Cem Uçar Şiirleri - Şair Cem Uçar

0

TAKİPÇİ

Cem Uçar

İçtiğim sigaralar kendi paketimden değildi
Dudaklarım kuru ve şarap lekeliydi
Ben bütün gün sevgiyi aradım
Geceleri hafifleten bir rüzgar aradım esecek kalbime ve
Beni alıp götürebilecek
Sabahları aratmayacak bir esinti aradım

Devamını Oku
Cem Uçar

Pastırma sıcakları zamanı şehrimde... turşusunu yapamayanlara son elveda vakti; yemiş daha pahalanmadı. Bi de yazdan nasibini alamayan aşıklar için turfan mevsimi. Geç kalmışlara atfedilen güneş; saçlarını dağıtan hatunun yapay buklelerine zorla da olsa bir tutam hareket veriyor. Çok şükür diyoruz... Bunun da yokluğunu bilenlerdeniz. Ama öyle uzaktan, sanki nispet yapar gibi, hem de başkalarının yanında olmuyor ki.

Bu sıcaklar her sene olur şehrimde... Ama aynı nehir de iki kere yıkanamıyoruz ya; işte belki bu yüzden, belki de elimizde olmayan sebeplerden dolayı bu sene daha bir pastırma sıcaklığı var şehrimde. Biraz daha yorucu, biraz daha her kelimemin arasına virgül koyuyor. O lodoslu ünlemlerimi yitiriyorken ve saçlarımdaki dökülmenin logaritmik olarak arttığı bu sene, sıcaklar içime içime esiyor şehri kuru havasını. Rüzgarı olup da, yelken bulamayan modellerden de değiliz ama dedik ya virgüllerle olmuyor ki. Nasıl bir doğumu, bir doğum çıkışını bekleyeni, bir bayrağın dalgalanışını, yada bir kurtuluş savaşını ünlemler olmadan anlatamazsak, bu sene sıcakları anlatmak o kadar olanaksız.

Tabii ki söylenebilir; telaffuz edilebilir. Ama sevda dedikten sonra; virgül koyarsan o sevda olmaz ki! Bırak virgülü boşluk bile bırakmadan devam edecesin haykırmaya. Güzel Türkçe’nin yapım eklerinden ekleyeceksin sonuna. Sevdam, sevdalım diyeceksin. Hatta haykıracaksın. Ama fark ediyorum ki; saçların azalması ses tonuna da etkiyor. Ama problem bu değil. Yürek sevdam diye haykırırken, azın bunu sadece konuşuyorsa. O zaman gırtlağın parçalanmaya mahkumdur. Ama öyle ki gırtlak da parçalanmaya çoktan razı.

Devamını Oku
Cem Uçar

Evet çok özledim gerçekten gerçek bir sevigiyi kalbimde hissetmeyi! Nasıl yaşayacağımı ve nasıl tepkiler vermem gerektiğini bile unuttum. Asla cahil ve küçük düşünmeyi başaramadığım için bütün bu kahrı çektim bütün insanlık için. Nasıl yaşanmalıydı hayat oysa? umarsızca mı? Yoksa bir odanın içinde asla dışarı çıkmadan mı? Belki daha az sorunlu! deniz de dalgaarla boğuşmaktansa sakin bir koy herkese yeterdi aslında hatta belki çoktu bile bazılarına. Ama olmadı. Başklarınında sevdikleri vardı. Onların en çok diğerlerine zaman ayırmaları gerekiyordu. Çünkü onlar yalnız yapamazlardı. Ama arkalarında bırakıp gittikleri hiç beraber olmadığı için o her zaman kendini tamir edebilirdi. Hatta o bazen bundan mutlu bile oluyordu. Babasını ve annesini sevmek isterken “Dur! ” dedi artık nefret etmeye başladığı aklı “ Onların da ebeveynleri var! ” ve yine sevigisinden fedakarlık etme vakti gelmişti tıpkı gemilerin demir alma vaktinin geldiği gibi.

Sonra bulunma ihtimalinin daha az olduğu yerler aranmaya başlandı. Mesela dışarsı gibi. Sevgiyi bulamayanların hep yaptığı gibi. O da ne? nasıl olur bu? Olmamalı! Olamaz! oradaydı. Tam karşısında duruyor ve bana benim duymak istediğim şeyleri söylüyordu. Sevgiden bahsedip bana “ ağlayacak bir omza ihtiyacının olduğunu söyledi. Belki direnmeliydim “ hayır “ demek için ama olmadı! Yapamadım! Sonra bir el tuttu kalbimi ve içinden kahkahalar atmak geldi. Beni aldığını hissediyordum. Ve hissetmenin herşey olduğunu da beyin kıvrımlarımda okurken! “Yanlış – mış! ” ama nefesini içimde hissetmeye başlamıştım herşeye ve ona rağmen.

