Sevdiğim;
Dünyamın melikesi, ruhumun meleği, aşkımın Zeliha’sı, bir tanem, canım her şeyim, benim.
Dün yeniden doğduğum ve yeniden öldüğüm bir gün, bir gece yaşadım. Yıllar sonra sesin yankılandı kulaklarımda. Bir zamanlar aşkı çağrıştıran, ömür boyu duymayı umut ettiğim, en son TANIMIYORUM diye beynimde çınlayan güzel sesin yüreğimde yankılandı. Sen sen diye yanıp duran terkedilmiş, horlanmış, şerefsiz, rezil, psikopat, tacizci eli kanlı hain zavallı yüreğim ne hale geldi bilemezsin. Bir yanda sesinin verdiği haz varken, diğer yanda şiirlerindeki muhteşem intikam çığlıkları, için için asit damlatıyordu yüreğime. O çığlıklar yüreğindeki acıların çığlıklarıydı biliyorum. Yeniden doğumun ve ölümün karesinin karesini yaşadım dün gece.
Meleğim, canım benim şefkat dolu yüreğindeki acıların kendi acılarımla birlikte yüreğimde biriktiğini, senin acılarının benim acılarım olduğunu bilmeni isterim. Mutlu olacaksan yüreğindeki acıları yaratan zehri kana kana içerim. Yüreğindeki acıların dineceğini bilsem kurşun, kör bıçak, mızrak ne varsa kendime acıman sıkarım. Bedenim, ruhum, yüreğim senindir, benim değil biliyorsun. Yıllardır ben, ben değilim. Yüreğim yıllardır avuçlarında istediğin şekle sokmak senin elinde biliyorsun. Yüreğimi parçalamak istiyorsan parçala köpeklere at. Yok olmamı istiyorsan mezarsız ölümü seve seve seçer, bir yolunu bulur yok olurum. Onursuzlaşmamı istiyorsan yıllar önce zaten ayaklar altına alındı, onurum mu kaldı.
Biliyorum, okuduğun şiirler, yolladığın şoklar hep şiirin sesi, acılarının sesidir şefkat ve sevgi dolu yüreğinin değil. Ama yine de eski günlerdeki kalbimde taşıdığım seni, aşkla şefkatle bakan gözlerini, yüreğime pınar gibi akan sesini hatırlayıp kahroluyorum. Lütfen şiirleri yazarken ve okurken birazda yüreğini kullan ve en eskileri de düşün.
Zeytin gözlüm, ömrümün ilkbaharı ve son baharı, yüreğimdeki buruk acıların sahibesi, bir tanem sana sevgimi anlatacak şiirler yazmaya çalışıyorum. Yüreğimdekileri yazamıyorum. Aşkta olduğu gibi şiir yazmada da yeteneksizim. Canan hanım bu konuda bana yardımcı olmaya çalışıyor. O da senin kadar olmasa da yetenekli bir şair. Şiirlerime hep çok iyi diyor. Benim hoşuma gitmeyenlere de öyle bu da bazen onu üzecek davranışlarıma neden oluyor. Bazen senin ajanlarının şiirlerimi şairmişim gibi tiye aldıkları oluyor. Bu da az da olsa moralimi bozuyor. Biliyorum beni incitmek için bunları yapıyorlar şiiri kullanarak. Hepsi de cin gibi maşallah öyle hızlı, şakır şakır yazıyorlar ki şiirleri şaşıyorum. Artık alıştım bunlara aldırmıyorum. Yeter ki sen gülümse, canın sağ olsun.
Üzülme! .. Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan,
nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan..
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana..
Elinde olanlardan bahset can!
Artık geciktin, yol alıyor gemi
Gönlüm limanına aldım ben seni
Temiz hava gibi, saf nefes gibi
Artık ciğerime çekmişim seni
Unutabilirsen sen unut beni
Hayat neye sığar? Bir yağmur damlasına mı?
Ya da neyi n toplamıdır hayat?
Hayat belki de her birimizde biriken insan öykülerinin toplamıdır. Her bir öyküde kendimizi yeniden yarattığımız. Ve her öykünün kendinden sonra gelen öykülerdeki izdüşümüyle hayata damgasını vurması.
