Cennet Komedisi
Bazıları Cennet, Cennet deyip duruyor! Cennet'i kazanmaktan bahsediyor! Ya bu hırsla, bu huyla, bu mal düşkünlüğüyle, bu insan düşmanlığıyla, bu insana değer vermemekle, bu bilinçsizlikle, bu yozlaşmışlarla, bu esaretle onlar Cennet'e gidecekse ben orada bulunmak istemem. Benim Cennet'ime de onlar gelmesin! Allah herkese hususi Cennet verecek zaten. İşte onlar kendi Cennet' erine beni almasın da başka ihsan istemem! Onlarla Cennet, Cehennem olur bana!
İki gönlü bir edemeyen Cennet anahtarı dağıtmasın da. Bize her yer Cennet olur! Yeter ki gönüller bir olsun. Fesatlara her yer Cehennem oluyor ki zaten içleri hasta. Bir türlü huzur da bulamıyorlar, bu nedenle başkalarını da kendi Cehennem' lerine "Cennet" adıyla çağırıp duruyorlar... Cennet insanda saklı oysa... İnsanı unutmuş, Cennet vaat ediyor ahmaklar.
Gözünde gözlükle gözlüğünü arayan şaşkınlar gibiler...
Dünya, Cennet değil ise ahretten ne bekliyorlar anlamadım! Dünya tarla ise ahret de ürün alınacaksa. Burada kin, haset, kavga tohumları ekenler orada bunu toplasın işte. Ne ekersen onu biçersin. Ağızlarında salyalarla kavga tohumu ekenler, kin ve düşmanlık ekenler, mahsulü Dünya da da biçmeden ölmeyecekler!
İnsan evrenselleşince zaten kabuğundan çıkar ve her boyutta görünür! Tüm boyutlarda esmayı yansıtan da tüm boyutlarda hususi Cennet'i bulur! Ahmaklar ise kendilerini dar bir alana sıkıştırıp orada "Cennet masalı" okurlar!
Cennet’e veya Cehennem’e zat gider! Zat; ne bedendir ne de Ruh! Zat bilinmeden Cennet masalı okuyan Cennete neyin gireceğini bile bilmeden Cennet komedisi anlatır! Şeytan taşlamakla Cennet’e gideceğini sanmak sadece teselli olur. Ona da bir şey demem ama Zat var zat, Muhterem…
Ruhları yaratan kudret, kendi ürettiği “Adem” adlı yazılıma (yazılıma ruh da diyebilirim): Ruha “Ben” üfleyerek adeta bağımsız gibi işleyişini sanki test ediyor ya da seyrediyor! Bir sanatkarın çizimleri gibi farklı açılardan ve farklı konuları hedefleyen milyarlarca çizim gibi ruhlar “Ben” ile çoğalıyor! Ruhlar şeklinde çoğul kullanılsa da “Adem” yazılımı tek ama milyarlarca “Ben” üzerinden yansıması gözlemlenebilir!
Bu “Ben” yansımalarına “Zat” diyorum. Zat, kısaca ne ruh, ne beden ne de ikisinin birleşimidir; zat “Ben” dir yani O’ndan üflenendir. Zat, “Ben” in ruh ve bedeni kullanarak ürettiği tüm yaşamsal verilerdir! Bu veriler evrene yayılır. Ses görüntü ve düşünce sinyali olarak yayılır. Veriler yani zat güzel ise ahir de Cennet vardır, zat çirkin ise ahirde Cehennem vardır! Çünkü bu veriler yok olmuyor, kişisel bir dosyada toplanıyor! İsrafil’in sur üfleyerek topladığı, dirilen insanlar konusu.
..
Yapay Sevinç
Robotlara yapay zeka yüklenir; hangi etkiye hangi tepkiyi göstereceği bir program ile robota yüklenir. Hatta öğrenen yapay zekalar bile programlanıyor…
Yapay zeka teknolojide akıllı araçlarda son dönemde sık görülüyor; akıllı telefon, vb.
Yapay sevinç, olumlu ise mutluluk; olumsuz ise üzülmek şeklinde nasıl hükmediyor insanların hayatına onu irdelemek istedim! İstenirse toplumlar lezzet ve elem deveranında güdülenebilir! Yani egemenler toplumu bu şekilde, yapay üzüntüleri yapay sevinçlere çevirerek çok kolay yönlendirebilir!
