Turgay Bayram

Sen gelmeyince açmaz gönlümün gülü
Gözlerim hep yaşlı kalbim hüzünlü
Merak ediyorum gelecegin günü
Bitir bu hasreti gel cennet bülbülü

Karanlık geceme sen ışık oldun
Canımsın kalbime sen yuva kurdun
..

Devamını Oku
Muzaffer Özbölük

Kin ve nefret tohumlarının ekilmediği,
İnsanların din ve dillerinden dolayı ayrılmadığı,
Fidan gibi gençlerin; ayyıldızlı bayrağa sarılmadığı,
Bir cennet yurdum olsun; bu VATAN.

Kürdüyle,Türkmeniyle,Çerkeziyle,Lazıyla,
Anadoludaki aşıkların dertli sazıyla,
..

Devamını Oku
Servet Seymen

Hayatın menşe-ı esasiyyesi, mutlak bir hayattır. Ondan ötesini düşünmek gaflettir. Ondan gerisini düşünmek belahettir.

Unutma ey insan! Herşey birşeyi zikreder. Tıpkı birşeyin herşeyi zikrettiği gibi. Nasıl ki herşey bir şeyi bilmekten şek ve şüphe içinde olmadığı gibi, birşey de herşeyi şeksiz-şüphesiz bilir. Zira biz, zira herşey, kendisiyle muhatap olanını bilir ve bildiği için muhatap. Tıpkı birşey herşeyle muhatap olduğu gibi.

Oysa ki, hayvanattan nebatata ve oradan da beşer ve cinnilere kadar her fani ve aciz unsur, güneşe hayat veremez, ama o güneş ki hepsinin üzerine tatlı nice hayatlar serpiyor. Evet, bir bitkinin çiçeğiyle verdiği selam güneştendir. Selamdan hemen sonraki meyve de elbette bir şems-ı nazeninin kemal-ı ikramıdır. Dalı-budağı, yemyeşil yaprak ve misk-ı amber misali kokusu da… demek oluyor ki ey zalim ve gaddar nefsim! O bitki ki, muhatap olduğu bir şems-ı münevverdir. Bir taş parçası değil.! Ey eşreful-mevcudat! O taş ki; toprak kadar tevazu, toprak kadar nimettar, toprak kadar alçakgönüllü ve merhamet için, tüm mevcudiyye-ı asliyyesiyle şems-ı toraba döner ve teslim olur. Teslim olan her yalçın toprak olma müstahakına ermiştir. Toprak küsmez. Toprak, yediği her yumruk mukabilince onda filizler biter. Her filiz döner toprağa şahitlik eder ve kendi dilince ders verir. Her zişuur, elbette bir nevi toprağın dilidirler. Kim bilir, belki de güler yüzüdürler. Bir hadis-ı şerifte fahr-ı alem (sav) şöyle buyurdular; müminin içi hüzünlü ve yüzleri güleçtir. diye buyurdular. Başka bir hadis-ı şeriflrinde de: cennet anaların ayakları altındadır. diye buyurdular. Evet, annelerin ayakları altında toprak var. İşte nükte-ı bilumum-ı ehl-ı cennet o toprakta gizli. Unutma ey beni okumakta zahmet gösteren kardeş! Annene ve babana karşı toprak gibi ol. Bir taş olmak, başkalarının yolunda engelolmak demektir. O mübarek ayakları inciniyor demektir. Yoldaki engeli kaldırmak sadakadır. Güneşe dön ve toprak olmayı bil. Rüzgara, yağmura, gölgeye ve ateşe kulak ver. Buz isen, eriyip hayat olursun.
..

Devamını Oku
Sinan Tekdir

Çok yaşa padişahım
Padişahım çok yaşa
Sen yaşa biz ölelim
Biz ölelim sen yaşa
Sana cennet bize cehennem
Fani dünya
Bize cennet sana cehennem
..

Devamını Oku
Murat Okay

Antalya gecelerinde, yıldızlar çok parlak.
Kumsaldan mehtaba bak, yakamozlar yakacak.
Türlü çiçeklerle süslenmiş, her köşe bucak.
Cennet midir burası? Bilemedim kardeşim...

Meyveli bahçeleri, mutlu, coşkun kuş sesleri.
Tarihin karanlığından taşmış, nadide eserleri.
..

Devamını Oku
Muhammed Adıgüzel

Bir adım sonra gözlerindedir o bembeyaz ahiret,
Ölümümdür bir papatya serinliginde gülüşün.
Nerede gözlerinde saklı karanlıgın ardındaki cennet,
Dügünümdür bir çakıl taşı sertliginde gülüşün...

Al gözlerinin kahverengi aksinde benligimi ikiye böl,
O kızıl dudaklarındaki serinlik,cehennemden ateştir.
..

Devamını Oku
Nusret Ekim 1

Felaketler oluşmadan doğa haber veriyor geliyorum diye
Alimin bilginin hesapları yok olup gidiyor niye
Bu kâinatın bu alemlerin sahibi olduğuna göre
Geri adım atacak insanoğlu her seferinde

Cennet de burada cehennem de arama başka yerde
Cennete gitmek istiyorsan bu senin elinde
..

Devamını Oku
Murat Okay

Denizlerden, semaya açılan yerde,
Derinlerinden tarihin, perde perde
Yedi iklimden esen her yel de,
Benim, cennet Türkiye’m var...

Asya da, Avrupa da, Arap iller de,
Bize düşman olan, hain gözler de,
..

Devamını Oku
Muhammed Aheng

-Rahmetli amcamın hatırasına-

Fırat’ın, Dicle’nin emzirdiği
Cömertliğin timsali dev yürek
Süphan’ın haşmetiyle mayalanan
Neyir gözlerine şebnem olduğum
Sarsılmaz duruşuna hayran yiğidim
..

Devamını Oku
Cemalettin Turan

ANNE CENNET KAPISI

Leylâkların kokusu, yâsemenden farklıdır
Her evladın kokusu, annesinde saklıdır
Anne cennet kapısı, o her şeyden farklıdır
Her evladın kokusu, annesinde saklıdır

..

Devamını Oku
Hilaloğlu

Cehennemden almakla gurur duyardın kızıl ateşi,
Hani n’oldu söyle gönül?
Kızıl korun seni yaktı sadece,
Cürmün yandı sessiz sessiz,
Ah ateş kırmızısı!

Cennetten almaktı muradın yeşili,
..

Devamını Oku