Derken birden bir çığlık koptu bıraktığım yerden! Dinmez durudurulmaz bir isyan sesi ve görev yine onu bekliyordu. Ve bir asker gibi bir kendi gibi yumruğunu vurdu masaya ve o masa belkide asla toplamayacak şekilde dağıldı. Ama olamazdı bir kalp beş parça halinde atamazdı atmamalıydı zaten. Hayır bütün o yorgunluğun üstüne herşeye kaldığı yerden devam etmeye başlarken kalp durdu. Ama asker kalbini göğsünün içinden elleriyle çırkardı ve attı. Yeterliydi bir bayrak ve bir vatan onun için ve mevzisine doğru giden uzun yolu adımlamaya başladı tekrar yolu göz yaşlarıyla ıslatarak. Toz kalkmasın diye!

Devamını Oku
Cem Uçar

Tekrar başlıyoruz en bilindik yerinden aşkın! Hani şu biri gider de bir diğeri bakar ya işte orasından. mevsim de bahar çünkü en acıklısı böyle olur ve limonlanınca en çok mide ağrısını da ancak böyle yapar. Sabah kalkınca içine sevinç dolu nameler dökülsün istersin ve ardından parmakların senden habersizce radyonu açar ama görünen odur ki Dj de olaydan haberdardır ve sizin için gayet güncel bir şeyler çalmaya başlamıştır. Ayrılmak terk etmek filan işte...
Oysa hayata daha bilmem kaçıncı kez yeniden başlamışken herşey çok güzel olacaktı. Bu şehirde mutlu olabilmek bir ihtimaldi artık. Hem o da gitmeyeceğinden bahsetmişti. Daha kötüsü bende inanmıştım. İnsanlar bir ay önceki depremin yaralarını sarabilirken biz 4 ay önceki artçının şokunu atmamıştık üstümüzden yada bizim zeminimiz etüd edilmeye bile müsait değildi. “Bir iken ayrılmayalım gel dosta gidelim gönül” diyordu yunus hatta bence hala demekte ama ben bir türlü bunu ona anlatamıyorum.
Tamam git. Artık seni bu gitme arzunla burda tutamam ancak ben senin için burda kalma kararı vermiştim. Mecbursun beni de götüreceksin. Ha eğer iki kişilik paran yoksa beraber burda kalacaz.
Ben 4 ay önce birini sevmiştim. Gözünü sevdiğimin türkçesi ne güzel anlatıyor. “miştim” ama sonra başkasını! Gerçi bu başkası bir öncekinin arkadaşı idi ama seviyorum. Yani şimdiki zaman. Ve ben bunu anlatmak için 5 ayrı dilde 45’er dakikadan bir çok maç oynadım ancak bunu o anlamadı. Bir de bana anlayışlı filan davrandı. İşin kötüsü bende baya bi saçmalamıştım. Olgun aşktan filan bahsetmiştim. Nasıl oluyorsa.ben bir de onu özlemiştim ve aslında tek istediğim ben onu özlerken beni yalnız bırakmamasıydı. Beni özlemesini istemiştim. Ama gururluydu ve hayat gerçekten gurur yapacak kadar uzundu.
Ama aslında onu tam 12 sene önce hissetmiştim. O zaman daha adımı dahi yazamadığım için ona şiir filan da yazamamıştım. Yazıları benden daha güzeldi. Hatta ben onun yazılarını bile kıskanmıştım öğretmenden ama... beni de sabahları kaldırıp tertemiz okula gönderen bir annem vardı ama o sınıfın cici kızıydı. Başkaydı daha ilk okul sıralarında aşkı yaşamak şiir yazmadan ve okumadan. Yani okul hayatımın ilk aşkıydı neticede. Ama adı çok oturaklı. Hem okul hem aşk bir de ikisinin de önünde ilk var. Yani daha hayata ilk defa yeni başlamışken.
Ben sırf onun için bugün hayata yeniden başladım. Belki o da o günlerdeki gibi; bari bir başlangıcın hatrına gitmez. Ve bu başlangıç ilk ilkbaharı doğurur; yalnız geçirmediğim.