“İkinci Nokta: Zevâl-i lezzet elem olduğu gibi, zevâl-i elem dahi lezzettir. Evet, herkes geçmiş lezzetli, safâlı günlerini düşünse, teessüf ve tahassür elem-i mânevîsini hissedip "Eyvah" der. Ve geçmiş musîbetli, elemli günlerini tahattur etse, zevâlinden bir mânevî lezzet hisseder ki, "Elhamdülillâh, şükür, o belâ sevâbını bıraktı, gitti" der, ferahla teneffüs eder. Demek, bir saat muvakkat elem, ruhta bir mânevî lezzet bırakır ve lezzetli saat, bilakis, elem bırakır.” Sözler | On Üçüncü Söz | 137
Risalelerden alıntı yaptığım paragrafa göre; elemli bir dönem geçtikten sonraki dönem, elemin negatif etkisi kalkınca yapay bir sevinç verecektir. Yani negatif bir enerji akışı kesilince onun boşluğu yapay bir pozitif olacaktır. Bu diğer durumda da lezzetin geçmesi, bitmesi yapay bir üzüntü doğuracak. Çocukların çok sevdiği bir dondurmasının bitmesi gibi. Dondurmayı hiç yememiş olsaydı bitmesine de üzülmeyecekti… Yani lezzet aldı bunun sonucu pozitif harcadı yapay negatif devreye girdi! Evrensel enerji dengesi. Yapay sevinçler, yapay üzüntü doğuracak; yapay üzüntüler de yapay sevinç doğuracak...
..
Zurnanın “Zat” Dediği Yer
“Zurnanın zırt dediği yer” (Yapılmakta olan işin en hassas, en önemli, en can alıcı noktası.)
“Zat” konusunu önceki yazılarımda bilgisayar örneğiyle anlatmıştım. Bilgisayarın donanımına beden, yazılımına ruh; ruh ve beden ile elde edilen yaşamsal verilere de Zat demiştim. Zatın açığa çıkması da bilgisayarı kullananın iradesiyle oluyor; esmanın yansımasıyla oluyor, zatı güzel olan Cennet, kötü olan da Cehennemi bir hali elde ediyor. Çünkü tüm yaşamsal üretimler (ses, görüntü, duygular) evrene yayılıyor. İsrafil’in “Sur” üflemesiyle toplanacak olan da bu zat oluyor. Zat, ne ruhtur ne de beden; zat ikisiyle elde edilen yaşamsal veriler. Ölenler için “Namı kaldı” denir ya öyle bir durum. Beden çürür, ruh Allah’tan emanet; elde kalan zat; o dahi esmanın yansımasından başka değil.
Yunus’un “Bir ben var benden içeri”, “İlim kendin bilmektir” şeklinde işaret ettiği “Zat”ı anlamaya çalışmak için zurna örneğini kullanmak istedim. Zurnanın zırt demesi için zurnaya ve zurnayı üfleyene ihtiyaç var! Zurna insan bedeni olsun, zurnayı üfleyen irade de ruh olsun. Zurnanın “Zırt” ı da zat olsun. Yani beden ruh ile canlanıp yaşamsal veriler üretiyor; örneğe uygularsak “Zırt” üreten zurna ve üfleyenin birlikte çalışmasıyla çıkar. Ruh ve bedenin birlikteliği yaşamsal verileri üretiyor! “Zırt” ne zurna ne de zurnayı üfleyen; “Zırt ikisinin birlikte hareketinden doğan, ikisinden de farklı bir şey!
Şimdi zatı anladık.
Bu ne işimize yarayacak?
..
Zaman ve mekan
Zaman ve mekan boyutları hakkında çok az şey biliyoruz.
Mesela bizim şu an içinde bulunduğumuz, yaşadığımız zaman ve mekan boyutu; başka bir boyutta bitmiş olarak görünebilir. Bize bulunduğumuz boyutta cüzi irademizle yaptığımız seçimlerimizde (külli iradenin onayı ile) serbestiyet verilmiş ki sorumluluk yüklenmesi hakikati anlamlı olsun. İmtihan olayı gerçekleşsin. Zaman ve mekan ile sınırlı olmayan Allah kaderi yazar, çünkü onun için zaman ve mekan sınırı yoktur. Kader yaşanırken bazı ertelemeler değişiklikler (bu haller aynı zaman /mekan boyutunda olduğu için) olsa da sonuçta Allah’ın yazdığı değişmez.