Bulutlar toplanırken gökyüzünde, ılık bir ıslaklık olarak yüzümüze inen bir dokunuşla, nisan yağmuruyla ıssız bir sokakta ıslanmanın sonraki yaşam öykülerimizde bıraktığı etki.
Hayata bir çığlıkla başlayan öykülerimizde bizler tutuklu doğduk bir şeylere.
Terkedilmiş bahçede hiç kımıltı yok,
Yaprakta bile.
Çalıların arasında yalnız kalmış ceviz ağacının
Hasret düşüyor, terkedilmiş yüreğine.
Sümbüllü, mor zambaklı akşamları,
Mahalle çocuklarını anımsıyor.
Ben de gönül çektim eskiden
Yandı hayatım bu sevgiden
Anladım ki bir aşka bedel
Gençliğimmiş elimden giden
Önünde ben geldim de dize
Yâr olmadı bu kimse bize
Sevdiğim;
Bu gün ayrılığın dördüncü günü. Sen ne yaparsan yap unut beni demiştin. Görüyorsun işte seni hala unutamadım. Unutmak bir yana daha büyük bir aşk ve özlemle düşünüyorum. Kim demiş ayrılık sevgiyi, sevgiliyi, aşkı unutturur diye? Yalan, ayrılık sevgiyi de aşkı da azdırır, özlemleri arttırır. Sen unut beni dedikçe aksine sana daha çok bağlandığımı bilmiyorsun. Ya da biliyorsun da sevgim daha çok büyüsün, özlemim daha çok alevlensin istiyorsun. Ben de seni dinleyip, sevgimi, aşkımı daha çok yoğunlaştırıyorum. İstesem de istemesem de bu böyle.
Meleğim; gerçekten yıllar önce yüreğimde kıvılcım oluşturan o küçük kızı, seni çok özledim. Kaçamak bakışlarını, sana sevgiyle baktığımda takındığın utangaç yürüyüşünü, sesini, hiç dokunamadığım, dokunmaya kıyamadığım tenini, bedenini, bir ara mırıldanıp kestiğin yabancı şarkıdaki enfes sesini dayanamayacak kadar çok özledim. Aramızda çokça yaşadığımız sessiz sohbetlerimizi, kitap dergi alışverişlerimizi, yalnız kaldığımızda benden utangaç uzaklaşmanı, dargınlığını, küslüğündeki ikircikli sert tavırlarını, gözlerini, cana can katan gülümseyişini, gülümserken yanağında gül gibi açan gamzelerini yüreğim yanarak özlüyorum. Bana unut diyorsun. Kolay mı bu güzellikleri ve özellikle seni melek yapan tinsel güzelliğini unutmak, kolay mı? Kolay mı bana sunduğun unutulmaz dostluğunu, şefkatini, sevgini, yardımlarını unutmak, kolay mı? Yıllarca sensiz, yüreğimde kutsal bir emanet sayarak besleyip büyüttüğüm, her türlü kasırgaya, doluya, tufana karşı gözüm gibi sakındığım bir aşkı unutmak kolay mı? Kolay olsa da böyle bir aşkı unutmam, unutamam ben, bilesin. Seni seviyorum, ömrüm yettiğince seveceğim, sen unutmakta özgürsün unut, unutabilirsen.
Mutluluk, sağlık ve sevgiyle kal.