Devamını Oku
Cem Uçar

Sen varsın ayrıyken yalnızlığımla
Odamın dışında, kalbimin içinde
Dibin bardağı, tepesinde şişesi rakının
En mutlu anlarında hayatın yokluğunla,
Beraber olma hayalinle; sen varsın.
Çakmağın alevinde,

Devamını Oku
Cem Uçar

Sen vardın; dün gene ben , beraber yürümemizi istediğim yerde, tek başıma yürürken aklımda.
Sen vardın; buzun erirken rakımda yaptığı dansta.Uyurken gece yine aklımdaydın sen bütün acımasızlığınla aklımdan çıkmamacasına. Bir şarkıydın, bir esintiydin, tenimi kavuran güneştin sen.
Sen vardın, sevdiğim sen; gökyüzünde dolaşan kuşun kanadına takılan bulutta idin sabah güneş daha yorulmadan önce, akşam ise bir değil bütün yıldızları üstünde resmin vardı. Sen vardın aşkım; bir korkuydun gece üstünün açık olabilme ihtimaline dair içimde yada rakın var mıydı acaba içmeye yoksa rakı içip kendini mi zehirliyordun. Sen vardın terim kurumadan seni düşündüğüm bütün zamanlarda ve terim kuruduktan sonra kalan tuz zerreciklerinde.
Sen vardın aklımda bir de senin mutsuz olabilme ihtimalin sevdiğim, mutsuzsan içerim, üzüntüden; mutluysan içerim sevinçten....
Sen vardın bi tanem; yalnız kalbimde, yazmayan kalemindeki son bir çizgi daha ümidim de. Bir tek sen vardın düşlerimde, yarın için. Sen vardın yalnızlığımla gezerken aklımda yarın.
Sen vardın prensesim kıskanırken herkesi ve onların yaşayabildikleri mutlulukları kıskanırken yanımda, tam bir yokluk olarak.

Devamını Oku
Cem Uçar

Bir uçurumun kenarından seyrediyorum
Bu sabah yine bir tazelik var içinde şehrin
Bir güzellik içinden akan suda
Hava bir başka güzel kokuyor güneş doğarken

Bir uçurumun kenarından seyrediyorum

Devamını Oku
Cem Uçar

(vatanımın toprağımın bayrağımın ve bütün bunlarla beraber bütün kişisel ve toplumsal değerlerimin satıldığını hissederken)

15.07.2002 ........23:24


Ben hep sensizlikle yaşadım

Devamını Oku
Cem Uçar

Ve bütün ihtişamıyla geliyor geçmişine yandığım bayram! Her şey yeterince kötü bozuk ve olmasını istemediğimiz gibiyken birden bayram diye yüzler gülecek! Bir namaz kılacağız bütün zor yaşayanları düşünerek ve daha sonra evlerimize gidip sanki yarım saat önce onları düşünen biz değilmişiz gibi de o ev senin bu ev benim gezmeye başlayacağız.
Ve bayram geliyor; sokakta paltosuz gezen yaşlı teyzemin üşüyen sırtında, ayakkabısız gezen arkadaşımın soğuk ayaklarında kıpkırmızı olmuş ellerinde!
Ve bayram geliyor; bir atkıyla bile saramadığı yüzünü korumak için sakal bırakmış amcamın yüzündeki derin mutsuzlukta, gözlerini içi hep gülen ama hiç ısınmayan yanaklarında küçük kızın!
Ve bayram geliyor; defalarca üzülüp bir o kadar yalnız bıraktığımız bayramsızların her şeye rağmen yürüdüğü sokaklarda, ısıtmayan kazağın soğumayan sigaranın külünde bayram geliyor!
Ve bayram geliyor; oruçlu ağızlardan çıkan kafiyeli iftar laflarının ardından o laflardaki açlıkla terbiye edilen küçük çocukların büyük ana-babaların evlerinde uzun zaman önce yakmaktan vazgeçtikleri ocaklarının sıcaklığında!
Ve bayram geliyor; oruçlu ağzıyla küfretmeyi reddeden ama küfretmiş kadar kalp kıran sevgili dostların sinirli davranışlarında!

Devamını Oku
Cem Uçar

Yorgun bir günün sonunda bir dostla ıslatılacak birkaç kelimeye ihtiyaç duyulan bir andı. Teknolojinin tam anlamıyla kullanıldığı bir haberleşme sürecinden sonra görüştüm o değerli dostla. İçerideki birilerini de görmeye gidince işte tam o anda ... Onu gördüm!

Gözlüklerin takmıştı! Hala bu gözlüklere rağmen benim sevgimi göremeyecek kadar kördü. Bu yüzünden net bir şekilde anlaşılıyordu. Dosta bir soru sordum. On puan değerinde ve uzmanlık sertifikası hediyeli! Ve o da bu soruya verilebilecek tek doğru cevabı verdi ve ona bakmak için tuvalete gitti.

Onu görmüştüm. İçimden ne ağlamak ne de yanına gidip ona merhaba demek geçmiyordu. Tabi bunlarla beraber ona sarılmak da, ona o bir zamanlar duyduğum belki hala duyup da dinlemediğim büyük aşkımı haykırmak da... Yanında bir kız vardı. Yüzünde hayatın ona karşı ne ondurur ne de öldürür bir tavırda olduğu anlaşılıyordu.

Devamını Oku