Mikro / makro alemler hakkında da çok az bilgi var. Yani bizler sınırlı algılarımızla soyut olanı keşfetmek, açığa çıkarmak durumundayız. Ne kadarını keşfedersek o kadarı ile alakalıyız. Tamamı kapsam alanımıza girmez. Yani muazzam hakikatlerin açığa çıkardığımız kadarı bizim cennetimiz, veya çıkaramadığımız cehennemimiz. Gül örneğini veriyim; gül fidanı açıp gül olduğunda maksadına ulaşmıştır, cennetine kavuşmuştur. Açamadan çürüyüp kuruduğunda ise Cehennem olur o hal ona. İnsanlar da böyledir; yaradılış maksatlarını keşfedip gül gibi açtığında Cennet’ini de elde etmiş olacak, lüzumsuz işlerle, çekişmelerle ömrünü telef ederse, çürüyüp kokuşacak; kendi Cehennem’ini inşa etmiş olacaktır.
Cennet kapısı olayı, her yer Cennet kapısı. İlk başta gönüller Cennet kapısı. Evrenin şöyle bir yapısı olduğunu sanıyorum, her noktasından her yere ulaşmak veya gözlemlemek mümkün. Fakat bu boyutu yakalamak bizde somut değil soyut. Peygamberimiz miraçta, evliya ise bazen zaman ve mekanı aşmış. Bizler rüyalarımızda aşıyoruz.
..
Çekim
Evrensel sistemde çekim, her alanda görülüyor! Atom çekirdeklerinin etrafındaki elektronlardan tutun, güneş sistemi ve galaksilere kadar aynı kural işler!
Kütlesi büyük olan diğerlerini çekim gücü ile etrafında dolandırır! Bu zincirleme çekim (Cazibe, Gravitasyon) etkisi ile evren dengede işler!
Kütle çekimin denge halini muhafaza ettiği durumlarda, Güneş sistemi gibi düzenlilik gözlemlenir! Çekimin aşırı olduğu durumlarda, madde ve ışık yutulur ve bir kara delik oluşur! Su burgacı, girdap gibi! Kara delik tarafından yutulan madde ve ışık kritik noktaya geldiğinde kusulur, patlar ve etrafa saçılır! Bu Doyum noktasında patlama da denge içindir, kara deliğin de evreni yutmasına izin yoktur!
Bu çekim olayının sosyolojik boyutuna bakalım!
Çekim etkisi büyük olan öğretiler ve ideolojiler diğerlerini yutarak kara delik oluşturur! Kritik noktada ise tüm çektiklerini kusar, patlar ve etrafa yayılır!
..
Benim Helal Kapsamım Kendi Hoşuma Gidenler
Hayat ve insanlardan hatta kendinden korkan insan bir dayanak arar! Bu dayanağı da dini inanç üzerinden sağlamaya çalışır çünkü ona ilk öğretilen budur! İnançla verilen tüm teselli ve sığınmalar insanda öyle yerleşir ki bu onun dışında bir kalın kabuk oluşturur. İçinde kendini güvende hissedeceği bir sığınağı oluşmuştur. Ne zaman sıkılsa dine sarılır ve kendini bir şekilde rahatlatır. Başına gelenleri de kadere havale eder, bunlar aslen kendi tercihleridir. Önceki yazılarımda "Elest" (Kalu bela) yani ruhsal boyuttaki soyut tercihlerinin bir "An" da olması ve bu tercih anının da tüm yaşama yayılmasını anlatmıştım. İnsana hariçten bir şey gelmez, aslında insanı yaşamda bulanlar da aslen kendi yaptığı tercihlerdir.
İnsan, illa ki çok çaresiz kalmalı; böylece insan kendini tanır ve kendi oluşturduğu bir kabuğun içinde hapis olduğunu idrak eder! Yoksa çaresiz duruma düşmeyen bir insan, çarenin kendinde olduğunu fark edemez! Yani tercihlerini beğenmiyor ise onların kaynağında kendini görmeli. Bu durumda ancak yeni tercihlerle kendini yeniler. Eski tercihlerin somutlaşmasını da rıza ile kabul eder ki yeni tercihe uygun zemin hazırlansın...Yoksa debelenir durur. Bu hale "Dabbe" Yerde debelenen denir. Kıyam ise ayağa kalkıştır, kendi oluşturduğu kabuğu kırıp zuhur etmektir!