Sevdiğim;
Meleğim, ömrümün sevda çiçeği, iki gözüm, dün Canan hanımla vedalaştığımı duymuşsundur. Dinleyecek birini buldum ya dırdır edip durduğumu, onu ilgilendirmeyen sorunlarımla kafasını meşgul ettiğimi, şişirdiğimi düşündüm. Susmaya karar verdim ve sustum. Bir yere gittiğim yok benim. Bu sevda yüküyle nereye gidebilirim ki. Nerde bende o yürek, aşktan geçecek. Nereye gitsem, seninle altında yaşadığım gökyüzü aynı, aynı güneş, aynı ay ve yıldızlar. Hava aynı, su, ekmek aynı insanlar aynı. Benim için saçlarına dokunabileceğim uzaklık ta yıldızlardaki uzaklık ta aynı. Sen olmadıktan sonra ne fark eder ki… Kendimi gözlerinin ışıyan billur aynasında göremedikten sonra…
Zeytin gözlüm, bir tanem, aşkımızın başladığı ilk günlerdeki günlerimizin hazzını ifade edebilmem mümkün değil. Bakışlarını benden sakındığın küslüğünü göstermeye çalıştığın ilk günleri hatırlıyorum da, hep pencerenin önünde oturur benim geçmemi beklerdin. Ben geçerken perde açıksa hızla çekerdin. Kapalıysa, arkasında oturduğunu göstermek için perdeyi sallardın. Öyle hoşuma giderdi ki bu hareketin, sevgini yüreğimin tümünde sıcacık hissederdim. Yeni yetme çocuklar gibiydik seninle. Hele ben kantinde otururken gelip başını uzatıp kaçman var ya kahkaha atmamak için kendimi zor tutardım. Dedim ya çocuklar gibiydik. Beni kantin de gördüğün gün nasıl ürkmüştün. Dilin tutulmuştu, o ürpermen beni üzmüş ve ilk hatamı yaptırmıştı. “Sahte isimli mektup hatası”. Ama sen de orda hatalıydın. Gidip arkadaşlara söylemen, taciz olarak algılaman gerekmezdi. Beni hep yalancılıkla suçladın ama günahıma girmedin. Çünkü o mektupta bir kez yalan yazmıştım. Seni unutacağım diye. O yalanı da bir daha ürpermemen rahatlaman için yazmıştım. Peki, bir sevgililer günü elimde bir gülle sokağı kaç kez adımladığımı hatırlıyor musun? Her geçişimde perdeyi bir arkadaş açıyor sense sinirli bir şekilde çekiyordun. Sonun da ben pes ettim de gülü duvarın üzerine bırakıp gitmiştim. Perde meselesi için bir şiir yazmıştım. Dikenli tüller. O şiiri dert ortağım meçhul dostum Osman, bir dergiye göndermişti. Ama elime geçmedi. Güneş yüzlüm ya bizim sokaktan geçerken aksilik bu ya, arabanın plakasının düşmesi. Arkamdan tangır tungur sesler duyduğumda bu kimin diye baktım ki seninmiş. Yardım etmem için izin istedim hayır dedin, plakayı çekip kopardın. O dargınlık günlerinin bile hoş bir yanı vardı. Ta o meşum güne kadar. Çocukluğumuzun bittiği güne kadar.
Sevdiğim, küçüğüm benim, senin şair olduğunu en hele hele en güzel şiirlerini aşkımız için yazdığını öğrendiğimde her şey senin için bitmiş ve çok geç kalmıştım. Yaşam mı desem, aptallığım mı desem aşkımızı doya doya yaşamamızı engelledi. Sana layık sevgine layık bir sevgili olamadım. Lütfen beni bağışla. Sana aşkın muhteşemliği yerine acılarını yaşattığım için beni bağışla. Gözlerinde aşkın ışıltısı yerine hüznü oluşturduğum için beni bağışla. Ben saramadım, sana ve aşkına sahip çıkamadım, seni saracak, sahip çıkacak bir sıcaklığı engellediğim için beni bağışla. Yaptığım soysuz devinimleri bağışla.
Canım benim, aşkımın gülü, sümbülü, menekşesi her şeyi. Uzun süredir sana yazamadım. Seni kendimden korumak istedim. İç huzuru aradığını, beni hatırladıkça canının yandığını, geçmişte yaşadığın kötü günleri hatırlattığımı biliyorum. Geçen gün dolmuşta karşılaşmamız hiç istemediğim bir durumdu. Evet, seni bir kez olsun görebilmek için can atıyordum Allah’a, defalarca yalvardığımı saklayamam ama bu şekilde istememiştim. Seni zor bir durumda bırakacak şekilde istememiştim. Beni görmeni hiç istememiştim ama bir sinema bileti niyetine bakakaldım hasretlik güzel yüzüne. Bu durumdan ötürü üzgünüm hem de çok.
