İlk ben düşüyorum kendime,
bir suskunluğun içine atılan taş gibi.
Kırılıyorum,
ama sesim yankılanmıyor hiçbir dağda.
İçimde donmuş bir mevsim var
göğsümde ağır bir kış,
gözlerimde yorgun bir pus.
Sonra,
bir şey oluyor…
sessizce düşüyor ilk cemre
ruhumun en soğuk yerine.
Bir kıpırtı.
Bir "belki."
Bir uyanış başlıyor damarlarımda
hiçbir şarkının söyleyemediği kadar derinden.
Sonra ikinci cemre
toprağıma düşüyor.
Ben dediğim o çatlak zemine,
yeşil bir ihtimal serpiliyor usulca.
Kendimi affetmeye başlıyorum,
dönüştüğüm her suskunluğu sevmeye.
Ve en son
suya düşüyor cemre.
Aynadaki gözlerime bakıyorum,
bulanık değil artık
yüzümde yılların yorgunluğu değil,
bir serinlik var
arınmanın sessiz dili gibi.
Ben
yeniden başlıyorum.
Bir mevsim bitiyor içimde,
ve ben
kendime ilk kez
iyi geliyorum.
Bir zamanlar
kaçtığım her aynayı
şimdi kendime çeviriyorum.
Ne saklamışsam yıllarca,
göz göze geliyorum hepsiyle.
Kırık dökük ne varsa içimde,
birer birer topluyorum.
Bazılarını gömüyorum sessizce,
bazılarını bağışlıyorum
kendime.
Bir kelime yetiyor bazen
yumuşatmaya kalbimi
“geçti” diyorum,
“geçiyor…”
ve inandırıyorum kendimi.
Çünkü içimde
bir cemre daha var sanki,
dördüncü, adı konmamış:
kendimi sevmeye düşüyor bu kez,
en derin, en gizli yerime.
Şimdi her sabah
bir mevsim daha filizleniyor içimde.
Her nefes,
bir gün öncekinden biraz daha
ben gibi…
Ve şimdi biliyorum:
bazen insan
üç cemreyle değil,
kendine düşen bir damlayla
bahar olur.
Kendime dokundum
incinerek,
iyileşerek…
ve sonunda
kendimle barıştım,
kendime düşen cemreyle.
S.GÖL
Kayıt Tarihi : 25.7.2025 12:33:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!