Şimdi konuya girebilirim. Benim helal kapsamım kendi hoşuma gidenlerdir! Bunu açıyorum. Evrende hayır, şer ne varsa Allah'ın dilemesiyledir! Yani bizim tercihlerimize sunulanlar da O'nun tercihleridir, esmanın yansımasıdır; esmada olmayan zaten tercihe de sunulmamıştır, tercihe sunulmuş ise esmadandır! Allah'ın esmasında kusur aramak ise şirktir! Bizlere göreceli yansıyan esmadan yapılan göreceli tercihler ise Allah'ın taktirine bağlıdır! Sofrada olmayanı yiyemezsiniz! Sofrayı hazırlayan eğer kusursuz ise sofrada olana da kusur bulamazsınız. Bizler kendimize uyanı seçip yaşarız! Buna da "Elest anı" diyorum. Elest anı devam ediyor! Yani zaman ve mekan kalkınca levha olarak görülen elest anı zaman ve mekan sınırında seyir halidir. Bir boyutta devam eden başka boyutta başlamamış veya bitmiş olabilir! Çünkü zaman, mekan şeridinde nerede olduğumuz ya da nerede hissettiğimiz bize görecelidir!
Şimdi ben neyi tercih etmişsem o bana göreceli Cennet'im olur. Buna bir misal vereceğim: Bok böceği bok yuvarlar değil mi? Arı ise rengarenk çiçeklerden bal toplar! Arı ile bok böceğinin sohbetinde arı boku beğenmez, bok böceği de balı beğenmez! Hangisi haklı? İkisi de haklı. Beni memnun ediyor ise sen kendi işine bak benim tercihim bana göreceli güzeldir! Bu hakikati anlamayan insanlar tarihsel süreçte birbirleriyle din ve ideolojik kavgalar verdi! Herkes kendi tercihini Allah'ın tercihi olarak "Doğru" kabul edip diğerinin tercihini "Yanlış" olarak değerlendirip bunu menfaat kavgasına çevirdi!
..
Hayal
“Kardeşim sen düşünceden ibaretsin,
Geriye kalan et ve kemiksin,
Gül düşünür gülüstan olursun,
Diken düşünür dikenlik olursun” Mevlana
Bu boyutta yaşananlar zaman izafiyetinde bir önceki boyutun yansımasıdır! Bu boyuttaki hayaller ise bir sonrakine veri hazırlar! Önce ve sonra konusu zaman ve mekan bağı ve izafiyeti açısından var. Zaman ve mekanın bağlayıcılığını aşmak ise çok kapsamlı… Yaşananlar önceki hayallerdi, yaşanacaklar ise şimdiki hayaller! “Ne ekersen onu biçersin” Hayal ekiyoruz aslında. Önceki mahsulatı yaşarken bir sonraki mahsulatı da ekiyoruz. Bu anlamda “Ahir” dediğimiz, zaman göreceliliğindeki “Sonra” yani bir sonraki aşama! Ahirde olacaklar, şimdiki hayallerin mahsulü olacak! Kaderin işleyişi açısından tercih edilenler yaşanıyor. Tercihinden memnun olmak mutluluk hali, tercihinden yakınmak ise mutsuzluk hali! Tercihi ise insanın kendi iradesiyle oluşuyor ki karşılığı “Cennet, Cehennem” olarak sembolize edilir. İnsanın kendiyle yüzleşmesi, “Hesap”; güzel tercihler, Cenneti; kötü tercihler Cehennem’i netice verir. Ahirdeki hal de tercihe bakıyor. Böylece insan sonsuz bir terakki ve gelişim sürecinde ilerliyor! Tercih ettiği, kurduğu hayalleri yaşarken güncelleme yapma şansı doğuyor. Hoşnut olmadıklarını eleyip güzel şeyleri, hoşnut olacağı şeyleri zaman göreceliliğindeki bir sonraki aşamaya ekiyor! Yani hayaller gerçekleşiyor…Hayallerin ne kadar önemli olduğunu anlamak da “Bilinç” hali! Bilinç halindeki hayaller ise insanın sonraki aşamadaki durumunu belirliyor.
..