Yağmur kadının gidişinin üzerinden, tam 8 yıl, 5 ay 10 gün geçti. Bu zaman aralığında seni ararken hep dublörlerinle karşılaştım. Sürekli değişen, bazen ağıtlar yakarak, bazen suçlayarak, bazen küfrederek beni anan dublörlerinle. Bundan şikâyetim yok. Senin gölgen, yansımaların bana yeterdi. Ama şimdi dublörlerini de bana çok gördün ve geri çektin. Gölgeni bana çok gördün. Ne yapalım öyle olsun, canın sağ olsun. Ama dünya büyük ve bu dünyada tek olduğunu sanma. Evet, belki eşin benzerin yok. Senin gibi yüreğime hükmedecek başka biri yok. Senin gibi ilahi iç ve dış güzelliklere sahip başka biri yok. Senin gibi sevebileceğim, sevdalanabileceğim başka biri hiç yok. Ama senin gibi yazabilen, senin gibi şefkat dolu, yüreği sevgi dolu ve aşktan canı yanmış birilerinin olduğunu bilmeni isterim. Onlar da öyle veya böyle, ihanete uğramış belki de senden daha fazla acı çekmiş olabilirler ama onlarda senden farklı olan yüreklerinde hala sevginin var olması. En azından kin ve nefret yok onlarda.
Senin yokluğunda onlardan biriyle tanıştım. Doğrusunu istersen senin gölgelerinden biri sanmıştım. Her şeyi göze alıp ona mesaj yolladım ve sevdiğime benzettiğimi söyledim. Sen olsaydın kıyameti koparır tacize yorardın. Ama o benim durumumu anlayışla karşıladı. Üstelik acılarımı yenmem için bana bir psikiyatr gibi telkinlerde bulundu. Aramızda çok güzel bir dostluk oluştu. Onun telkinleri sayesinde, ortadan yok oluşunun ve bana karşı beslediğin olumsuz duyguların etkisini kolay atlatıyorum. O olmasaydı, tabiri caizse “kafayı yerdim”. Bir ara nasıl ve neredense müdahale edip aramıza girdiğin oldu. Bunu fark etmediğimi sanma. Sendin değil mi? Gökyüzünden iner gibi yolladığın şoklar neredeyse aramızı bozuyordu. Ama onun anlayışlı duruşu sayesinde, senin salvoların dostluğumuzu bozmaya yetmedi.
Sevdiğim, meleğim, canımın, ruhumun, yaşamımın tek sahibi, bir tanem seni sevgiyle ve aşkla düşünmediğim bir an bile yok. Uyurken bile yarı uyur gibi seni düşündüğümü söylesem inanmazsın. İnan uykumda bile sen varsın. Rüya değil basbayağı düşünüyorum. Kanıma hücrelerime işlemişsin adeta. Bu aşk benim gibi bohem yaşamayı seven birini bile disipline soktu biliyor muydun? Bu dağ başında bile sanki her an görecekmişsin gibi, hep kendime, kılık kıyafetime, yürüyüşüme, davranışlarıma dikkat ediyor, her an gelebilirmişsin gibi yollara bakıp duruyorum. Bu insansız yerde senin özlemin olmasaydı yaşamam çok zor olacaktı inan bana. Seni özlemek bile bana huzur veriyor., rahatlatıyor. Geceleri can dostum Canan hanımla sohbetimizin büyük bölümü seninle ilgili. Bazen senden fazla söz ederken sinirlendiği oluyor. Ne de olsa bir kadın. Başka bir kadından söz açıp sohbet etmek etik değil ama söz dönüp dolaşıp sana varıyor ne yapalım.
Seni çok seviyorum canım benim. Seni üzüyorum diye nasıl kahroluyorum bilemezsin. Yüreğindeki bir damla acı gözlerindeki bir damla yaş saçlarının bir teli ömrüme bedeldir inan. Senin üzülmeni hiç istemiyorum. YÜREĞİMDEKİ SEVGİYİ, AŞKI, ÖZLEMİ, ARZUYU sözcüklerle anlatmaya gücüm yetmiyor. Küçüğüm, bebeğim benim. Bir tanem seni çok ama çok seviyorum. Anla beni lütfen…
Üzülme! .. Dert etme can!
Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan,
nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan..
Ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana..
Elinde olanlardan bahset can!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!